Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


Rojava’dan Anavatana(*)

AK Parti hükümeti. Türkiye’nin, terör örgütlerini bypas ederek bizzat Kürt halkının kendisini, sivil oluşumlarını ve kanaat önderlerini dikkatle ciddiye alıp, onların hak ve ödevlerini kayda geçirecek anayasal bir anlaşma çerçevesinde Kürt sorununu tümden halletmelidir. Ki Rojavalı’da umut sahibi olsun, eğrilere, meğrilere, yamuklara mecbur bırakılmasın…


“Hayallerimdeki ülkeye (Yani Türkiye’ye) geldim!”

(Hazım el-Müslüm, Kobanili bir Kürt)

Kuzey Suriye’nin Rojava denilen Kürt bölgesinde birkaç haftadır IŞİD ve PYD güçleri arasında vuku bulan ve halen devam ettiği bilinen savaş ve çatışma ortamının oluşturduğu zorluklardan dolayı, sayıları neredeyse iki yüz bine yaklaşan ve çoğunluğunu Kürt halkının oluşturduğu mülteciler Kobani şehri ile civar köy ve kasabalardan gelip Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde AFAD tarafından kurulan çadır kente yerleştirilmişlerdi.

Suruç birkaç gündür gazete haberlerinde, ajans saatlerinde, medyada epey yer alıyordu. Zoraki misafir ettiği Kobanili Kürtlerin önemli bir kısmının, gerek Osmanlı döneminde bir takım sosyal vb. gerekçelerle, yine bir kısmının da, cumhuriyet döneminde Kemalist uygulamalardan dolayı, egemenlerce Suruç gibi tel örgülerle sınırı belirlenmek istenen, yakın bölgelerden giden insanlardan oluşuyordu. Ki, bu insanlara güneyin Kürtleri, diğerlerine de haliyle kuzeyin Kürtleri deniliyordu ve aralarını tel örgüler ayırıyordu.

2011 yılında başlayan Arap baharı, birçok ülkede birtakım olumlu ya da olumsuz olaylara sebebiyet verdiği halde, o baharın rüzgarı Suriye’ye ulaştığında, işin seyri değişmiş ve bir haklı direniş sürmesine rağmen, Esed güçleri tarafından bir yıkıma dönüşmüştü.

Bu öyle bir yıkımdı ki, Arap baharı öncesi, Esed yönetimi altında, ortak özellikleri rejimin mağduru olduğu düşünülen çeşitli toplumsal, siyasal, mezhebi ve dinsel grubun, birlik olup ortak düşman olan Esed ve şürekâsına karşı birlikte mücadele edeceklerine, hemen her grubun yekdiğerinin mağlubiyetine çalıştığı bilinmektedir.

Bu manzaradan bakıldığında, sözde İslam adına mücadele ettiği düşünülen IŞİD benzeri grupların,kendi adlarına ve tüm toplumla birlikte ülkeyi kaos sürükleme çabalarının yanında, bir geç ulusçuluk psikolojisiyle hareket eden PYD ve şürekâsının, Kuzey Doğu Suriye(Rojava) bölgesinde yaşayan Müslüman Kürt halkının iradesini gaspetmeye yönelik çalışması sonucu oluşan durumun ne Kürtler hakkında, ne de aynı bölgede birlikte iç içe yaşayan Kürt, Arap ve Türkmen halkın çıkarına olmadığı belliydi.

Gerek Suriye’nin Arap ve Türkmen bölgelerinden, iki üç yıldır Türkiye’ye doğru süren mülteci göçüne, bu kez IŞİD’in saldırıları sonucu, PYD’nin havanın bulanıklığından dolayı, bir oldu bittiye getirilerek oluşturmaya çalıştığı Rojava bölgesinin özgürlüğü(!) uğruna orada yaşayan Kürt halkının alanı, sözde özgürleşme uğruna, kendi mülevves ideolojisi adına PYD tarafından daraltılıyor ve hem de hazır bir ‘ulus’ oluşmuşken, bir ötekileştirilmiş unsurlar da oluşturulmak isteniyordu.

Bu unsurlar öncelikle aynı bölgede yaşayan Araplar, Türkmenler vs. idi! Hatta, bu unsurlarda yetmemiş olacak ki, bir bütün olarak çözüm sürecinde bir hayli yol alan ‘yeni’ Türkiye ile birlikte, onların ve burada ulusalcılaştıkları gözlemlenen, bazı ‘Müslüman’ Kürt çevrelerinde olumsuz etkilerini unutmamak gerekir.

Hatta, bunlar topyekûn IŞİD öncesi mücadele döneminde, PYD güçleri ile aynı bölgenin hakimiyeti için savaştığı bilinen ve el-Kaide bağlantılı örgüt hükmündeki el-Nusra cephesinin, doğal müttefiği olarak, adları Müslüman olan tüm grup,çevre, cemaat ve yapıları, yine ulusalcı hezeyanlar içerisinde suçlamaya çalışıyorlardı. Bu konuda, yani böylesi bir kara propaganda da sınır tanımıyorlar ve ahlaki ilkeleri de ne yazık ki, çiğniyorlardı.

Bir halkın, bir topluluğun eğer şartlar müsaitse ve elveriyorsa, kendileriyle aynı bölgeyi, havzayı paylaşan diğer benzer unsurlarla ‘adalet, eşitlik ve karşılıklı haklar ve görevler’ muvacehesinde’ bir arada yaşama düşüncesi makul olmakla birlikte, bazı saikleri bahane kılınarak, oluşturulması elzem olan birliklere baştan set çekip kapılar kapatmak, o toplum adına “iyi ve hayırlı” olmasa gerek…

Bunu netleştirip söylersek; şimdilik kaydıyla oluşması ileriki aşamalarda umut edilen evrensel yapıdan ziyade,en azından Suriye ölçeğinde, süregelen savaş şartlarında Esed’in elini zayıflatma adına, hiç olmasa bari, ülkenin bir kısmında(Kuzey, kuzey batı,kuzey doğu) diğer yerli unsurlarla, günümüze dek olmadığı oranda sağlıklı siyasal, toplumsal ve idari yapılar oluşturma gibi, daha erdemli ve gerekli çabalar dururken, Kürtler –daha açıkçası PYD- örneğinde olduğu gibi, diğer unsurlarında, bu işe hemen hemen hiç el atmamaları bir sorun olarak karşımızda yer almaktadır. Ki, bu birlik bugün olmayacaksa, daha, ne zaman?
***

Bir Rojavalı’nın umudu; “Hayallerimdeki ülkeye geldim!”

Rojavalı bir Kürt olan Hazım El-Müslüm’de bunlardan birisiydi. Yeni Şafak’ın (25.09.2014)haberine göre; göç eden bu zevat, “hayallerimdeki ülkeye geldim!” diyerek, kendi yanından bir gerçeğe işaret ediyordu. Haberi gazeteden okuyalım; “Daha önce Türkiye’ye hiç gelmedim, ama sürekli takip ediyorum, özelikle de çok beğendiğim dizilerdeki Türkiye’yi gördüğüm için çok mutluyum.” Diyerek heyecanlı olduğunu belirttikten sonra da, Buraya geldiğim için çok heyecanlıyım.” İfadesini dile getirmektedir.

Bizim açımızdan, daha doğrusu, “tıpkısının aynısı” kabilinden, belli bir kesimin yanında bir karşılığı ve anlamı bulunan, yer yerde tabiri caizse post modern yoz ilişkilere dayanan ve içerdiği konular açısından, hırs, kara para ve olmazsa olmaz kabilinden içeriğinde cinsellik barındırarak bayat aşk hikâyelerinin konu edinen Türk işi aşk dizilerinin, demek ki, sınır aşağı bölge(ler)de Türkiye’ye karşı iştiyaki de arttırmaktaymış!

Sevinelim mi, dövünelim mi? Sevinsek bir türlü, sevinmesek bir türlü! Kızsak ise, bir umudu, bir hayali ‘belki’ yıkıp yerle yeksan ederiz, yıkarız diye de endişeleniyoruz. İnşallah ilerisi için sahici umutlara evrilirde geleceğin toplum sözleşmesinde bir karşılığı bulunur.

Burada herkesin, kendi yaratıcısına eninde sonunda vermek zorunda olduğu hesap olgusuna baktığımızda,salt bir kadercilik anlayışının, olmamasına rağmen, insanın kendi kaderinin tayininde etkili eleman konumunda bulunması sonucu, hemen herkes kendi yapıp etikleriyle baş başa kalacaktır.

Birisinin imtihanı kolay olacakken, yekdiğerinin ki ise çetin ve zorlu olacaktır. Bu bağlamda olaya baktığımızda; Bizi bir bakiye olarak bırakan Osmanlının çöküşü akabinde adına batılı emperyalist güçlerce ‘Ortadoğu’ denilen kendi bölgemizde, öncelikle kendi siyasi, sosyal,kültürel, ekonomik vs. birliğini tesis etmesi gereken bizlerin, daha sonraki adımda kader birliği yapmış olduğumuz unsurlarla, sahici ve kalıcı birlikleri de tesis etmemiz gerekmektedir.

Bunları yaparken, hemen her alanda sahihliği elden bırakmadan, keza onunla yol alarak dünyaya sözü olan bir toplum ve ülke manzarası çizmemiz gerekir. Bunları, yerine göre sıralamak mümkün, ama işi dile getirme sadedinde, her şeyden önce, Kur’ani ilkelere dayanan ve bağlı bir din anlayışını devreye sokmak; her zaman ve her şeye karşı onun öncelemek, anlamak, yaşamak ve yaşatmaya paralel olarak dış politikada olduğu üzere, önemliliğinin yitirilmeden bilinmesi gereken bir kültür politikasının yanında ‘devleti yaşatmanın ana unsuru olan insana yatırımı baz alan, onun iaşe, güvenlik ve geleceğini ‘işi sulandırmadan ve hakikate de ters düşmeden ele almak işin espri tarafını oluşturmaktadır.

Rojavalı’yı haklı ve umutlu kılmak için!

Kendimizce, yukarıda öngörmeye çalıştığımız verilerin hayat bulması sonucu, hem kendi bu toprakların insanı olmak üzere ve hem de, epey zamandır bizlere arız olan seküler, modern ve post modern anlayışların yerine, doğrularını ikame ettiğimizde, mutlaka bir Rojavalı’da umutta kalacaktır, ama yoz ilişkileri işleyen dizi filmler üzerinde bir Türkiye güzellemesi sahne almaz, onun yerine, herkesin anlayabileceği oranda hakikatlere tutunarak yol alınabilirdi ancak…

Buna rağmen, eğer içeriği sağlam ve sahih siyasi, sosyal vb. donelerle doldurulacak ise ‘yeni Türkiye’ye özlemi, şimdilik diziler üzerinden dile getirsin. Bu bile, bir umudun habercisidir, oysa…

Havas’ın bilgisinin yanında, avam’ın iyi niyeti, saflığı ve feraseti IŞİD’ide PYD’yi de alt edecek güçtedir. Yeter ki, bu güce sahip olabildiğini görebilsin…

Rojava’dan anavatana…

(*)Bu yazı, “Kürt ulusalcılığı Rojavalı'nın hayali ve muhasebe” başlıklı olup bir internet sitesinde 20014’te yayımlanan yazımızın, “bir ve bütünlüklü” bir bölümü olup, PYD/PKK’nin, ABD’nin güdümünde, asla Kürt halkı için değil, bilakis Siyonizm’e yarayacak salt bir “terör-koridor devleti” kurma düşüncesinin yanlışlığına, bizzat kendisi Kobanili bir Kürt olan Hazım El-Müslim ve Müslimlerin hayallerine ortak olma amacıyla kaleme alınmıştır.

Ha burada şunu da belirtelim, iktidarda AK Parti olsun,ya da olmasın, Türkiye’nin, terör örgütlerini bypas ederek bizzat Kürt halkının kendisini, sivil oluşumlarını ve kanaat önderlerini bir dikkat içerisinde ciddiye alıp, onların hak ve ödevlerini kayda geçirecek anayasal bir anlaşma çerçevesinde Kürt sorununu tümden halletmelidir. Derin devlet, milliyetçiler sendromuna yakalanmadan ve onları ise hiç dikkate almadan; Türk ve Kürt vb. halkları muhatap alarak…

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR