Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Hasan POSTACI


Roboski Kudüs´ün Neresine Düşer?

Roboski üzerinden Kudüs konusundaki ortak mücadele duyarlılığını samimiyetsiz, tutarsız görmek küresel algı mühendisliğinin tuzağına düşmektir. Yapılan bir hata veya yanlış üzerinden ortaya çıkabilecek tüm doğru çabaları, mücadele ve duruşları mahkûm etme


?İslamcı Aklın Anaforları´

ABD liderliğindeki küresel emperyalizm, Ortadoğu´nun yeniden dizayn edilmesi kapsamında ilk kez Donald Trump´ın Kudüs kararı ile bir iç ihtilaf yaşadı. ABD´nin Batı Kudüs´ü İsrail´in başkenti olarak tanıması ve büyükelçiliğini Kudüs´e taşıması kararı karşısında yalnız kaldı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu´nda karar ile ilgili yapılan oylamada, ABD´nin tüm tehdit ve şantajlarına rağmen 128 ülke oyu ile kararı tanımama kararı aldı. ABD´nin yanında yer alan çok zayıf birkaç ülke dışında çok az sayıda sanırım 30 ülke çekimser kaldı. Bu sonuç Filistin-İsrail sorununda şimdiye kadar alınan en etkili kararlardan biri olarak Filistin lehine tarihe geçti.

Ayrıca BM oylaması öncesi Türkiye öncülüğünde özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan´ın konu ile ilgili ortaya koyduğu çok üst düzey duruş İslam ülkeleri İşbirliği Teşkilatında kararın hemen altı gün sonrası hızlı bir şekilde İstanbul´da konuyla ilgili olağanüstü toplanarak aldığı kararlar İslam ülkelerinin birlikteliği bağlamında yine tüm dünyada beklenmeyen şaşırtıcı ve sarsıcı bir gündem oluşturdu. Kararlar arasında Doğu Kudüs´ün Filistin Devleti´nin başkenti olarak ilan edilmesi ve ABD kararının yok hükmünde ilan edilmesi gibi tarihe geçecek önemli bir dönüm noktası olarak görülmelidir.

Kudüs konusu ile gündeme gelen Birleşmiş Milletlerin adaletsiz yapısının sorgulanması ve yine Erdoğan´nın, ?Dünya beşten büyüktür´ sloganı ile bir süredir sorgulanmasının haklılığını gösteren somut bir gösterge oldu.

Kudüs tüm semavi dinler açısından kutsallığı olan sembol bir şehirdir. Hz. Süleyman tarafından inşa edilen ve yeryüzünün ikinci mescidi olarak kabul edilen Mescid-i Aksa merkezli kurulan Kudüs bu yönüyle hem Hıristiyanların ve hem de Yahudilerin inanç geleneğinde önemli bir yere sahiptir. Ayrıca Kitab-ı Kerim´de peygamberimizin isra ve miraç mucizesiyle anılan ve ilk kıble olan Mescid-i Aksa ve Kudüs İslam dünyasının ve Müslümanların vazgeçmesi asla mümkün olmayan en önemli merkezlerinden biridir.

Hz. Ömer´in fethi ile başlayan Kudüs´ün İslam tarihi boyunca üç dinin de merkezi olarak tüm zenginlikleri ile bir arada yaşamayı sürdürebilmeyi başarmıştır. Osmanlı sonrası İngilizlerin işgali altında yeniden çatışmaların başladığı süreç, gayrı meşru bir şekilde Siyonist İsrail devletinin kurulması sonrası sürekli kanayan bir coğrafyaya dönüşmüştür. İsrail´in tüm dünyanın gözleri önünde devlet terörü uygulayarak tüm Filistin´i bir açık hava hapishanesine, bir toplama kampına dönüştüren acı, gözyaşı, kan ve katliamlarla dolu uygulamaları karşısında tüm insanlık vicdanı adına onurlu direnişin adı olan intifada ile Müslüman Filistin halkı var olma mücadelesini devam ettirmeye çalışmaktadır.

1948 sonrası süreçte Türkiye ilk kez bu kadar açık ve en üst düzeyde Filistin/Kudüs sorununa tüm İslam dünyasını da harekete geçirmeye çalışarak onurlu ve dik bir duruş ortaya koyma çabasını en üst düzeye çıkarmıştır. Ak parti merkezli gelişen bu dış politik duruşun geleneksel dış politik teamüllerin dışında İslam coğrafyasına duyarlılık merkezli gelişen yeni ve değerli bir çıkış olduğunun altını çizmek gerekir.

Kudüs olayı ile yaşanan son sürecin Türkiye içi yansımalarını analiz ettiğimizde özellikle İslami duyarlılık taşıyan çevrelerde farklı yansımalar, değerlendirme ve tepkiler oluşturduğunu gözlemlenebilir. Sosyal medyada sıkça paylaşılan ve Gazze´de olduğu söylenen Saddam Hüseyin´in anıt heykeli ve onu bir İslam mücahidi olarak onurlandırılması konusu özellikle İran İslam devriminin ilk yıllarında devrime karşı savaşması ve sonrasında Halepçe katilamı ve Enfal operasyonları ile Müslüman Kürt halkına giriştiği katliamlarla düşünüldüğünde İslami açıdan kabul edilemez bir durum olarak gündeme gelmektedir.

Özellikle Kürt sorununa duyarlı İslami çevrelerin içine düştüğü bu anafor sonrasında Filistin sorununun aslında bir halkın kendi devletini kurma sorunu olduğu bağlamına konuyu indirgemektedir. Biraz daha uçta duranlar ise Saddam´ın İsrail´e göstermelik attığı birkaç füze sonrası Filistin halkının bir Arap milliyetçiliği refleksi ile Saddam´ın bir kahraman olarak ilan edilerek heykelinin dikilmesi üzerinden Filistin sorununun aslında bir Filistin devleti kurma mücadelesi olma dışında bir anlam taşımadığı ve tamda bu bakışla Türkiye´nin ve İslamcı kimi çevrelerin İslami mücadele bağlamında gündeme getirilmesinin yanlış, hatalı ve hatta bir sapma olduğu söylem ve duruşuna taşınmaktadır.

Eş zamanlı olarak 28 Aralık 2011´de hava bombardımanıyla yanlış bir istihbarat sonucu olduğu açıklanan ve çoğu çocuk 34 kişinin katledilmesi ile yaşanan Roboski trajedisi gündemi bağlamında Türkiye´nin Kudüs politikaları sorgulanmaktadır. Bu bağlamda Türkiye´nin Kürt sorunu politikasıyla ve Türkiye´deki İslamcı çevrelerin buna eklemlenmesini İsrail´in Filistin politikası karşılaştırılarak niteliksel olarak Türkiye ve İsrail´in yaşadığı sorunları çözme bağlamında aynı yöntemler kullandığını bu nedenle Türkiye´nin Kudüs politikasının samimi bir sahiplenmeden çok politik bir çıkış dinamiği olarak araçsallaştırdığı yine Kürt sorununa duyarlı İslami çevreler tarafından gündemleştirilmekte.

Kürt sorununa duyarlı İslamcı aklın içine düştüğü bu anaforun özellikle küresel istikbarın araçsallaştırdığı tüm unsurları ile PKK üzerinden üretilen bir algı mühendisliği sonucu ortaya çıktığını vurgulayalım. Filistin/Kudüs sorununun var olan 22 Arap devletine bir yenisini daha ekleme çabasına indirgemek en hafif eleştiri ile Siyonist İsrail´in kuruluş sürecini ve tüm küresel lobi faaliyetleri üzerinden kurduğu küresel sömürü düzenini anlayamamaktır. Küresel istikbar düzeninin kuşkusuz en güçlü dinamiklerinden bir Yahudilik itikadı üzerinden üretilen ırkçı Siyonizm´in örgütlü ideolojik yapısıdır.

Bu bağlamda batılı paradigmanın derinlikli okumalarının merkezinde Siyonizm´in hukuk tanımaz ve öngördüğü hedeflerini gerçekleştirmek için her türlü yöntemi meşru gören yaklaşımların olduğunu görmek mümkün. Üretilen İslamifobiya algısı, bir siyasi mühendislik ürünü olduğu belli olan DAİŞ vb. yapılanmalar, çok daha sofistike çalışmaların ürünleri olan FETÖ vb. yapılanmalar, petrol, enerji kaynakları ve doların örgütlü gücü üzerinden üretilen kürsel ekonomik sömürü politikalarının gelip sembolik olarak düğümlendiği yer İsrail´in güvenliği üzerinden somutlaştığını ve sembol hale geldiğinin altını çizmek gerekir.

Altıncı yılını geride bıraktığımız ve acısı hala yüreklerimizde tazeliğini koruyan Roboski faciası gelecekteki basiretli ve ferasetli duruşlarımıza yön vermesi bağlamında asla unutulmaması gerektiğinin altını çizelim.

FETÖ süreci sonrası yaşananlar gösteriyor ki Türkiye özellikle Ak Parti´nin iktidar sürecinde Roboski benzeri birçok ajitatif komplo gerçekleştirilmiştir. Dink cinayetinden, Malatya´da din adamlarının katledilmesine, Yargıtay cinayetinden, Ergenekon operasyonlarına kadar birçok hala arka planı tam olarak aydınlatılmamış olaylarla karşılaşıldı bu süreçte. Roboski sonrası özellikle Taraf gazetesi üzerinden üretilen ajitatif haber ve yorumlar, olayın sıcaklığında devletin üst düzeyinde ve hatta dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bile tepkisel bazı açıklamalarla karşılanmıştı. Sonrasında olayın detayları ortaya çıktıkça yaşanan acı dolu trajediyi bir nebze olsun sarma adına bazı adımlar atıldıysa da özellikle PKK tarafından kullanılması ile rehabilitasyonu imkânsız bir olaya dönüştü.

Şimdilerde özellikle çözüm sürecini akamete uğratmaya yönelik bir operasyon olarak içinde ABD istihbaratını da olduğu anlaşılan olayı Ak Parti´nin Kürt sorununa yönelik politikalarını İsrail´in Filistin´e yönelik politikaları ile eşitlemek en hafif deyimi ile insafsızlıktır.

Filistin sorununun acılarını Kürt sorununun acıları ile karşılaştırmak ve yarıştırmak İslami mücadele duyarlılık ve ahlakı ile bağdaşmaz. Roboski tüm İslami çevreler dahil Ak partili partisiz tüm kesimlerin yüreklerini yaralayan bir olay olarak her kesimi kahretmiştir. Bu süreçte hiçbir toplumsal kesim çıkıp ta Roboski´ de terörist katlettik, terörle mücadele ettik söylem ve sahiplenmesinin içine girmemiştir. Tüm İslami kesimler Roboski´li ailelerin acısını paylaşmaya çalışmış, sorumluların cezalandırılmasını talep etmiş, olayı basında, yayında gündeme alarak takipçisi olmuştur. Aileler bizzat Mazlum-Der öncülüğünde İstanbul´a davet edilmiş, tüm sivil toplum kuruluşları, vakıf ve dernekler ziyaret edilmiş İstanbul İslami sivil toplum kuruluşları platformu olarak ortak bir basın açıklaması yapılarak Roboski trajedisi telin edilmiş, sorumluların bulunması, yasal soruşturmaların, yargılamanın yapılması için çağrıda bulunulmuştur.

Roboski üzerinden Kudüs konusundaki ortak mücadele duyarlılığını samimiyetsiz, tutarsız görmek küresel algı mühendisliğinin tuzağına düşmektir. Yapılan bir hata veya yanlış üzerinden ortaya çıkabilecek tüm doğru çabaları, mücadele ve duruşları mahkûm etmeye çalışmak bir akıl anaforuna düşmekten başka bir şey değildir.  

 

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR