Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Faysal Mahmutoğlu


Sağlıkta Şiddet

Yazarımız Faysal mahmutoğlu'nun "yeni" yazısı...


Türkiye adeta bir “anomi” durumunu yaşıyor. Anomi, kuralsızlık, yasasızlık manasına geliyor. Anayasaya aykırı uygulamalar, demokrasinin asgari gereklerinin bile yerine getirilememesi sonucu olarak toplumsal hayatta kaos yaratan anomi nedeniyle vatandaşların devlete olan güveni azaldı, gelecek umudu neredeyse yok oldu.

Kuralsızlığın, adam kayırmacılığın ve haksızlığın toplumun tüm katmanlarına yayılması, adalete ve hukuk sistemine olan inancın yok olması, tüm meslek gruplarına yönelik şiddetin artmasına neden oldu.

Sağlıkta şiddet toplumda yaşanan şiddetle doğru orantılı artıyor. Nitekim Dr. Ekrem Karakaya’nın katledildiği hafta bir avukat ve müvekkili de katledildi. Nerdeyse her gün bir kadın cinayeti işleniyor, bir çocuk tacize uğruyor.

Liderlerin nefret ve şiddet söylemleri ve toplumu kutuplaştırmaları, sağlıkta şiddeti artırıcı bir etkendir. “Doktorların eli hastaların cebinde”, “Paracı doktorlar gürültü yapıyor”, “Doktor Efendi dönemi bitti” gibi sağlıkçıları düşünmeden ve adeta doktorları hedef haline getiren söylemler şiddeti körüklüyor, normalleştiriyor.

Sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin başka boyutları da var. Bunların en önemlisi, cezaların caydırıcılıktan uzak olmasıdır. Bir başka etken, sistemden kaynaklanan sorunlar nedeniyle hasta talepleri karşılanmayınca doktor hedef tahtası haline geliyor; bir nevi günah keçisi oluyor.

Hekim ölümlerini bir tür iş kazası (askerin savaşta ölmesine benzeterek) olarak tanımlamak sağlıklı bir saptama değildir. Hekimin görevini ifa ederken saldırıya maruz kalması, hastaya müdahale sırasında eline batan iğneden ölümcül bir virüs kapması gibi bir iş kazası değildir. Saldırı bir şiddet eylemidir. Şiddete mazeret aramak şiddeti savunmaktır.

Sağlıkta nitelikli hizmetin yerini nicelikli sağlık almıştır. Bunun da nedeni performans sistemidir. Sağlığı mal, hastayı müşteri gören bir anlayış, sürümden kazanma stratejisi uygulamaktadır. Yılda ortalama kişi başına 11 defa poliklinik hizmetine başvurulmasının nedeni, 3-5 dakikaya sığdırılan randevu sistemidir. Tıbbi tetkikler için aylar sonrasına randevu veriliyor.

2019 yılının verilerine göre Türkiye’de bin kişiye düşen doktor sayısı 2’dir. Bu sayı OECD ülkelerinde ortalama 3,6’dır.  Gelişmiş ülkelerde doktor sayısı neredeyse Türkiye’nin iki katıdır. Her yıl binlerce doktor yurt dışına gidiyor, bunlara her gün yenileri ekleniyor.

Siyasetçiler tarafından sağlık çalışanlarına yönelik eleştirel söylem örgütlü cehaleti cesaretlendiriyor. Bu örgütlü cehalet üniversitelerde mezuniyet törenlerini yasaklıyor.

Buradaki “cahil” okuma yazma bilmeyen demek değildir. Bu “cahil” okumuş yazmıştır ancak kendi kör çıkarının cahili kalmıştır.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinin mezuniyet töreninde konuşma yapan bölüm birincisi; “üniversiteler siyasilerin istekleri yerine bilim insanlarının isteklerini yerine getirmesi gerekir” demesi üzerine Dekan’ın öğrenciden “konuşmasını bir an önce bitirmesini istemesi iktidara yaranmaya yöneliktir. Bu anlayıştan bilim çıkmaz ve çıkmıyor da.

Can kurtarmak için canını tehlikeye atan doktoru, yakınının ölümünden sorumlu tutacak kadar cahil. Savunmanın asli unsuru olan avukatı öldürmekten çekinmez, boşanmak isteyen kadını kendi tapulu malı sanacak kadar gözü dönmüş cahil. Doktor dövebilmeyi maharet kabul eden anlayış, örgütlü cehalet ürünüdür.

Konya Şehir Hastanesinde görev yapan Dr. Ekrem Karakaya’nın katledilmesinin ardından sağlıkta şiddeti protesto için iş bırakan doktorları bir cami imamı hutbede, “Sen öldürmez misin, sövmez misin, dövmez misin? Buna fırsat vermeyelim ya. Herkes akıllı olsun ya” diyerek skandal ifadeler kullanarak suçu ve suçluyu övmek, halkı kin ve nefrete tahrik etmek suçunu işlemiş ve doktorları hedef göstermiştir. İmamın bu söyleminin siyasal iktidara yaranma güdüsüyle gerçekleştirdiği kuvvetle muhtemel.

Bir imam çocuğu olarak imam ünvanlı bu kişiden utanç duydum ve bunun bir istisna olduğunu düşünmek istiyorum.

Meslektaşlarının katledilmesini protesto etmek “provokasyon” değil anayasal bir haktır. Hak arama yollarını ortadan kaldırmak, grev hakkını kullanan doktorlara biber gazı sıkmak hukuk devletiyle, insan haklarıyla bağdaşmamaktadır.

Katile empati yaptığında insanlığını yitirirsin.

Sri Lanka’da (eski adı Seylan) çıkan olaylarda rahip ve rahibelerin, güvenlik güçleriyle halk arasında bariyer oluşturarak olası bir şiddeti önlemeye çalışmaları not edilmesi gereken örnek bir hadisedir.

Devleti yönetenlerin görevi sağlık emekçilerini hedef göstermek değil; herkes için ulaşılabilir, eşit, parasız ve nitelikli sağlık hizmetini sağlamaktır.

Sağlık hakkı temel bir insan hakkıdır. Öyle bir hak ki insanın özgürce düşünmesini, yaşamasını sağlayan bir haktır. Yaşamak için, nefes alma, çalışma, eğlenme ve dinleme için su ve hava gibi vazgeçilmezdir sağlık.

Toplum olarak sağlıkla ilgili zengin bir kelime müktesebatına sahibiz. “Her şeyin başı sağlık” diyerek sağlığın önemine vurgu yapmışız. Bir tür geçmiş olsun, üzülme, canını sıkma manasına kullandığımız “sağlık olsun” deyimimiz var. “Mal canın yongasıdır” tabiri can olmadıktan sonra mal neye yarar anlamında kullanılmaktadır.

İnsan sağlığı kadar toplum sağlığı da önemlidir. Bir halk sağlıklı düşünemiyorsa hasta demektir.

 

Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR