Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Musab Aydın


ÖMER´İ ARAMAK

Sahi birisi Ömer´mi dedi?


Bana "Öyle isimler bulun ki, o ilin Ömer´i olsun. Sözüne güvenilen isimler olsun. Şaibesi olmasın."
 
Bu sözler Cumhurbaşkanı Erdoğan´a ait. Ak Parti´nin kongresi öncesi yaptığı çağrının özeti adeta bu cümle. İyi güzel de bizim toplumda Ömer´ler kaldı mı ki diye herkes etrafına endişe ile de olsa şöyle biraz bakıyor.
 
Sonra dönüp biraz da mahcup bir tavır ile kendine bakıyor. Yok, yok o hasletlere sahip birilerini bulamıyoruz. Tabi bunun sebeplerini hatırlamakta fayda vardır diye düşünüyorum. Başlangıçta neredeyse tepeden tırnağa hepimiz değişime büyük bir iştah ile açık halde bekliyorduk. Sekülerizm ve modernizm, vitrin isimler tarafından kutsanmış ve pazarlanmış olduğunu gördümüzde toplumsal değişimimiz de oradan başladı. Bununla beraber mevki sahipleri, büyük! adamlar hedef olarak Ömer´in ayak izlerini takip edenleri seçtiler. Öncelikle yok edilmesi gereken hedef olarak onları seçtiler. Sekülerizmin kutsal! şövalyeleri olan bu büyük! insanlar, Ömer´in hasletlerine ve vasıflarının önemine dikkat çeken insanımıza çemkirmeyi marifet bildiler. Bir Allah´ın kulu da çıkıp durun demedi bu sekülerizmin adanmış askerlerine. Uzun bir zaman durum böyle devam edince Ömer´in ayak izlerini takip etmek hem suç hem de ayıp görülmeye başlandı. Hâlâ Ömer´in ayak izlerine projeksiyon tutan birkaç dava delisi varsa da kenarda köşede, onlar da zaten deli! hanesine yazıldığı için kimse itibar etmez oldu.
 
Hadi yeniden Ömer´in ahlakını ve adalet duygusunu gençliğe aşılayalım diyebiliriz. Her zora düştüğümüzde öyle yapıyoruz ya. Can simidi diye sarılıyoruz Allah Resulü´nün arkadaşlarına. Aklımıza ilk gelen de Ömer oluyor doğal olarak. Sarılmasına sarılıyoruz Ömer´in adalet ruhuna ancak bu ruha kavuşmak o kadar da kolay olmuyor. En azından yaptıklarımız veya ürettiğimiz değerler manzumesi buna engel oluyor. Bir değeri veya bir düşünceyi toplum nezdinde itibarsızlaştırdıktan, değersizleştirdikten sonra onu yeniden ihya etmek büyük emekler gerektiriyor. Uzun bir zamana ihtiyacımız oluyor neticede. 
 
Yine de biz, Ömer´i Ömer yapan değerleri biraz hatırlayalım. Bakalım Ömer´in öncelikleri nelerdir. Halife Ömer´e ikram edilen bir yemeğin abartısını görünce bu bölgenin halkı böyle sofralara oturabiliyor mu, bu yemekleri yiyebiliyor mu diye sorar. Hayır cevabı alınca o sofraya oturmayan bir hassasiyete sahip Ömer. Beytülmal´dan (Hazineden) Medine halkına dağıttığı kumaşlardan bir elbise çıkmayacak kadar küçüktü.
 
Kendisi payına düşen miktar da diğer insanlarla aynı olduğu için ihtiyacı olan elbiseyi diktirememişti. Ömer´in haline üzülen oğlu Abdullah ısrarla kendi payına düşen kumaşı da babası Ömer´e vermişti. Bu kumaşlardan kendisine bir elbise diktiren Ömer, halkın bir elbise çıkaramadığı kumaştan kendisinin nasıl bir elbise elde etmiş olduğunu anlatmak zorunda kalmış ve Medine halkına hesap vermişti. Fethinin akabinde Kudüs´ü ziyaret eden Ömer´e İslam ordusunun komutanları "Hristiyan olan Kudüs halkının şatafatlı kıyafetlere ve gösterişe önem verdiğini söylemişti" ve aslında biraz da uyarmışlardı. Giymesi için şatafatlı kıyafetler getirmişlerdi. Evet itibarın şatafat ile olmayacağını en iyi bilenlerden olan Ömer, bu sebeple itibardan tasarruf olmaz diyenlerden olmadı. Aksine giymesi için getirilen kıyafetleri ret etti.
 
Üzerindeki kıyafetler ile ve yaya olarak Kudüs´e girdi. Bu tavrı ile farklı dinlere mensup birçok yabancı heyeti Ömer olduğunu ikna etmekte zorlansa da Allah´ın kullarından biri olduğunu hiç unutmadı. Adaleti ve cesareti yanında ferasetli ile de Peygamberin övgüsüne mazhar olmuştu Ömer. "Faruk" yani hakkı batıldan ayıran adam olarak tanımlamıştı Allah Resulü. Ömer´in hassasiyetlerine son bir örnek olarak ölümü ile ilgili verelim. Uğradığı suikast sonrası şehadeti beklerken bile o yaraları ile Ümmet için ehemmiyet arz eden istişare işini kurumsal hale getirdi. Şûra heyetini oluşturdu. Yedi kişilik heyette oğlu Abdullah da vardı ama bir şartı vardı Ömer´in. Halife, heyet içinden seçileceği için her üye halife adayı olabiliyordu fakat Ömer´in oğlu Abdullah halifeliğe aday olamayacaktı. Halife seçilecek adaylardan birine oy kullanabilecek olan Abdullah halife adayı olamayacaktı. 
 
Şimdi dönüp kendimize bakalım hangimizde Ömer´in ayak izlerini takip eden bir hassasiyet mevcut. Akrabamızı, yakınımızı kayırmakta imtina eden insanımız kaldı mı acaba? Bulunduğumuz devlet işlerinde yakınlarımızı istihdam ediyor muyuz? Evet, biz Ömer ararken Ömer´in ayak izlerini yok ettik. Ömer´in adaleti diyenleri deli diye itibarsızlaştırdık. Eğer samimiyet ile Ömer arıyorsak işimiz biraz daha zor. Ama yine de Ömer´in hasletlerine sahip olma niyetimize sahip çıkmalıyız.
 
Sahi birisi Ömer´mi dedi? 
 
Bir baba olarak oğlundan fazla, bir müslüman olarak herhangi bir kardeşinden fazla, bir devlet başkanı olarak halkından herhangi birisinden fazla kamu imkan ve olanaklarından  istifade etmemenin adı Ömerdir.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR