Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Aziz DARICI


Psikolojik ?İnançsal Alt Yapı

Aklın doğru bulduğu bir şeyi kalbin onayına sunmazsanız, oradan sonuç çıkmayacaktır. İmanda böyle bir süreç vardır. Aklın doğru bulduğunu kalben inanmayınca, iman nasip olmuyor. Çünkü imanın karar oranı kalptir.


Fikirlerin doğru olması sizi sonuca götürecek anlamı çıkmaz. Hayal ettiğiniz bir medeniyetin felsefik alt yapısının ikinci safhasında muhakkak toplumun ikna edilmesi, oluşturduğunuz fikriyata insanların inanması ve inandırılması gerekiyor. Burada psikolojik süreçler devrede olduğu için kalbe ulaşacak dil ve üslubun muhataba güven vermesi gerekir. Tartışmasız bilgi olan vahyin, insanlara taşınması peygamberler aracılığı ile oluyor. Peygamberlerin bıraktığı izlerin birçoğu psikolojik ?inançsal alt yapıyı oluşturarak, insanların vahyin değerlerine bağlılıklarını, teslimiyetlerini beyanına yöneliktir. İnsan duygu yüklü bir varlıktır. Duygular, iradeyi etkileyebilir. Aklın doğru bulduğu bir şeyi kalbin onayına sunmazsanız, oradan sonuç çıkmayacaktır. İmanda böyle bir süreç vardır. Aklın doğru bulduğunu kalben inanmayınca,  iman nasip olmuyor. Çünkü imanın karar oranı kalptir.

Bir toplumun neye değer verdiğini, nelerden hoşlandığı, hangi olaylara nasıl tepki verdiğini ölçmek; o toplumun ruhsal sağlığı açısından alınacak önlemler için sağlıklı bir adım olacaktır. Bu adımların İslami ve insani olmasını sağlayacak unsur, toplumu hakiki değerler ile buluşturmak, o toplumun gönlünde yer edinmesini sağlamaktır. Buda bir dizi psikolojik ?inançsal süreç demektir.

İnsanlar akılla düşünür, kalp ile yaşarlar. Doğal olan salt-saf akla uygun olanın akılla doğru olduğuna kani olunca, kalbin ona teslim olması gerekir. Fakat Kur´an-ın birçok ayetinde ?? fakat zalimler Allah´ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlar. (En´am -33)  bize verdiği mesaj; Allah resulünün,  Tirmizi ve Hakim`in Hz. Ali (r.a.)`den rivayet ettiklerine göre bu ayeti kerime, Ebu Cehil`in Resulullah (a.s.)`a: "Biz seni yalanlamıyoruz ama senin getirdiğini yalanlıyoruz" rivayetin ışığındapsikolojik ?inançsal faktörlerin inanmaya engel olduğunu görüyoruz. Halk arasında ?nefsini yenemiyor? tabiri bunu güzel açıklıyor. Akla bilinen bir şeyin neden kalbe ulaşmadığı ile ilgili bir sürü engel ve tekenler var. Hakikatin kalbe ulaşmasını engelleyen bu eğilimlerin kalbi kuşattığı, hakikatin sesine kulak vermediği, ayette geçen "Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir." (Araf-179) hallere duçar olunuyor. Bu hal genelde inkâr edenlerin psikolojik ?inançsal durum ve duruşlarını bize haber veriyor.

Konumuz ile ilgili olan taraf ise, inanan bir toplumun tekrar imanını tazelemeye, inancını korumaya, ahlaki erdemliliği yakalamaya, adaletli bir yapıya kavuşmaya gidecek bir toplumu oluşturma safhasında; toplumu oluşturulan fikirsel ve felsefik alt yapıya inandırma, bu toplumu bunun doğruluğuna ikna etmek, psikolojik ?inançsal olarak hazır durumu getirmektir. İnsanlar genelde değişime kapılıdırlar ve direnç gösteriler. Hakikatin değişmez değeri olan Kur´an-a bile insanların yaklaşımları-ilişkisi göz önüne bulundurulduğunda, psikolojik ?inançsal alt yapı oluşturmanın zorluğu görülür. Kendi yanlış inançsal yaklaşımlarına- fikirlerine müdahaleyi, bir tercih olarak muhafazakâr kalmayı tercih eden birçok insan ve toplum var.

İslam medeniyeti için fikirsel ve felsefik alt yapıyı oluşturan değerli şahsiyetlerin, fikriyatlarını topluma açıklarken, toplumu nasıl ikna edeceklerine dair daha öne düşünülmüş bir metotlarının olması gerekir. Farkı özellikleri üzerinde barındıran insanların, doğru bildikleri yolu, yıllardır yaşadıkları hayatı, dillerinde-gönüllerinde barındırdıklarını şeyleri niçin terk edeceklerini ya da niçin değiştirmek-dönüştürmek zorunda olduklarının iyi anlatılması gerekiyor. İşin bir diğer noktası toplumun değişim-dönüşüm ve yeni bir sürece hazır olup olmadığının, zamanının iyi tespit edilmesi, değilse bu duruma getirecek süreçlerin işlenmesi gerekir.

Modern hayatın algısını kıracak, İslami örneklendirmeler ve İslami ortamlar bunda çok etkili olur. İslam medeniyetine niyet eden insanların kendi hayatlarında ideal İslam´ı yaşamaları elzemdir. Bu somutsal hal, dilden daha çok etkilidir. Zamanımızda çelişkilerle dolu hayatımızda, karşı olduğumuzu deklare ettiğimiz, mücadele verdiğimiz düşüncelerin izlerini hayatımızda gören toplumlar, bize inanmakta güçlük çekeceklerdir. Âlimlerin ve bilinçli Müslümanların toplumları sürükleyecek, etkileyecek, düşündürecek bir hayat hikâyelerinin olması şart. Hz. Peygamber ve sahabelerin samimiyetinin, diğer insanlar üzerindeki tesirini bilinen bir gerçek. Öyle ki mizana gerek kalmadan, daha öteki dünya süreci başlamadan, bu dünyada ?Cennet ile müjdelenmek? her kişinin karı değil er kişinin karıdır. Bunun üzerinde iyi tefekkür etmek gerek. Bu dünyada Allah için şahitlik etmek ve şehit olmak böyle bir süreç?

 İslami kesimler, samimiyet ile donanmış bir İslami yaşam fotoğrafı veremediklerinden; toplumlar modern batı hayatının ayartıcı ve kışkırtıcı kültürüne kapılıyorlar. Batı aklı, insanları ikna etmek için çok iyi bir kurgusal-yapısal bir süreç işletiyor. Küfürde olsalar da çalışmanın hakkını vererek; algıları, duyguları, psikolojik süreçleri, davranışları, eğilimleri, daha nice süreçlerin tahlili için kurumsal çalışmaların yanında nice paralar harcıyor. Veriler topluyor, ona göre süreçler başlatıyor. Toplumların nabzını tutuyor. O nabzı aslında kendisi nasıl olmasını istiyor ise ona göre şekillendiriyor. Bazılarını ikna ederek, bazılarını terbiye ederek?

 Duygusal olarak ?Allah nurunu tamamlayacaktır? diyerek İslam medeniyetini salt hayallerde bırakan, çaresizlik ifade eden bir durumsallık en büyük zafiyetimiz. Bu baştan tükenmişliğin, aklı köleleştirmenin ifadesidir. İyi durumda olmayışımız, bizim çaresiz olduğumuz anlamına gelmemeli. İslam toplumlarının özgüven ile hareket etmeye ihtiyacı var. Bunu üstlenecek, örnek olacak kişiler ve kurumlar ise İslami camialardır. İslami bireysel olarak yaşamak ayrı bir konu iken, İslam´ı dünya insanlığına sunmak ayrı bir konu. İslam´ı insanlara sunacaksak, bu ancak bir medeniyet tasavvuru ve buna inandıracak psikolojik ?inançsal alt yapıyı oluşturacak ve yönlendirecek süreçlerin başlatılması ve oluşturulması ile olur.

Bu psikolojik ?inançsal süreçte en önemli husus dil ve üslup. Geleneksel dil ve üslup değişimden uzak ve muhafazakâr zırhını giymiş. Modern dil ve üslup ise kibarlık maskesi altında, samimiyetten uzak, yıkıcı ve kaba. İkisinin ortak yanı kendinden başka bir dil ve üslup kabul etmiyorlar. Yeni bir medeniyeti oluşturacak dil ve üslubun; kendini bile aşacak bir dile kavuşmak zorunda. Yoksa bu toplumun aklına ulaşamaz, yüreğine tesir edemez, dolası ile toplumu hakikate yöneltemez. Etkisiz-ruhsuz-evrensellikten uzak yerel bir dil ancak kendini tekrar ederek muhafaza eder. Kendini savunmacı bir dile dönüştürür. Tükendiği durumlarda da tehditkâr ve saldırgandır. Kendine olan güvensizliğini çeşitli kavramsal-yapısal donanımlarla korumaya çalışır. Otoriter bir yaklaşım sergiler.

İşte tüm bunları aşmak için rahmet ve merhamet pınarlarını bu coğrafya ekmek gerek. Bunda en önemli unsur dil ve üsluptur. O zaman insanlar güvenli limanlara sağlıklı bir şekilde ulaşırlar. Lakin günümüzde esen yıkıcı fırtınalar yüzünden güven içinde kıyıya yanaşacak bir liman bulmak zor. Olanlarda bu ümmetin yükünü kaldırır mı sizce?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR