Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Hasan POSTACI


Öldürmek ve Yaşatmak

Hasan Postacı'nın "yeni" yazısı...


Güneşin 21 Eylül itibari ile kuzey yarım küreyi terk etmesi, ekosistemin ölüm iklimine girmesinin de başlangıcını oluşturur. Kitab-ı Kerim ahiret ile ilgili inancın akli iknasına yönelik verdiği en güçlü tasvirlerden birini oluşturur güneşin yıllık periyotlarla ölümü ve yaşamı tüm yer küre için kodlaması.

İnsanoğlunun hikmeti kuşanmasında en güçlü müktesebat kuşkusuz kendi dışında akıp giden mükemmel yaratılmış işleyiştir. Yaşamın ve ölümün zaman kıskacında her dem yeniden şekillenişi insana kendi yaratılışı ile ilgili haddini bilmeyi, acizyetini fark etmeyi ve içsel yolculuğunun mütekâmilliğinde bir vav tevazuuna bürünmeyi telkin eder.

Eşya ile temasın insana kazandırdığı bu bilgeliğin tüm yeryüzü kültürlerinde izlerini bulmak mümkün. Örneğin bir Kızılderili yaşlı bilge kendi çocuğuna nasihat ederken beslediği siyah ve beyaz köpekleri göstererek bunlardan biri yaşam içinde iyiliği, diğeri ise kötülüğü temsil ettiğini belirttikten sonra bu iki köpeğin dövüşünden hangisinin galip geleceğini oğluna sorar. Sonra kendisi o bilgece yanıtı verir: “Ben hangisini beslersem o galip gelir” der.

Beyaz adamın kızıl adamla savaşını görünürde beyaz adam kazandığı söylenebilir. Ancak toprağın suyun, ormanın alınıp satılmasına dair kültürlerinde kelimeler/değerler barındırmayan kızıl adamın bilgeliği ile zaman ve mekân ötesine şahitliğini bırakarak, sadece sahneden çekilmeyi tercih edilmesi diye okunmalıdır yeryüzünün bu zaman kesitinde yaşananlar. Bugün yaklaşık üç asır sonrasında tüm Amerika kıtasında, talan edilerek yok edilmeye yüz tutmuş ormanlar, yüzde 60’lar seviyesinde nesli tüketilmiş bir canlı ekosistem, kirletilmiş nehirler ve grinin ağır tonlarını kuşanmış bir gökyüzüdür, altın, kömür, elmas ve petrol uğruna geride bırakılan.

İlk kez Tennessee Erine Ford’un seslendirdiği sixteen tons (16 ton) şarkısı maden işçilerinin ölüm ile yaşam arasında mahkûm edildiği ağır koşulları anlatır. Aynı şarkıya referansla Ümit Kıvanç’ın yaptığı belgesel bu trajediyi tüm insanlık tarihinde sömürü çarkların acımasızlığını resmeder.   

Şarkının nakarat dizeleri oldukça çarpıcıdır: “Onaltı ton yüklersin/ Eline ne geçer?/Daha da yaşlanıp, Daha da borca batarsın./Aziz Peter beni çağırma./ Çünkü gidemem/ Ruhum şirkete zimmetli.” Şarkı 1950’li yıllardan sonra birçok sanatçı tarafından seslendiril ilerek adeta bir madenci marşı haline geldi.

Bugün kömür madenciliği birçok ülkede hala devam etmekte. Ukrayna-Rusya savaşı Avrupa’da doğal gaz krizi ile meydana gelen enerji krizi yeniden kömüre yönelmeyi de alternatiflerden biri haline getirdi.

Bu konjonktürde Amasra’da meydana gele patlama sonrası 41 kömür emekçisinin yaşamını kaybetmesi, kapitalist dünyanın hegamonik ikliminin ürettiği insan yaşamını hiçe sayan, ölümü ucuzlaştıran piyasa acımasızlığının yeniden sorgulanmasını, tartışılmasını beraberinde getirdi.

İstatistikler son yüzyıllık süreçte dünyada maden kazalarında meydana gelen can kayıplarının 1970’li yıllar sonrası alınan önlemlerle radikal düzeylerde azaldığını göstermiştir. Türkiye özelinde ise aynı iyileştirme hızının yakalanmadığı son birkaç on yıllık istatistiklerin dünya ülkeleri ile karşılaştırılması ile görülebilir. 

TEPAV (Türkiye Ekonomi Politikaları araştırma Vakfı) tarafından konu ile ilgili hazırlanan 2010 tarihli raporda, 2000-2008 tarihleri arasında milyon ton kömür başına düşen ölüm sayısı ABD’de 2000 yılı itibari ile 0,03 iken 2008 tarihinde 0,02 seviyelerinde düşük bir bantta yer alır. Aynı dönem aralığında Çin, 4,8 den 1.27 ye ölüm oranlarını düşürmeyi başarmıştır. Türkiye’de ise aynı yıllar arasında 7,1 den 7,22’ye ölüm oranların yüksek olmasına rağmen arttığı görülür.

İş güvenliği ve sağlığı ile ilgili standartların küresel düzeyde önemli bir seviye kazandığı, yeni teknolojiler ile yaşanan hızlı değişimlere rağmen hala insan ölümlerinin yaşanmasını bu işin mukadderatı olarak görmek yapılması gerekenleri perdelemekten öte bir etki göstermez.

Bir handikap olarak yaşanan bu tür trajedilerin politik malzeme haline getirilmesi ayrıca önemli bir kırılma noktasıdır. Muhalefetin bu durumda iktidara yönelik duygu tonu yüksek, öfke ve hesap sorma frekansındaki çıkışların ötesinde sorunun tüm boyutları ile analizine yönelmesi beklenir. İktidar ise devlet, özel sektör ve bürokrasi üçgeninde olayın gerçek boyutları ile incelenmesine odaklanılması yerine, yapılması gerekenler fazlasıyla yapılmıştır telaşında seçime endeksli bir canhıraşlık içinde olması da bu ve benzeri trajedilerin bir daha yaşanmaması boyutunda etkili önlemlerin alınmasını erteleyen, önemsizleştiren sonuçlar üretecektir.

Öldürmek ve yaşatmak kuşkusuz Kadir-i Mutlak Allah’ın kudretinde ve takdirindedir. Yine tüm semavi dinlerde insan öldürmek en büyük suç ve günahlardan sayılmış ve yasaklanmıştır. İnsan nefsinin azgınlığının terbiye edilmediği durumlarda cana, mala, izzet ve iffete dair canavarca saldırıları ise bir yaratılış gerçekliğidir. Terbiye edilmemiş, fıtrata yabancılaşmış yaşamsal düzen ve örüntülerde yaratılış fıtratının aksine insan yaşamının değersizleştiği görülür. Küresel kapitalizmin acımasız çarkları her geçen gün insan nefsinin hedonistik kuşatılmışlığında, imha ve ifsadına terkedildiği bir yeryüzü, ancak yine terbiye edilmiş nefsin bilgeliğini vav mütmainliği ile yeniden fıtratın kodlarına göre inşa edebilir. Alemlerin Rabbi’nin yeryüzünde nurumu tamamlayacağı vaadinin yine eşrefi mahlukat olabilen insan eliyle gerçekleşeceğinin bilgeliğini kuşanmak duası ile.. 

 

Kaynak: farklı bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR