Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Engin GÜLTEKİN


PARADOKS YAŞAYAN MÜSLÜMAN AKLINA SESLENİŞ

Engin Gültekin (Eğirimci-Yazar-Sosyolog)'ın yeni yazısı;


 

Bir partinin Genel kurulunda konuşan Milletvekilinin konuşmasını dinleyince tabir yerindeyse hayrete düştüm ve Müslüman olduğunu söyleyenlerin, İslam'ı yanlış anlamalarının, insanların inanç dünyalarında nasıl çözülmez problemlere sebep olduğunu müşahhas olarak gördüm. İnandığı dinin gereklerini bilmemesi veya menfaati icabı olsa gerek İslam'ı referanslardan bahsettiğini dinleyince bu milletin İslam’dan nasıl yanlış bilgi, cehalet veya başka nedenlerle uzaklaştırıldığını, batıl ile hakkın nasıl sentez yapıldığını, Ilımlı İslam projesinin nasıl bu topluma uygulandığını, misyoner veya oryantalist anlayışların toplumun zihinsel yapısına ve eğitim müfredatına nasıl yerleşmiş olduğunu gördüm. Bunu görmemek için kör olmak gerek…

Allah Resulü şirk konusunda inananları şiddetle uyarmış ve karanlık bir gecede kara karıncanın kara taş üzerinde hareketine benzer noktada insana sirayet edebileceğini hadisleriyle bize bildirmiştir.

Bir zamanların İslamcıları nasıl ki laik ve demokratik söylemleri kabullenerek veya kabul etti görünerek makam ve mevkilere hücum ettilerse...

Davayı iş, aş ve eşe feda ettilerse...

Dün demokrasi küfür deyip, bugün demokrat kesildilerse...

Dün “Bir Müslüman hem laik hem Müslüman olamaz” dedikleri halde laikliği benimseyip ve benimser görünerek laik ve seküler makamlara oturdularsa, bunla da yetinmeyip başkalarına tavsiye eder duruma geldilerse.

Kısaca dün savundukları doğruları bugün rettilerse...

Bugün de bir zamanların milliyetçi ülkücü milletvekilinin konuşmalarında aynı paralel değişime şahit oluyoruz.

Şöyle diyor bu M.V "Biz sarayda yezit olacağımıza ker belada Hüseyin oluruz."

Ker bela ve Hüseyin olmak?...

Hemen peşine mavi gözlü dev adam Mustafa Kemali övüyor.

Ve sözleri tamamen şirk olan Antlarının tekrar okunmasını istiyor.

Sonra Necip fazılın Sakarya şiirini okuyor...

"Bana kefendir yatak sana tabuttur havuz

Sen kıvrıl ben gideyim son peygamber kılavuz

Yol onun varlık onun gerisi hep angarya

Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya"

Yani Kılavuz olarak Allah Resulünü kabul ettiğini söylüyor.

Allah Resulünün her türlü ırkçı ve asabiyet kokan söylemi ayaklarının altına aldığını ya bilmiyor veya bildiği halde inanmıyor olmalı ki; Salona "Ne mutlu türküm diyene" sözünü okuyor ve okutturuyor.

Peki, adama sormazlar mı? Gayri ihtiyari olan, hiç kimsenin kendi iradesiyle seçmediği bir konuda üstünlük, mutluluk nasıl Türkün oluyor. "Siz hiç akletmiyor musunuz?"

"Sen ne mutlu Türküm diyene" dersen, doğal olarak karşı ırkında "Ne mutlu Kürdüm diyene” “Ne mutlu Çerkez’im diyene", "Ne mutlu Arap’ım diyene" veya "Ne mutlu İngiliz’im diyene"...deme hakkı doğuyor. Bunu sen kendin doğurmuş ve Ona bu hakkı vermiş oluyorsun.

Neden Hz. Hüseyin gibi Ker belada olmayı kabul ediyorsun da neden Hz. Muhammed’i kılavuz edindiğini söylüyorsun da Hz. Muhammed’in hayatı boyunca bize bildirdiği, defalarca tekrarladığı kişinin ancak Müslüman olmakla mutlu olacağını, şu veya bu ırka ait olmanın insanı mutlu etmeyeceği gerçeğini anlatan "Ne mutlu Müslümanım diyene" sözünü söyleyemiyorsunuz. Çünkü kalp başka bir şeye inanıyor, dil başka söylüyor. Modern din anlayışının getirmiş olduğu anlayış, kalp başka söyler, dil başka söyler… Gerçek Müslüman ise Allah’tan hiçbir güçten korkmaz, kalben inandığını söyler.

Ey iman edenler! Allah’tan nasıl korkmak gerekiyorsa öylece korkunuz ve sizler ancak Müslümanlar olarak ölün.” (Al-i İmran; 3/102)

Eğer ırkla övünülseydi; Allah resulü Arap olduğundan, Arap olmasıyla övünürdü. Onun ayaklarının altına altığı bir söylemi, siz neden baş tacı ediniyorsunuz? Kurumların başköşelerine yazıyorsunuz. Cehaletinizden mi? Yoksa bilinçli olarak İslam Kültür ve Medeniyet tasavvuruna inanmadığınızdan mı?

Bu manzaradan da anladığımız ve gördüğümüz gibi genelde bütün İslam dünyasında, özelde ise Türkiye Müslümanları çok az bir kısmı hariç samimi değil, dürüst davranmıyorlar...

Bu siyasetçiden, ekonomistine, yönetenlerden yönetilenlere, amirden memuruna maalesef böyle...

Kimse inandığını net bir şekilde söylemiyor veya söyleyemiyor. Onun gereğini yapmıyor veya yapamıyor? Çünkü iman bedel istiyor...

Değerli okuyucum bu tespitlerim bu milletvekilinin şahsında İslamcısından muhafazakârına, sağcısından solcusunda hep aynı.

Allah Kuranda "Dinde zorlama yoktur" diyor.

"Ya bilerek inanın ya da bilerek reddedin" diyor.

"İnanan bir delille inansın, inanmayanda bir delille reddetsin" diyor

Ve Münafıkların cehennemin en alt tabakasında olduğunu söylüyor.

O zaman her kes inandığını korkmadan çekinmeden söyleyecek, kimse kimsenin inancına baskı, zorlama yapmayacak.

"Dinde zorlama yoktur." (Bakara: 2/256)

Ama inandığını söyleyen de inandığının gereğini yapacak, yani hem Allah'ı kanun koyucu kabul edip hem beşerî kanunlarla yönetilmeyi istemeyecek. Akıl bunu gerektirir, iman bunu gerektirir.

Hem Mustafa Kemal kurtarıcıdır deyip, Onu kutsallaştırıp ve heykelinin karşına geçip tazım ve saygı gösterisi yapacak, kendisinin yapmasıyla kalmayacak bunu başkalarına dayatacak. Hem de Hz. Muhammed’i peygamber, kılavuz kabul ettiğini söyleyecek.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu...

Şimdi düşünün; siz öyle bir kişiyi önder ve kurtarıcı görüyor ve izinde gittiğinize dair antlar içiyor ve yeminler ediyorsunuz ki, bu kişi hiçbir yönüyle aşağıda bazı özelliklerini de vereceğim ve kendisine uymanın, İmanı bir mesele olduğu Hz. Muhammed’e (sav) hiçbir yönüyle benzemiyor.  Onun getirdiği kitabı bir bütün olarak kabul etmediği halde, kabul ediyor görünüyor. Onun şeraitini kabul etmiyor. Müslümanların İslam kaynaklarıyla olan bağını laik ve seküler inkılaplarıyla kesiyor. Bu ne yaman çelişki, bu ne yaman paradokstur.

De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” (Al-i İmran; 3/31)

Ve daha vahimi kendi önünde ayağa kaldırmasını yasaklayan, arkadaşları arasında onlar gibi, onlarla ayni şartlarda oturan, kendisini ilk gördüğünde heyecanlanan bir kişiye "Sakin ol ben kurutulmuş et yiyen bir kadının çocuğuyum" diyen, sahabesi açlıktan karnına taş bağladığı dönemde, kendisi iki taş bağlayan, bütün bunlardan öte Allah’ın Elçisi olarak bize gönderilen ve Kur’an’da "Biz seni Âlemlere Rahmet olarak gönderdik" (Enbiya: 21/107) iltifatına mazhar olan Hz. Muhammed’i bir kılavuz, önder ve rehber olarak dediklerini yapmamak ve Onun önüne başka kişileri kurtarıcı olarak, önder olarak, devlet adamı olarak,  şeyh olarak ve imam olarak çeşitli rütbe ve isimlerle çıkarmaktır.

"Allah ve resulü herhangi bir konuda hüküm verdiklerinde artık mümin bir erkek veya kadın için işlerinde tercih hakları yoktur. Allah’ın ve resulünün emrine itaat etmeyenler doğru yoldan açıkça sapmışlardır." (Ahzab süresi: 33/36)

Bir Müslüman ve eğitimci olarak şunu iddia ediyor ve söylüyorum ki Müslüman olduğunu söyleyen topluluklar sadece samimi olsun ve Allah’ın Resulünü örnek alsın ve Onun bize Tebliğ ettiği kitabın gereklerini yerine getirsin ve hukuk bazında devlet yönetiminde Kuran’ı anayasa olarak ve sosyal hayatta yaşanılan bir kitap olarak bütün anlayışların hegemonyasından kurtularak uygulasınlar görülecektir ki bu topluluklar işte o zaman gerçek mutluluk ve huzuru yakalayacaklardır.

Bu yazımda ki tespitlerin yerine oturması ve doğru din algısının somutlaşması ve yanlış din algılarının oluşmaması, gerçek İmanın nasıl bir hayat tasavvuru ifade etmesi gerektiğini anlamak için örnek Müslüman bir şahsiyetin hikâyesiyle makalemi bitireceğim.

Yıl 1960'lar, yer Mısır, 20 yüzyıl, Firavun Cemal Abdülnasır yönetimi ve zamanın inanmış mücahidi seyit kutup karşı karşıya; İkisi de Müslüman, ikisi de Allah’ı ve Onun Resulünü kabul ediyor. İkisi de Kuran’ı Allah’ın kitabı olarak kabul ediyor. İki farklı İslam anlayışı, iki farklı din algısı, hangisi gerçek hangisi sahte. Kim inanmış kim inanmadığı halde inanmış görünüyor. Tarih bu iki şahsı yargılıyor birini altın harflerle yazıyor birini tarihin tozlu raflarına kaldırarak, tabirimi mazur görün tarihin geri dönüşüm kutusuna silinmek üzere gönderiyor.

 "İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde 'Allah'a ve ahiret gününe inandık' derler" (el-Bakara; 2/8).

Kim hakkın yanında kim batıla hizmet ediyor… Abdülnasır Müslüman olduğunu söylüyor ama Firavunun rolünü oynuyor.

Seyyid Kutup bütün paradoksları tevhit inancında eritmiş, Allah’a gerçek manana kul olmuş, başka başka putlara, kurtarıcı olduğuna inanılan kişilere, diktatörler “La” kılıcı ile “La” demiş, bütün beşerî ve nefsani ideolojilere, şeytan ve şeytani güçlere “La ilahe” demiş. Sonra Sadece ve sadece tek kanun koyan yegâna güç, kuvvet ve kudret sahibi Allah'a inanmış mümin… Oda Musa’nın rolüne soyunmuş Onun rolünü oynuyor.

İnsanlar ya hakkın yanındadır ya batılın yanındadır. Ya Allah’a kul olur, özgür olur ya nefsinin kulu olur. İnsanlara kölelik yapar. Müslümanın rengi nettir gri değildir. Onun boyası Allah’ın boyasıdır.

Allah’ın boyasıyla boyandık. Boyaca O’ndan daha güzel olan kim vardır? Biz yalnız O’na kulluk ederizdeyin. (Bakara; 2/138)

Tarihin her döneminde hak ve batıl birbiriyle çatışmış, hiçbir zaman birbirleriyle diyalog kurmamışlardır. Hak ve batıl hiçbir zaman ittifakta bir araya gelmemiştir.

Zalimlerin yanında olmayın; sonra ateş sizi de yakar. Allah’tan başka dostlarınız olmadığına göre bir yerden yardım da göremezsiniz!” (Hud; 11/113)

Günümüzde olduğu kadar hak ve hatıl birbirine hiç bu kadar karıştırılmamıştır. Sentez yapılmamıştır.

Hakkı batılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin.” (Bakara Süresi; 2/42.ayet)

Ve Seyyid Kutup firavun Abdülnasır tarafından idama mahkûm edilir.

Seyyid Kutup idama giderken zamanın müftüsü gelir ve Seyyid Kutub’a ölmeden önce yani idam işlemi gerçekleşmeden Kelimeyi şahadet getirmesini ister.

Ne garip değil mi? Şahit olarak yaşadığı hayatının sonunda şehid olan birine, hayatı Kelimeyi Şehadetle geçen birisine idama giderken Kelimeyi şehadeti söyletmek, Firavuna “la” dediği için idam edilen birine tevhidi söyletmek. İşte küfrün mantığı…

Seyyid Kutub’un idam edilirken ortaya koyduğu tavır gerçekte iman edenle, dil ile iman ettiğini söyleyen, ama kalben ve aklen inanmamış Müslümanların halini ortaya koyması açısından önemlidir. Gerçekte Allah’a kul olmanın Hz. Muhammed’i önder kabul etmenin ne anlama geldiğini göstermesi açısından da bir o kadar önemlidir.  İnandım demek, İman ettiğini söylemek bir sonuç değil, bir başlangıçtır. İman bir iddiadır kulluk Onun ispatıdır.

Bedevîler “İman ettik” dediler. De ki: “İman etmediniz. (Öyle ise, “iman ettik” demeyin.) “Fakat boyun eğdik” deyin. Henüz iman kalplerinize girmedi. Eğer Allah’a ve Peygamberine itaat ederseniz, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi eksiltmez. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Hucurat; 49/14)

 Seyyid Kutup Sadece Allah’a kul olmamızın yaşamaya değer olduğunu adete hayatı ile özetleyen ve kanıyla söylediklerinin altına imza atan, bir şahit, bir şehit olarak müftüye tarihe not düşecek şu sözü söyler; Sizler de komediyi tamamlamak için mi? görevlendirildiniz.

Ben "La ilahe illallah" Allah’tan başka ilah yoktur. Dediğim için, sadece ona inandığım için ve Onun kitabına göre yaşadığım, Onun Resulünün izinde gittiğim için idam ediliyorum.

Siz ise "La ilahe İllallah” i meslek sahibi olmak ve ekmek parası kazanmak, emir kulu olmak için söylüyorsunuz.

"Namazda Allah’ın birliğine şahitlik eden şu parmağım firavun ve tağutun hiçbir hükmünü onaylamayacaktır."

İşte iman, işte duruş... İşte inandığı gibi yaşayan, yaşadığı gibi inananların hikâyesi...

Partilisinden, STK’ lısına, İslamcısından milliyetçilisine, sağcısından solcusuna, Kemalist’inden, Maocusuna, tasavvufçusundan, tarikatçısına, kısaca toplumun büyün kesimlerine sesleniyorum. Huzurlu bir toplumda yaşamak istiyorsanız, samimiyseniz, bu vatanın zarar görmesini istemiyorsanız. Birden çok payda yerine, aynı paydada birleşmek ve aynı gemide yolculuk yapıyorsak elzem yapmamız gereken "Ya inandığımız gibi görünelim ya da göründüğümüz gibi inanalım. Ya göründüğümüz gibi olalım ya da olduğumuz gibi görünelim."

Kendimiz olalım, kendimiz neye inanıyorsak, ne isek o olalım….Selam ve dua ile...

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR