Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


İsmail Hakkı Güleç


ÖNCE İNSAN VE ADALET

İsmail Hakkı Güleç'in yeni yazısı


 

          Bu yazıya, bu başlığı seçmem için, bir birçok sebep vardı...

           Tarih boyunca insanlar, hep bu adalet meselesini gündem edip, konuşmuşlardır... 

              Herkes kendine göre bir yorum yapmış, çoğu zaman ise adalet sadece teoride kalmıştır... İnsanlar, çoğunlukla, adaletin zıttı, olan zulümle iştigal etmiş köleliği, kula kulluğu tercih etmiş ve zalimlerle el ele, kol kola zillet içinde bir hayatı tercih etmişlerdir... 

              İnsan, yapısı itibariyle hem adil, hem de zalim (zelumen cehula) olabilmektedir... 

            Rabbimiz (cc) mü'minlere, her hususta, her zaman ve her yerde adaletli olmalarını, adaleti ayakta tutmalarını, adalete şahitlik etmelerini ki, bu şahitlik,  velev ki kendi nefis, aile ve akrabaları aleyhine olsa bile! Her hususta hak, hukuk ve adalete riayet etmelerini, haksızlık ve de zulme meyletmemelerini emretmiştir... 

            Ama insan, gerek nefsi, gerekse dünyevi birçok nedenden dolayı, yoldan çıkmış, adalet'ten sapmış ve eline geçirdiği tüm imkânları, zulüm doğrultusunda kullanmıştır... 

           Adalet göreceli bir şey değildir... Kişi ya da topluma göre değişmez... "Bir şey, ya adalet'tir, ya da zulüm'dür"... Bunun orta yolu söz konusu olamaz...

         Zulüm; Hak, hukuk ve insani değerlerden sapmak, bir başkasının ki, bu ister fert olsun, ister toplum fark etmez, yekdiğerinin hak, hudut ve hukukuna riayet etmemek, tecavüz etmek, yok saymak, yıkmak, itina, özen ve önem göstermemektir... 

           Her şeyi, kendi arzu, istek, çıkar ve menfaatine göre yapmaya çalışmak, adalete aykırı bir durumdur ve zulümdür...

         Adil insanlar ya da toplumlar, temeli sağlam, karakteri yüksek, insani değerlere sahip, kendi bireysel çıkar ve menfaatlerinden daha ziyade, bir başkasının çıkar ve menfaatlerini önemseyen, diğer insanların, her türlü sorun, sıkıntı ve problemlerine duyarlı, insanların hak ve hukuklarını çiğnemekten vicdanen rahatsız olan, birey ve toplumlardır...

          Müslüman olmak, adil olmak için yeterli değildir... Adil olmanın temel şartı Müslüman olmak da değildir... 

            Kimi insanlar vardır ki, Müslüman değillerdir, ancak yaşantısı, duruşu, tavır, tutum, davranış, kişilik, tavır ve davranışlarıyla adalet hususunda insanlara şapka çıkarttırır, tolum'da saygı uyandırır ve güvenilir bir kimlik ortaya koyarlar... 

           Adalet duygusu, fıtri bir duygudur... İnsani ve vicdani bir olaydır... Bu hususta Hz Peygamber (as) fetva arıyorsan vicdanına danış buyurmuştur... 

            Ki bir hadisi şerifte Allah Resulü (as) 

           Yanında bulunan ashabına “Bırakın onu, ey Vabisa! Yaklaş.” diye buyurdu. Yanına yaklaşıp önünde oturdum. Bana “Senin niçin geldiğini ben mi söyleyeyim; yoksa sen mi soracaksın?” deyince, "Siz söyleyin.” dedim. “Sen iyilik ve kötülük hakkında soru sormak için geldin.” buyurdu. “Evet!..” dedim. Bunun üzerine üç parmağını göğsüme dokundurarak “Ey Vabisa! Kalbine danış, nefsine danış.” buyurdu ve bunu üç defa tekrarladı. Sonra da şöyle devam etti, “İyilik nefsin yatıştığı şeydir. Kötülük ise -insanlar sana fetva verseler bile- nefsi tırmalayan, sinede gel-gitler / tereddütler meydana getiren şeydir.” (Müsned, 4/228; Mecmâu'z-Zevâid, 1/175,10/297; Darimi, Büyu, 2; Süyûtî, Câmi’u’s-Sağîr, 1/40)         

            Vicdanı körelmiş, insani sıfat, vasıf, özellik ve niteliklerini kaybetmiş, menfaatini ilah edinmiş, gönlünü dünya'ya kaptırıp, O (dünya) meyletmiş, gözünü hırs bürümüş, her şeyi, dünyevi çıkar ve menfaati için değerlendiren insanlarda, adalet duygusu oluşmaz ve böylesi insanlardan, adaletli bir duruş tavır ve davranışla beklenemez... 

          Adil insanlar, aynı zamanda karakterli, doğru, dürüst, iman ve vicdan sahibi insanlardır... 

           Adalet; hak sahibine, hak ettiği şeyi, hak ettiği zamanda ve hak ettiği miktarda vermektir... 

          Şayet, adalet gecikiyor, umursanmıyor, önemsenmeyip, öteleniyor ve erteleniyorsa, bu adalet değil, zulümdür...

          Adalet, bir lütuf değil haktır... Hak eden kişiye, hak ettiği şeyi, zamanında teslim etmek gerekir... "Hak namına haksızlığa ölsem tapamam" der Merhum Akif... 

             Her din ve millette, kimlik, kişilik, karakter ve insanlıktan nasibi olmayan zalim insanlar olduğu gibi, insanlık, şefkat ve merhamet sahibi, doğru, dürüst, güvenilir, diğergam, edep ve hayâ sahibi adil insanlarda vardır... 

              Zalim insanlar, din, vatan, millet, bayrak vb. adına! İnsanları köleleştirip, hak, hukuk ve insani taleplerini inkâr edip, yok sayarken, kimi insanlar ise, de insani, vicdani, duygu ve düşüncelerini harekete geçirir ve asla zulme kayıp, sapmaz, kimlik, kişilik sahibi ve vicdanının sesini dinler ve de ortaya adil bir uygulama koyarlar... 

              Her zaman ve her yerde din, vatan, mezhep, fikir ve ideoloji vb. istismarcılığı yapan kişi, grup, parti, lider, sistem, rejim ve iktidarlar daima var olmuştur... 

           Bunların, en çok araçsallaştırıp, suiistimal ettiği şey ise, ulvi dini duygulardır... 

           Dini, dünyevi kişisel ihtiras, ikbal, menfaat, çıkar ve makamları için araçsallaştırıp, slogan haline getirenler ve yaptıkları zulüm ve icraatlarının (haşa) Allah'ın emri olduğunu iddia ederek, toplumları köleleştirenler ya da kendi basit, fasit, beşeri, bayağı, küfri, cahili, tağuti vb. sistemlerini ayakta tutmak için, din bezirgan'ı, ağzı laf yapan, belam, münafık âlimleri (gerçekte zalim) satın alanlar dine ve topluma zulmetmişlerdir... 

          Ancak, toplum cahil, kalitesiz, karaktersiz, edep adap, ahlak yokusun'u, inanç, ilke, değer ve prensip'lerden uzak, hak ve hukukunu bilmediği vakit, bu tür yanlış uygulamalara ses çıkarmaz, kendisine zulmedildiğini göremez ve zalimlere körü körüne! Boyun eğerler(sürü psikolojisi)... 

            Cahil ve zalim insanlardan, adil bir yönetim beklemek mümkün değildir... 

            Adil yönetimi, okuyup, araştırıp, eleştirip, yargılayıp, her şeyi istişare ile halleden doğru, dürüst, temiz, ahlaklı ve adil bir toplumdan bekleyebiliriz...

 

              Bir toplum, ne şekilde bir yönetim hak ediyorsa, Allah (cc) o topluma, o şekilde bir yönetim verir... 

             Hadis-i Şerif "Siz nasıl olursanız sizin idarecileriniz de öyle olur. (Siz) nasılsanız öyle idare edilirsiniz” (Keşfü'l- Hafa, 2: 311)

               Cahil ve zalim bir topluma, adil bir yönetim, adil, ahlaklı ve kaliteli bir topluma da, zalim bir yönetici vermez... 

               Nihayetinde, toplumları yöneten yöneticiler, o toplumun içinde çıkmaktadırlar... Toplum bozuldukça, yönetimde doğru orantılı olarak bozulur... Toplum düzelirse yönetimde düzgün olur...              

               İnsan ve adalet, yan yana gelen, asla ayrılması veya ayrı düşünülmesi mümkün olmayan iki kavramdır... 

            Gerçekçi, nitelik, kalite ve karakter sahibi, ilke, inanç, vicdan, ilim, edep, ahlak, asalet, değer, prensip, ideal ve iddiaları olan insanlar adalet sahibi insanlardır... 

           Ama kişiliği bozuk, karakter yoksunu, cahil, dünyayı, dünyevi mal makam, mülk, saray ve saltanatları her şey olarak gören insanlar ise, zalim insanlardır... 

           Adalet verilmez alınır... Talep edilir... Adalete riayet etmeyenler, bu duyarlı ilim, ahlak ve edep sahibi, hak ve hukuk adalet aşığı insanlar tarafından düzeltilmeli, dizayn edilmeli, şayet düzelmiyorlarsa derdest edilip, alaşağı edilmelidirler... 

          En büyük cihat, bu tür din istismarcısı, belam, münafık tipli, çıkar ve menfaat aşığı, bencil, hokkabaz kişi, toplum ve yönetimlere karşı hakkı söylemek, onlara karşı hayır kılıcını çekmek ve bu hususta toplumsal bir bilinç oluşturmaktır... 

               Zulüm karşısında sessiz, sükût ehli, her türlü zulme karşı eliyle, diliyle ve kalbi ile mücadele etmeyen, pasif ve pısırık, edilgen ve korkak insanlarından, ne insan ne de gerçek Müslüman olabilir... 

          Gerçek Müslüman, kaliteli insan demektir... 

          Kalite ve karakterli insan ise, adil insan demektir... Adil ve ahlaklı insanlar aynen bir ışığa benzer... Işık (nur) geldiği zaman, karanlıklar kaybolmaya mahkûmdur... 

Bu hususta Ali Şeriati Şehit bir muma benzer kendisi erir ama etrafını aydınlatır demektedir

           Karakterli ve kaliteli insanlar ki, bunlar güneş gibidirler gelip ortaya çıktıkları vakit, zulüm yani "karanlıklar yok olup, kaybolacaktır"... 

            Hazreti Ali'nin (k.v) dediği gibi; "namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, gerçek, adil emniyetli, kaliteli, hür bir toplum ve adil bir yönetim asla oluşmaz"... 

           Her şey, bir bedel ile kazanılır... Adalet’te bir hak ediş sonucunda kazanılan en değerli şeydir... 

            Temel insani görev ve misyonumuz, yeryüzünde zulmün her çeşidinin yok edilip hak, hukuk ve adalet aşığı bir birey, toplum ve yönetim oluşturup, mağdur ve mazlumların gasp edilen haklarının, zalimlerden alıp, hak sahibi mazlumlara vermektir... 

           İnsan olmak, ahlaklı ve adaletli olmayı gerektirir... 

           Bu hususta, Kanada vatandaşı, genç bir kardeşimiz olan Rachel Corriel, zalim İsrail tankına karşı ki (kendisi de aslen Yahudi!  Bir kızdır) Filistinli eylemcilerle yan yana eylem sahasında, tankın önüne geçiyor ve tankın şoförüne durmasını söylüyor, ancak tank durmuyor, Rachel Corriel'i ezip ölümüne yol açıyor... 

            Bu yiğit, cesur, gözüpek, kahraman, hak ve adalet aşığı kızımızın son sözü; zulüm bizden! İse, ben bizden değilim oluyor...

           Bu hadiseden şunu anlıyoruz ki; hak, adalet ve insanlık, hiçbir ırk, dil ve dine ait bir kavram değildir... Bunlar, kendisini insan! Kabul eden, gerçek insani vasıfları üzerinde taşıyan, vicdanı ölmemiş, her insanın ortak bir vasfıdır... gulec4257yenice @gmail.com

Devam edecek...

SELAM VE DUA İLE

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR