Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Seyfi Pınarbaşı


ÖMÜR VE HEVA

Yazarımız Seyfi PINARBAŞI'NIN "YENİ" YAZISI...


Gerçekte, bana uyarıcı, hatırlatıcı mesaj geldikten sonra, beni (Allah'ı) hatırlamaktan o uzaklaştırdı! Zaten, Şeytan (işte böyle) yalnız ve çaresiz bırakır insanı. (Furkan / 29)                                                                 

Akıl, sahibine lehte ve aleyhte olan her şeyi gösterir. Hevâ ise, sahibine sadece lehinde olanları gösterip aleyhinde olanları göstermez. Başına gelebilecek kötülükleri ondan gizlemeye çalışır. Şu söylenebilir hevânın tamamen zevk veren şeylere meyyal olduğuna ve hayatı tek e2boyutlu algıladığına. Hayatı tek boyutlu algılamanın ise insanın kendisini aldatmasından ve hüsrana uğramasından başka bir şey olmadığıdır. Hevânın bir diğer anlamı düşmektir ve cehennemin diğer adıdır. Kâfir oraya düştüğü için oraya “hâviye” denilir. Her türlü hayırdan boş olması dolayısıyla nefsin eğilimine de “hevâ” denir ve sahibini uygun olmayan işlere sürükler.                                                                                                    

Bu nedenle hevâya uymak, ömrü zayi etmek, hakikatten uzaklaşmak anlamına gelir. İnsanın tek sermayesi ömrüdür ve önemine binaen Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: İnsanoğlu kıyamet günü beş şeyden sorguya çekilmedikçe bırakılmaz: Ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede eskittiğinden, malını nerden kazandığından ve nerde harcadığından, ilmiyle ne amel ettiğinden. (Tirmizî)                                            

Onlar cehennemde: Rabbimiz bizi buradan çıkar, önce yaptığımızdan başka iyi ve yararlı işler yapalım diye feryat ederler. O zaman onlara şöyle cevap verilir: Size düşünmek isteyen herkesin düşünebileceği kadar uzun bir ömür vermedik mi? Ve üstelik size uyarıcı da gelmişti, öyleyse yaptığınız kötülüklerin meyvelerini şimdi tadın bakalım. Yaratılış gayesi dışında yaşayanlar, hiçbir yardımcı bulamayacakladır. (Fâtır /37)      

Tefsircilere göre size ömür vermedik mi ifadesinde bir kınama vardır. Ömür kelimesi imar, imaret, mamur, ümran kelimeleri ile yakın anlamlıdır. Bu yüzden Allah insandan yeryüzüne yerleşip orayı imar etmesini istemiştir.                                                

Sizi topraktan yaratmış olması O'nun ayetlerindendir. Sonra siz, insan olarak yeryüzünde yayılırsınız. (Rum /20) 

İmar etme bu dünyada, ölümsüzlük ise öte dünyada söz konusudur. Ömür, bedenin hayat sayesinde Gelişip güzelleştiği süredir. Ömür hayat demektir. Kur’an’da ömür kelimesi değişik formlarıyla yirmi yedi, mastar haliyle ise yedi yerde geçmektedir. Kur’an’ın anlatımından ömrün akıp giden bir zaman olduğunu anlayabiliyoruz. Kur’an, Allah’ın hakkıyla bilinip Onun mesajlarının öğrenilmesi için ömrün yeterli olabileceğini belirtmektedir.                                                                      

Hayatta her zaman dengeli olmaya çaba göstermeliyiz, Çünkü yaşadığımız hayat denge zemininde biçim alıyor. Bundan dolayı Düşüncelerimiz, eylemlerimiz, ağzımızdan çıkan her kelime yerli yerinde, anlamlı ve ölçülü olmalıdır. 

Yaşama ne sunarsak, sunduğumuz kadar alabileceğimizi unutmayalım. Yaşadığımız hayata anlam katmanın yolu Yaptığımız projeleri hem kendimizi hem de etrafımızdaki insanları şaşırtarak hayata geçirip uygulamaya koymaktır. Yaşadığımız hayat mücadele eden herkesi mücadele ettiği hedefe götürüyor tabii gerçekten mücadele etmek için rahatınızdan vaz geçip yola çıkmışsanız.

Yazıklar olsun, keşke ben filanı (o kişiyi) dost edinmeseydim.(Furkan / 28)

Kur’an’da geçen leyte (keşke) ifadelerinin daha çok ömrü verimli kullanamama ve bu yüzden kaçan fırsatlara duyulan bazı pişmanlıklar için kullanıldığı görülmektedir. On dört yerde geçen leyte kelimesi dokuz ayette doğrudan ömrü verimli kullanamamaktan kaynaklanan esefi dile getirirken, Geri kalan diğer beş ayette ise leyte kelimesinin yine hakikat algısıyla münasebetinin olduğu görülmektedir.                                           

Ömrün değerlendirilmesi ve hakikatin anlaşılmasında sosyal çevrenin önemli bir etkisi vardır. Kötü arkadaş hakikatin anlaşılmasına en önemli engeldir. Furkan suresinde bu durum şöyle ifade edilir. O gün zalim, parmaklarını ısırır Eyvah! Der, keşke o Peygamberle birlikte bir yol tutsaydım! Eyvah! Keşke falanı dost edinmeseydim! Vallahi bana gelen öğütten(Kur’an dan) beni o uzaklaştırdı. Zaten şeytan, insanı işte böyle uçuruma sürükleyip sonra da yüzüstü, yalnız bırakır. (Furkan /27-29)                                             

Ömür en kıymetli sermaye olmakla birlikte onun iyi bir şekilde kullanılması ona yüksek bir amaç atfetmekle gerçekleşebilir. Bu bağlamda hakikat arayışı ömre değer katan bir olaydır. Burada hakikatin ne olduğu ve nasıl algılandığı anahtar konumundadır. Hakikat bizim Allah’tan gelip ona gittiğimiz gerçeğidir. Hz. Peygamber’in musibet anında okunmasını tavsiye ettiği, “Doğrusu biz Allah’a aitiz ve muhakkak O’na döneceğiz” Bakara /156 ayeti hakikatin ta kendisidir.                                                                 

Sahabeden Süfyan b. Abdullah Hz. Peygambere gelip ya Rasûlellah, İslam'a dair bana öyle bir söz söyle ki, senden başka bu hususta kimseye bir soru sormayayım, dediği zaman Hz. Peygamber şu az ve öz sözünü söylemişlerdir. Allah'a iman ettim de, sonra istikamet üzere ol (dosdoğru ol) (Müslim, İman, 62) iman tevhiddir birlemedir istikamet tevhidi bozan hal ve hareketlerden sakınmaktır.                                   

"Sen usandırma eli, el de usandırmaz seni
Hilekârlık eyleme, kimse dolandırmaz seni
Dest-i a'dadan soğuk su içme, kandırmaz seni
Korkma düşmandan ki, ateş olsa yandırmaz seni
Müstakim ol, Hazret-i Allah utandırmaz seni...
 "     

Diyarbakırlı şair Said Paşa   

Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak sizin için bir sınavdır. En büyük mükâfat ise Allah katındadır. Enfal 28 sınav aracı olan tüm emanetlerin bizi ayartıcı bir unsura dönüşmesinden Allah’a sığınmak lazım. İnsanı Allah’a ve kendisine karşı yabancılaştıran bir unsura dönüşmek ne kötü. Muhatap olduğumuz değerin bir tehlikeli bölgesi olduğunu hatırdan çıkarmamak gerekiyor. Bize verilen her bir nimetin bir yan tesiri olduğunu akıldan çıkarmamak ve ondan korunmaya çalışmak. Mal, evlat ve sahip olduğumuz her şey eğer ahlaki değerleri çiğnetiyorsa, o artık nimet olmaktan çıkmış, başka bir şeye dönüşmeye başlamıştır.       

Ömür dediğin, Şeyh Sadi’nin deyimiyle, Temmuz ayında, elde tutulan bir avuç kar gibidir. Yaşayıp tükettiği bir günü tekrar etme şansı olmayan İnsan, zaman bilinci en yüksek olan canlıdır. Bu durum, kendisine sunulan ömrün değer ve önemini açıkça ortaya koymaktadır. Çünkü ömür kendisine biçilen bir yaşama süresidir ve alternatifi yoktur.                                                                                                    

Ömür ölümle buluşan bir süreçtir. Bu nedenle hayata ve Ölüm sonrası ahiret hayatına iyi anlam verilmelidir. Yaşadığımız hayat, bütün araçlarıyla, insana az çalışıp çok kazanmayı, tüketmeyi ve eğlenerek gününü gün etmeyi hedef olarak gösteriyor. Bu çarkı tersine döndürmek için, çalışmayı, bir ideal sahibi olmayı ve üretmeyi hedef olarak insanın önüne koyacak örnek şahsiyetlere ihtiyaç vardır.                   

Yaşadığımız dünyada bizi motive eden şeyler toplumsal bir faydaya dönüşebilir. Mesela doğru olanı yüksek sesle söyleyerek çevremizdekilerde fark meydana getirerek ömrümüze zenginlikte katabiliriz.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR