Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Seyit Ahmet UZUN


MÜSLÜMAN MIYIZ DEİST MİYİZ APATEİST MİYİZ?

Seyit Ahmet Uzun; Her dünya görüşü, ideoloji ve din kendi anlayışına uygun insan tipolojisi oluşturmanın esaslarını ortaya koyar.


 

Her dünya görüşü, ideoloji ve din kendi anlayışına uygun insan tipolojisi oluşturmanın esaslarını ortaya koyar. Bu bağlamda herhangi bir dünya görüşünü anlamak için de onun terminolojisini ve gelişim metodolojisini bilmek gerekir. Tıp terminolojisi ile mühendisliğin öğrenilmesinin mümkün olmadığı gibi seküler kültür terminolojisi veya başka felsefi anlayışlarla da İslam’ın anlaşılması mümkün değildir.

Bu yazıyı kaleme almamın nedenlerinden birisi de son günlerde korona virüs salgını nedeniyle düzenbazların bunu kazanç fırsatçılığına çevirmesi üzerine Ece Üner’in yaptığı bir tespit olmuştur. Ece Üner;

“Virüs mü fırsatçılar mı daha hızlı yayılıyor, bilemedik. Korona virüs geliyor maske fiyatları 5 katına çıkıyor, makarna 3 katına çıkıyor. Deprem oluyor ev sahipleri kirayı 3 katı artırıyor. Sorsan hepimiz Müslümanız. Ama gel gör ki, namaz 5 vakit, ahlak 24 saat farz.”

Doğru tespit, yanlış değerlendirmeydi Ece Üner’in sözleri.

Fırsatçılık gerçekten virüsten beter yayılıyor ve insanlar vicdanlarını menfaatlerine kurban ettikleri günden beri bu böyleydi ve hala değişmemişti. M.Ö 13. Yüzyılda yaşayan Hz Şuayb’ın[1] Medyen kavmine yaptığı uyarının konumuza ışık tutacağı kanaatindeyim.

“Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin! Sizin için ondan başka tanrı yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Zira ben sizi hayır (ve bolluk) içinde görüyorum. Ve ben, gerçekten sizin için kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum. Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın. Eğer mümin iseniz Allah'ın (helâlinden) bıraktığı (kâr) sizin için daha hayırlıdır. Ben üzerinize bir bekçi değilim.” Hud/84-86

“Eğer müminseniz” ifadesi yapılan haksızlığın inançla bağdaştırılamayacağını göstermesi açısından kayda değer bir vurgudur. Çünkü M.Ö 13 Yüzyılda yaşayan o toplumda Allah’a inandığını iddia ediyordu. Dolayısıyla inancı, Allah’ın istediği gibi anlamayanların ve yaşamayanların, Allah nezdinde inanan insanlar statüsünde olmadığı hususu metaforik bir şekilde belirtilmektedir.

Ece Üner’in yaptığı tespitte göz ardı ettiği bir konu vardır ve yukarıda açıkladığımız kısımla da alakalıdır. Her dinin kendisine ait bir terminolojisi vardır demiştir. Bunları bilmeden din hakkında yargıda bulunmak ne kadar doğru bir yaklaşım olabilir ki?

“Hepimiz Müslümanız!” diyor. Ama gerçekten öyle miyiz? Ahmet Hakan Coşkun’un haklı bir tepkisi; Bunları yapanların namazlı insanlar olduğuna dair elinde ne gibi veriler var acaba?” ki öyle olsa bile Kur'an’ın inanan insandan bekledikleri olduğu gibi, inandığı gibi yaşamayan insanlarla ilgili de çok net değerlendirmeleri vardı. Hz Şuayb’la aynı dönemde yaşadığı bilinen Hz Musa kavmi olan Yahudilerin yaptıkları haksızlıklar vurgulandıktan sonra onlar için şöyle denilmişti;

“De ki: Eğer inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor!” Bakara/93

Evet sahtekarlara, inanmadıkları halde inanıyormuş gibi görünenlere de Kur'an’ın cevabı;

“İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde "Allah'a ve ahiret gününe inandık" derler. Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Hâlbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.” Bakara/8-9

İnanan insan, Allah’a ve insanlara karşı sorumluluğunun farkında olarak Müslümanca yaşamak zorundadır. Kendini Müslüman olarak tanımlayıp, Müslümanca yaşamak zorunda olmadığını söyleyen o kadar çok insan var ki anlamak ne mümkün!

İşte yeni bir tür dindarlık anlayışı ortaya çıktı. Namazsız Müslümanlık! Bunlar dinde zorlama yoktur anlayışını, kabul ettikleri inançtan sorumlu olmadıklarını zannedecek kadar İslam’ın terminolojisinden uzaktırlar. Evet insan inanmayabilir ve hiç kimsenin de bunun için baskı yapmaya hakkı yoktur. Ancak özgür iradesiyle İslam’a inandığını söyleyen onun ilkelerine karşı umarsızlık yapma hakkına sahip değildir.

Yeni tür (önceden de vardı ama şimdi biraz daha geniş kitle tarafından yerleşik hayata geçirilen) dindarlık anlayışının sahipleri bir tanrının varlığına inanmakla birlikte onun kendi yaşamlarına karışmayacaklarına dair bir inanca sahiptirler. Montaıgne’nin denemelerinde belirttiği gibi;

“Tanrılar vardır dedim diyeceğim her zaman

Ama insan işlerine karıştıklarına inanmam hiçbir zaman.”

Bunun sonunda inandıkları tanrı onların tercihleri karşısında nötr durumdadır. Kendilerine karışmayan, istedikleri her şeyi yapmalarında onları özgür bırakan bir tanrı…

Evet, bu tanrının, İslam’ın Allah’ı olmadığı kesin!

Çünkü Allah’a inanan bir insan, O’nun karşısında özgür değil; bir kul, bir köle, gönülden O’na bağlı Allah sevdalısıdır.

İşte Ece Üner’in göz ardı ettiği noktada burasıdır. İnanan insan Allah’a karşı namazla teslimiyetini belirtirken günün her saat ve dakikasında ahlaklı olmak zorunda olduğunun bilincindedir.

Seküler ve laik anlayışa sahip insanların ağızlarında sakız gibi çiğnedikleri “Her şey namaz değildir” sözü aslında onların, namazın Kur'an’da ve inanan insanların gönlünde nasıl algılandığını bilmediklerinden kaynaklanmaktadır.

“Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” Ankebut/45

Bu anlayıştan uzak olanlar geçmişte olduğu gibi günümüzde de ahlaksızlığı, fırsatçılığı, karaborsacılığı, rüşveti, yolsuzluğu yaşam tarzı haline getirenle sözde Müslüman özde deisttir. Çünkü deizme göre tanrı vardır ve kullarının işine karışmaz.

Öyleyse fırsatçılığı yapanların Kur'an’da nasıl değerlendirildiğine bakıp, ona göre “Hepimiz Müslümanız” genellemesiyle İslam’a gönül veren samimi insanları da içine alacak bir değerlendirmenin doğru olmadığını fark edebiliriz.

Bu ülkede kendisini Deist, Ateist, Satanist, Yezidi, Hıristiyan, Yahudi, Agnostik, Apateist (tanrı umursamazlık, pragmatik ateistlik, tanrının varlığını veya yokluğunu çokta umursamayan, kendi kafama göre takılırım. Tanrı varmış yokmuş beni ilgilendirmez diyenler), Budist, Hindu, Münafık vb o kadar değişik inanca sahip insan var ki yani hepimiz Müslüman değiliz. İnsanların kendilerini tanımladıkları şeyden ayrı düşünüp zorla İslam inancının içinde görmek doğru bir yaklaşım değildir.

Ve ülkemde artık o kadar çok apateist ve deist var ki, İslam, Kur'an terminolojisiyle algılanmadığı için herkes Müslüman sanılıyor.

“İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır.” Bakara/165

Bir ilke; Müslüman, Allah’ı her şeyden daha fazla severek yaşamının dümenini O’nun kudretine veren kişidir.

Menfaatini, makamını, şöhretini, kariyerini, sahip olduğu zenginliğini, şehvetini, tutkusunu, atalarını, Allah’tan daha fazla sevenler sevdiklerini, fırsatçılığı, karaborsacılığı, sahtekarlığı, suni fiyat artışlarıyla kar marjını yükselterek halkı zarara uğratanlar da sermayelerini, Kur'an’ın metaforuyla, tanrılaştırmış demektir.

Müslüman inandığı Allah’ı yaşamının gölgesinde bırakacak kadar O’ndan uzak olamaz. Yani O, kendisi için sınırlar belirleyen, gönüllü olarak teslim olunan güçlü bir otoritedir.

Müslüman olduğunu söyleyen insan ne deist gibi Allah’ın peygamberini ve kitaplarını yok sayamaz ne de apateist gibi Allah’a karşı vurdumduymaz olamaz. Müslüman hayatının 24 saatinde, hem namaz içinde hem namaz dışında O’na ve insanlara karşı sorumludur ve nefes aldığı her dakikası için ahlak farzdır.

“De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.” Enam/162

Seyit Ahmet Uzun

 

 

 

 

 

 

Milattan Önce - İlginç Yönleriyle Eski Çağ/ Adem Işık/ Yitik Hazine Yayınları

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR