Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Nezir ERGENÇ


Onu hiç dinlemediniz ki!

Bir düşünceye karşı çıkmamız, birisinin eylemlerine muhalefet etmemiz, birileriyle savaşıyor olmamızın arka planında ne olabilir acaba; hangi gerekçeyle bunlardan birini yapıyor olabiliriz?


Onu hiç dinlemediniz ki!

Bir düşünceye karşı çıkmamız, birisinin eylemlerine muhalefet etmemiz, birileriyle savaşıyor olmamızın arka planında ne olabilir acaba; hangi gerekçeyle bunlardan birini yapıyor olabiliriz?

Cehalet yani bilgisizlik mi, kin ve nefret mi, kıskançlık veya haset mi, kazanımları kaybetme, umutları yitirme korkusu mu, menfaat/çıkar çatışması mı yoksa patolojik mi? 

Mekke Mütrefinleri Hz: Muhammed’i amcası Ebu Talib’e en üst perdeden şikayet etmişlerdi: Yeğenin ilahlarımızı aşağılıyor, geleneklerimizi yok sayıyor, oğlu babaya; köleyi efendiye kışkırtarak fitne çıkartıyor, insanların akılllarını çelerek şehirde huzur ve güven ortamını bozuyor ve saire. Bütün bu suçlamalara karşılık Ebu Talib’in cevabı kısa ve açıktır: Onu hiç dinlemediniz ki!

Mekkeliler Onu ne için, hangi saikle dinlemediler! Şu veya bu sebeb; asıl önemli olan, Onu dinlememeleridir.

O halde şunu söylemekte bir beis olmaz: Cedelleşmenin, karşı çıkmanın, muhalefet etmenin, kavga etmenin, huzursuzluğun ve fitnenin asıl sebebi söylenen veya yapılan değil; söyleyenin yani söz sahibinin dinlenilmemesidir.

Elbette “dinlemekten” maksat anlamak, en azından anlamaya çalışmaktır. Anladıktan sonra karşı çıkmak, muhalefet etmek veya savaşmak haklı veya meşru bir zemin kazanmış olur.

Hz. Peygamberin örnek/delil olma/rol model kişiliği rehberiyet ve irşat anlamında özellikle Müslümanları çıkmazlarından felaha çıkarabilecek evsaftadır. Ashabıyla mescidte oturdukları bir sırada bir bedevi gelir ondan Hz. Aişe’yi ister. Bir başka ifadeyle Hz. Peygambere: Karını bana verir misin? Der. Evli her Müslüman erkek için kanını beynine fırlatacak böylesi bir davranış karşısında peygamberin ashabı da benzer bir feveran göstermişlerdi; adamı linç etmeye yeltenmişlerdi de Hz. Peygamber o hikmet dolu söz ve davranışıyla hem ashabına ve hem de hadsizlik eden bedeviye dersini vermişti:   O/ Aişe senin annendir!

O halde hasmımızı, rakibimizi ve her kimse karşımızdakini en azından dinlemeden/anlamadan gerçekleştireceğimiz her eylem ve davranış hikmetten ve inşadan arî olacaktır. Anlamayı da dinliyormuş veya anlıyormuş gibi değil; hakikaten ne söylüyor ve hatta ne demek istiyor, fehvasınca bir yaklaşıma tabi kılmalıyız.

Müslümanların herhalde varmak istedikleri gaye, doğru ve sağlam bir menzil olmalıdır. Hak üzere ve hakkı kaim kılma menzili bütün Müslümanların yegane hedefi olmalıdır; öyledir de. Bununla beraber duygularımız, çıkarlarımız, isteklerimiz, bazen cehaletimiz veya ön yargılarımız ve daha pek çok sebep bizi bu gaye ve hedeften uzaklaştırmaktadır. Uzaklaşmanın manası ise fitne, fesad, kavga, savaş, küskünlük, parçalanma ve sonuç itibariyle asıl düşmanlarımız olan emperyal güçlerin tasallutuna girmek, onlara isteyerek veya istemeyerek hizmetçilik etmek olacaktır.

Böyle bir sonucun kaçınılmazlığı kuşkusuzdur. O halde onurlu, huzurlu ve hür bireyler ve bu bireylerden meydana gelmiş bir cemaat/toplum ve hatta devlet/ümmet olmanın bana göre en önemli şartlarından birisi birbirimizi önce dinlemek ve sonra da anlamaya azami gayret göstermektir. Anlama eylemi hiçbir zaman cehaletle, kin ve öfkeyle veya garaz ve hasetle veya bunlara benzer olumsuz yaklaşımlarla gerçekleşemez. Anlamanın tek ve biricik şartı hakikaten anlamaya çalışmaktır. 

Eğer, caiz ise Hz. Peygamberin “ Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız; iman etmedikçe de cennete giremezsiniz” mübarek sözünü “Birbirinizi anlamadıkça iman etmiş olmazsınız; iman etmedikçe de cennete giremezsiniz” şeklinde güncellemek isterim.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR