Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


İsmail Hakkı Güleç


MÜSLÜMANLARININ KADINLA İMTİHANI

İsmail Hakkı Güleç'in yeni yazısı


Bizim dilimizde bayan, hatun, eş olarak ifade edilen kadın; aslında Arapça bir kelime olup; nisa: zevce olarak isimlendirilen zevc kelimesi tekil olarak bir kadını ifade ederken; ezvac kelimesi ise çoğulu ifade eder yani ezvac kadınlar demektir. İnsanlar ile ilgili kullanıldığında hem erkek, hem de kadın eşlerden her birisini kapsayacak bir muhtevaya sahiptir.

ALLAH CC erkeği yani Âdemi (as) yarattıktan sonra ona eş olması yeryüzündeki halifelik misyonunu yerine getirmesi birbirine destek olması için eşini (Havva’yı) yarattı...

 Eşi (Havva)’nin yaratılışı ile ilgili Kuran’daki en önemli referans; Nisa suresinin ilk ayetidir.

 “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın üretip yayan rabbinize itaatsizlikten sakının.”

Şimdi biz burada konunun ilmi ya da kelamı boyutlarından ziyade sosyal, ailevi boyutu ve birde olayın kadınla olan imtihan boyutunu ele almaya çalışacağız, inşallah.

Her şeyden önce malumu olduğunuz üzere insan; yeryüzüne bir amaç, bir misyon için gönderilmiştir. Bu misyon insanın yeryüzünde halifelik ve de kulluk misyonudur. Şu yaşadığımız kısacık dünya hayatında biz bu misyonu ifa etmek için buradayız.

Bununla ilgili Rabbimiz Mülk süresinin ikinci ayetinde bizlere şöyle buyurmaktadır:

"O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır. (67/Mülk suresi-2)

Yüce Rabbimiz bu ayette çok açık, sarih bir şekilde biz insanoğlunun yeryüzündeki misyonunu açıklamıştır.

Bu ayetten ve başka ayetleri de okuduğumuzda bu imtihanın ya da halifelik misyonunu yerine getirme noktasında kadın erkek arasında bir fark yoktur. Her ikisi de yeryüzünde Allah’ın kulu ve de halifesidir.

Kadın ile erkek bir araya gelerek aile dediğimiz o yüce! Mektebi kurmuşlar, birlikte birbirine eş, ortak ve yardımcı olmak için bir çatı altında birleşmişlerdir.

Elbette ki bu birliktelikte kadının sorumlulukları erkeğinkine göre bazı yönlerden farklılık arz etmektedir. Erkek gücü dışarıyı vs. ifade ederken kadın ise daha çok içeriyi, nezaketi, zarafeti temsil etmektedir. Bu evlilik dediğimiz şey fıtri bir durumdur. İnsan toplumsal bir varlıktır tek başına yaşaması halifelik misyonunu yerine getirmesi mümkün değildir.

O "insan" sosyal bir varlıktır bunun bir gereği olaraktan evlenmesi, çoğalması yeryüzünü imar vede inşa etmesi gerekir.

Yeryüzünde insanın "kadın ve erkek" birlikte el ele vererek halifelik, davet sorumluluğunu deruhte etmeleri icap etmektedir. Kadın her konuda eşinin yanında onunla omuz omuza vererek bu hayatı "imtihan yurdu" olarak yaşayacaktır.

Yaşarken de birçok zorluk kıtlık sıkıntı onu beklemektedir. Hayatın tüm zorluklarını eşi ile birlikte aşacaktır. Hepimizin de bildiği gibi bu dünya hayatı bir sürgün yeridir.

Tarih boyunca mü'min erkekler vede mü'min kadınlar İslam davasını birlikte omuzlamışlar ve de halifelik misyonunu birlikte yerine getirmişlerdir. Bir-birlerine destek olmuşlar her türlü küfre ve zulme karşı ortak bir mücadele ortaya koymuşlardır.

Tam da işte burada mademki bizler insanlar olarak birlikte yaşıyoruz o zaman birbirimizle de imtihan olacağız demektir. Bu imtihanın bir tarafında kadınlar bir tarafında erkekler bir başka tarafından da ise çocuklar olacaktır.

Biz mü'minlerin imtihanı bir yanda kendi içimiz "öz nefis/ enfüs" diğer yanda eş iş çocuklar "aile" ile imtihan olurken bir yandan da çevre toplum "afak" ile de imtihan ediliyoruz.

Allah hayatı yukarıda geçen "mülk 2"ayetindede beyan buyurduğu gibi hangimizin daha güzel "ehsenu amela" amel işlediğini ortaya koymak için bizi birçok şeyle imtihan edeceğini beyan etmiştir. Biz burada şunu da görüyoruz ki;

a "insanın eşya ile

b "insanın evren/kainat" ile

c "insanın birde hemcinsiyle yada karşı cinsle imtihan ediliyoruz."

Buradaki en zor çetrefilli problemli imtihan insanın insanla hele de erkeğin kadınla imtihanıdır!!!

Bizler Türkiyeli bağımsız Müslümanlar İslami hareketin; içine birçoğumuz yetmişli, seksenli, doksanlı yıllarda dahil olmuş çeşitli okullarda "ortaokul, lise, imam hatip yüksek okul" okurken bizden birkaç yaş büyük dini davası olan duyarlı; inancı için her türlü bedel ödemeye hazır abilerimizin kardeşlerimizin çok yoğun gayretleri sonucu hidayete İslami hassasiyet vede şuura erdik. Bizlerin hidayetine vesile oldukları için, Rabbim kendilerinden razı olsun.

Tabii o zamanlar "öğrencilik yılların da" bizim sınavımız daha çok okul idareleri, ailemiz, birde ekonomi ileydi. Ve bu davaya ilk adım attığımız ilk yıllar "kuşkusuz samimiyetimizden asla şüphem yok" Bizle o yıllarda birçok konuda inanılmaz bir hassasiyet, özen gösteriyor adeta mayınlı bir tarlada yürüyormuş gibi günaha fıska ve fücura tabii ki de Allah muhafaza daha sonra "CEHENNEME" Girmekten çok korkuyor her attığımız adıma daha çok dikkat ediyorduk.

İşte böylesi günlerden bir gün biz İmam Hatipte okurken o zaman birlikte İslami mücadele verdiğimiz bir kardeşimize bir programda şiir okumasını söylemiş öğretmenleri, kardeşinde öyle bir yeteneği vardı o gün geldi kardeşimiz diğer öğrenciler gibi çıktı kendine verilen şiiri harikulade bir okuyuşla okudu indi o zaman bizimde edebiyat dersimize giren bayan öğretmenimiz vardı. Edebiyatçı olduğu için o gün ki programı ona vermişti idare, O bayan öğretmen, kardeşimiz şiiri okur okumaz, bayan öğretmen gitti onunla tokalaştı bizde hazirunun içinde olayı seyrediyoruz.

 Bir yandan da içimizden eyvah bu kardeş bir bayanla nasıl tokalaşır bu büyük bir günah diyerek büyük bir infial yaşadık. Ve daha sonra senelerce o kardeşimizi yaptığı "bu İslam dışı!" bu hareketten dolayı kınadık hatta ona gönül koyup küsenler bile olmuştu. Bunu niye yapmıştık İslam’da taviz yoktur bu kardeşimiz taviz verdi maazallah diyerek.

Azîz dostlar Müslümanlar o yıllarda İslam’ın bir emrini "Allah muhafaza" çiğnememek İslam’ın vede ümmetin onurunu izzetini korumak içi her bedeli ödemeye hazırdılar. Çok dikkat ve rikkat ehliydiler. Tüm çaba ve gayretlerini İslam’ın daha iyi okunup anlaşılması vede yaşanılması için tüm zamanlarını Allah yolunda harcıyorlar sahadan sahaya köyden köye okuldan okula evden eve şehirden şehre koşuşturuyorlardı, sahabeler gibi. Hatta bazı kardeşler okullarından atılıyor yıllarca okulunu erteliyor beş yıllık okulu on beş yılda bitiriyor sırf bir insana "öğrenci, öğretmen, esnaf, köylü, çiftçi" daha bu kutlu mesajı ulaştırmak için adeta ebabil olup uçuyorlardı. Onları bu şekilde davranmaya iten bir tek sebep vardı oda kalbe giren katışıksız bir imandı "RUH".

Değerli dostlar elbette yıllarca sırf Allah rızası için yapılan bu şerefli mücadeleyi burada kısacık bir yazıda anlatmak mümkün değil. Bunun gibi yüzlerce hatta belki de binlerce hadise yaşanmıştır. O yıllardaki her Müslümanın bir hayat hikâyesi vardır elbet.

Peki daha sonra ne oldu bu güzel insanlara ve de güzel davalarına "gözleri gibi bakıp tabiri caizse gözlerinden bile korudukları davalarına???"

Maalesef dostlar o güzelim yıllar çok sürmedi gerek iç "nefis" gerek ise dış "tağutlar, şeytanlar” vede alçak dostları tarafından derdest edildiler.

Şairin dediği gibi önce içimizdeki iman aşkını gerçi rahmetli şair "içimizdeki Kudüs aşkını” diyor fark etmez söndürdüler öldürdüler.

Sonra içimizdeki aşk ölünce kaldı kuru aklımız birde karışık fikrimiz.

Şimdi aziz dostlar gelelim eskilerin deyimiyle zurnanın zırt dediği yere. O da tamda anlatmak istediğim yere. Yani konu başlığı olan en mühim meselemize; öğrencilik yıllarında mangalda kül bırakmayan her türlü fitneden ateşten kaçarcasına süratle kaçan hassasiyet "takva" sahibi bu kardeşlerimize ne olmuştu.

O yiğit fedakâr insanlar adeta yer yarılmışta içine düşmüşlerdi.

Elbette eskiden fakir fukara olan aç sefil gezen imkânı olmayan tek çeşit öğüne! Talim eden zayıf sıska kardeşler gitmiş yerine artık "makamı, mekânı, konforu, evi, arabası, eşi, işi olan bir kişi gelmişti. Bu kardeşler önce nisa ile tanıştılar sonra masa ile tanıştılar vede en sonunda birde ebatları farklı kasa ile tanıştılar. Yani dünya ile tanıştılar.

Artık her şeyleri vardı! Her şeye haşa sahiptiler. Önce hassasiyetlerini yitirdiler çevrelerini muhitlerini konumlarını hatta bazıları o derece ileri gitti ki karılarını "nisa" bile değiştirenler oldu.

Değerli dostlar insanoğlunun maalesef şöyle bir zaafı var içinde bulunduğu ortam şartlar ne olursa olsun onu meşrulaştırmak için mutlaka bir kılıf bulur.

Ben âcizane şuna inanıyorum yukarıda ifade ettiğim nisa masa kasa imtihanın en sıkıntılısı, en girifti, en çetrefillisi, en zoru ilk sıradaki kadın yani "nisa" olduğuna inanıyorum. Çoğumuzun maalesef gömleği önden yırtıldı. Bu noktada Rabbimiz kerim kitabında bize şöyle hitap ediyor.

 “Nefsani arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, soylu atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere düşkünlük insanlara çekici kılındı. İşte bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.”

İnsanı yaratan Rabbimiz onu en iyi yine O bilir. Onun isteklerini ihtiyaçlarını arzu ve tutkularını girdisi vede çıktısını yani tüm detaylarını O bilir.

Yukarıdaki ayeti kerimede Rabbimiz bu meseleyi o kadar açık ve net bir şekilde anlatmış ki bunun üzerine ne söylense kifayetsiz kalır. Özellikle ayette; züyyine "zinetlendirdik süslü gösterdik, cazip kıldık, meylettirdik" gibi mealen en azından ben böyle anlıyorum buyruluyor.

Ayetin son paragrafında beyan edildiği gibi bunlar dünya hayatının geçici!! Menfaatleridir gerçek varılacak güzel yer "cennet" Rabbinin katındadır.

Değerli dostlar Her şeyi yaratan vede yöneten Yüce Rabbimiz bizi birçok yerde olduğu gibi Yusuf suresinde de ibretlik bir yaşanmış hatta!! Bir mübarek peygamberin bizzat kendisi bu sahnede yer almıştır.

 Allah'ın maddi-manevi güzelliklerle bezediği Yusuf’un delikanlılık çağında kuşandığı bu gömlek; onu esir pazarından satın alıp büyüten, Mısır Azizinin karısı Züleyha'nın yaman fitnesine güçlü bir iradeyle direnirken arkadan yırtılan gömleğidir ve onun bu çetin sınavdan alnının akıyla çıkışını sembolize eder. Yusuf, ahlâkî çirkefliğin en aşağı seviyede olduğu Mısır'ın en gözde kadınının müptezel zina teklifini takva bilinci ile reddeder: "Maazallah: Allah'a sığınırım!" der. Delikanlılık çağındaki bir genç için en zor imtihanlardan biri, belki de başarılması en güç olanı, cinselliği tahrik edilerek sınanmaktır. Yusuf'un en güzel örnekliği de bu noktada karşımıza çıkar. Yusuf’un bir erkek ve üstelik delikanlı olarak bu teklife 'evet' dememesi için, Allah korkusu dışında hiçbir engel yoktur.

 

Kadının niyeti gerçekten bozuktu… gömleğini arkadan çekip yırtmıştı, arkadan yırtılan gömlek, sadece onun ismetini ve iffetini/namusunu kararlılıkla koruma çabasını simgelemekle kalmıyor, aynı zamanda hem Rabbine hem de efendisine sadakatini, vefasını da kanıtlıyordu... Kadın, kapıda kocasını görünce hem suçlu hem güçlü gibi davranır; Yusuf'a iftira atar; 'Bana fenalık yapmak istedi' der. Yusuf, bir şahidin tanıklığı ve gömleğinin arkadan yırtılmış olması ile aklanır. Ama kadın, planından vazgeçmez. Yusuf sürekli zina fitnesi ile karşı karşıyadır; ahlakî direnişi de bir anlık, bir günlük, bir haftalık değil, uzun soluklu bir direniştir... Mısır sosyetesinde dedikodu yayılır. Vezirin karısı, ziyafet tertipleyip önde gelen kadınları davet eder ve Yusuf'u önlerine çıkarır; hepsi ellerindeki meyveleri değil, ellerini kesiverirler. Züleyha, kendisi gibi zaafı olan o kadınların önünde teklifine tehdit de ekler: "Yemin ederim, emrimi yerine getirmezse mutlaka zindana atılacak!" İffet abidesi Yûsuf, korkunç bir tuzakla yüz yüzedir. O/kadının arzusu gelip geçici bir heves olmadığı gibi, teklifte bulunan sadece o değildir. 12/33. ayetteki Yusuf'un ifadesi çoğuldur: "Bu kadınlar". Demek ki, Hz. Yûsuf, temiz ahlâkını kirletmemek için uzun süreli bir sabır göstermiştir. Ve bu direnişin mükâfatı zindandır. Erdem sahipleri için zindan bazen saraylardan daha güzel olabilir.

Değerli dostlar son olarak şunu ifade edeyim bugün bizim yaşadığımız şu hayatta Allah aşkına ilk üç sırada hangi konular ve gündemler var nisa, masa, kasa mı yoksa Allah, peygamber, ahiret mi? Sözü yüce Rabbimiz şu ayeti kelimesiyle bitirelim ayrıca yazının devamı gelecek inşallah istifade etme dileğiyle.

 “Resulüm! De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, kazandığınız mallar, iyi iken durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden meskenler size Allah'tan, Resul’ünden ve O'nun yolunda cihattan daha sevimli ise o zaman Allah'ın azap emri gelinceye kadar bekleyin!” (Tövbe suresi)

 

“Aziz dostlar özellikle her zaman benim yanımda duran değerli büyüğümüz Davut Güler ABİMİZE beni yazmaya teşvik eden tüm dostlara teşekkürü bir borç bilirim. Sürç-ü lisan etimse  affola fi emanillah.”

"Haber Duruş ailesine katılan İsmail Hakkı Güleç kardeşimize hoş geldin diyoruz. Kalemin kılıncın olsun hep Hakkı söylesin... Selam ve dua ile..."

 

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR