Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Musab Aydın


NEYİ KAYBETTİĞİNİ HATIRLA

Musab Aydın; "Hüzün, ayrılıktan önce yola düşermiş" der eskiler. 


"Hüzün, ayrılıktan önce yola düşermiş" der eskiler.  Ama bu kez öyle olmadı. Ne ayrılığı fark ettik ne de hüznünü. Ayrılığın acısını yaşayamadan, iki damla gözyaşı dökemeden öylece kalakaldık arada. Çok vakit olmadı onu kaybedeli aslında. Hani koşarsan peşinden, yetişebilirsin diyecek kadar yakın bir zaman önceydi.  İşin acı tarafı onu kaybettiğimizi konuşmuyoruz. Hatta onu kaybettiğimizi, kendimize dahi itiraf etmeye korkuyoruz. Hiçbir şey olmamış gibi davranmayı tercih ediyoruz. Büyük kayıpların travması da büyük oluyormuş. Neyi kaybettiğini hatırla sesleri yankılanıyor kulaklarımızda. Evet, kaybettik, geceyi... Maalesef gün bana yetmiyor diyenler çoğalınca geceyi kaybettik.

Bizim kuşağın çoğunluğu köylü çocuğudur. Bu sebeple gündüzü de geceyi de bi’hakkın yaşamıştır. Gün ağarmadan kaldırılırlardı yataklarından. Her yaşa uygun bir iş vardı ve o işi görmek üzere görev taksimi akşamdan yapılırdı. Hani güneş doğmazdı üzerlerine. Güneş doğduktan sonra yapılan işin bereketi olmaz, derdi babaannem, namaz kılmayan hanımın da yemeği yenilmez…

Gün ağarmadan evden çıkardık. Yakıcı güneşin altında çalışırdık ve gün batımında verilen işi yapmanın, eve katkıda bulunmanın huzuru ile eve dönerdik. Bir süre akranlarımızla sokakta oynardık. Akşam yemeği için büyüklerin sesleri yankılanırdı sokaklarda. Her akşam bizi eve getiren güç tehditkâr bir anne sesiydi. Yemekten sonra akşam namazı, peşinden bizi yatsı namazına ulaştıracak kısa sohbete katılma ayrıcalığı… Akşamın nihayetinde hiçbir ışık huzmesinin olmadığı karanlık bir gece de uykuya dalardık. Gecenin karanlığıydı yıldızları aydınlatan. Güzel öğütler verirdi bize, gecenin yalnızlığı.  Ayın şavkı düşmemişse gecenin üzerine, gecenin sessizliği örterdi karanlığı...

Artık gece mefhumu, önemini kaybetti. Bunun birçok sebebi var elbette. Öncelikle elektriğin yaygınlaşması geceye açtığı bir savaştı diyebiliriz. Ardından radyo ve televizyonlar süreli yayınları ile alıştırdı bizi gece oturmalarına hissettirmeden. Sonra kesintisiz yayın akışına geçerek tamamen esarete düşürdü bizi. Bu şekilde gecenin büyük bir bölümünü hatta en önemli kısmını yok ettik. Ancak ölümcül darbe internet ile gelmiş oldu. Yaygınlaşmış mobil telefonların akıllı (!) versiyonları hayatımıza girince nasıl bir felakete yakalandığımızı anlayamadık. Artık ne iki rekât gece namazı var gündemimizde ne de hayatımızın önemli bir parçası olan gece okumaları. Akraba, arkadaş da kalmadı bu serüvende. Kardeş kardeşi ağır bir yük olarak görür oldu. Bizi korkutan yalnızlığı ise sanal dünyada öldürmenin telaşına düştük. Kendimize kıydığımızı fark edemeden…

Farkına varmadan büyüttük yalnızlığımızı, geceyi yok ederken parça parça. Hayrımıza değildi ama yine de bunu yapmaktan geri durmadık. Geceyi güne katmış olmakla neyi kazandığımız veya neyi kaybettiğimizi daha bilmiyoruz. Bir muhasebesini yapamadık henüz. Evet artık şehirler ışıl ışıl, evler de öyle. Aydınlık uykuya en büyük engel, uykusuzluk da huzura... Kesintisiz iletişim ise uykuyu öldürmese de sağlıklı bir hâl bırakmış değil. Nasıl ki Allah’ı sever gibi bir faniyi sevmek doğru değilse... Allah’tan korkar gibi kimseden korkulmayacaksa… Allah dışında hiç kimseyle kesintisiz iletişim de olmamalı.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Cüheyman
19.12.2019 22:10:53
Çok önemli bir konuya parmak basılmış. Tebrikler...

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR