Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Seyit Ahmet UZUN


Nasreddin Hoca ve Uzman/Başöğretmenlik Sınavı

Seyit Ahmet Uzun'un "yeni" yazısı...


Günlerce tartışıldı. Sınav olacaktı, olmayacaktı denildi. Olmalı, olmamalı denildi. Kolay mı zor mu olacağı üzerine yazılar yazıldı tartışmalar yapıldı. Bütün söylemlere rağmen Sınav yapıldı.

Sınava giren arkadaşlar gerçekten çok kolay bir sınavla karşılaştılar. Bu sefer sınavla ilgili tartışmanın içeriği değişti. Bu kadar kolay sınav olur mu? Liseye giden öğrenciler bile yüksek alıyorlar. Bu öğretmenlerin aklıyla dalga geçmek gibi sözler söylenmeye başlandı.

Sınav zor olsaydı ve büyük bir çoğunluğu başarılı olamasaydı bu sefer de öğretmenleri zora zokmak, onları başarısız göstermek için hazırlanmış sorular denilecekti.

Herkesi memnun etmenin mümkün olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Hele muhalif düşüncenin her olayı iktidarı yıpratmak için eleştirel bir perspektifle ele aldığı bir zaman diliminde olayların objektif değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir. Yapılan her işin bir kusurunun aranması olayların nesnel değil öznel ele alındığının bir göstergesi olur. Aslında bu yaklaşımı biz Nasreddin Hocanın ibretlik bir hikayesinde görebiliyoruz.

Bir gün Nasreddin Hoca, oğlunu eşeğe bindirmiş kendisi arkasından ağır ağır yürüyerek köye gidiyorlarmış. Yolda bunları görenler:

"Dünya tersine döndü galiba ! Baksana hâle ihtiyar adam yerde yürüyor da parmak kadar çocuk eşeğin üzerinde. Ne ayıp şey değil mi?" diye söylenmeye başlamışlar.

Bu sözleri duyan Nasreddin Hoca , merkepten oğlunu indirip kendisi binmiş. Biraz gidince bir kaç kişiye daha rastlamışlar. Onlar da :

"Şu hâle bakın siz! Koskoca adam binmiş eşeğe, parmak kadar çocuk arkasından yetişeyim diye ter döküyor, insanoğlu işte hep kendini düşünür, diye konuşmaya başlamışlar."

Bu sözleri duyan Hoca :

"Oğlum en iyisi gel beraber binelim. Bakalım ne diyecekler?" demiş.

Hoca önde oğlu arkada giderken birkaç kişi daha görmüş onları. Onlar da :

"Şu insanoğlunda merhamet diye bir şey kalmadı. Baksana eşeğin beli neredeyse yere değecek. Yerde yürüseler sanki ölecekler mi? Azıcık Allah korkusu olan kimse böyle yapmaz!" gibi sözler söyleyerek uzaklaşmışlar.

Hoca bu  sefer :

"Oğlum en iyisi mi, ikimizde yürüyelim, öyle ettik olmadı böyle ettik olmadı. Bir de bu şekil deneyelim." demiş.

Eşek önlerinde, onlar arkada yollarına devam ederlerken , birkaç kisi daha görmüş bunları. Onlar da :

"Şunların ki de akıl mı yani ? Eşek önlerinde bomboş gidiyor da her ikisi de şu sıcakta yerde yürüyorlar. İnsan , boş eşek olur da binmez mi hiç?" demişler.

Bu sözleri duyan hoca:

"Oğlum gel bu sefer de biz eşeği sırtlanalım. Bakalım buna ne diyecekler?" diyerek baba oğul eşeği yüklenmişler. Onları gören birkaç kişi bu sefer de; "Dünyada ne akılsız insanlar var! Eşek onları taşıyacağına kendileri eşeği taşıyorlar!"

Bu söz üzerine Nasreddin Hoca:

"Gördün ya oğul, her kafadan bir ses çıkıyor. Ne yapsan beğenmiyorlar. En iyisi bildiğinden şaşmayacaksın. Elin ağzı torba değil ki, büzesin!" demiş.

Evet bir işle ilgili çalışmaları sağlıklı bir değerlendirmeye tabi tuttuktan sonra kararı verip uygulamaya geçmek önemlidir. Uzman/Başöğretmenlik sınavıyla ilgili olmalıydı, olmamalıydı, şöyle, böyle olmalıydı demenin artık bir değeri yoktur. Bundan sonra öğretmenlerin özlük haklarıyla ilgili çalışmalara girişmek daha anlamlı diye düşünüyorum.

Benim burada tartışmaya açmak istediğim bir konu da öğretmenler emekli olurken sınavla elde ettikleri haklarının (uzman ve başöğretmen unvanlarının) yok sayılmasıyla ilgilidir. Öğretmenlerin bu haklarının alınması ve emekliliklerinde kazanılmış haklarının yok sayılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR