Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


İsmail Hakkı Güleç


Müminlerin makam ile imtihanı

İsmail Hakkı Güleç'in yeni yazısı


 

İnsanın fıtri ihtiyaçlarından biriside hiç kuşkusuz mal ve makam elde etmek için çabalamaktır.

Şu içinde yaşadığımız geçici dünya hayatının bir gerçeği de; insanın fıtraten makama olan düşkünlüğü ve meylidir.

İslam fıtrat dinidir.

İnsanın fıtri "doğuştan" ihtiyaçlarını elbette reddetmez!

İnsan içgüdüsel olarak onu "makam"ı elde etmek için birçok çaba ve gayret sarf eder. İnsanın bu çabayı göstermesi onun bu noktada mücadele etmesi asla kınanamaz.

Burada her konuda olduğu gibi bir ölçü olması icabeder. Şayet insan belli bir sınır içinde kalmak kaydıyla bu fıtri ve de meşru emeline sahip olmasında herhangi bir beis yoktur

...Bu yazımda özellikle insanın makam fitnesi karşısında dikkat etmesi gereken hususlara bir nebze de olsa parmak basmaya, çözüm önerileri getirmeye çalışacağım.

...İnsan hayatta birçok fitne ile karşılaşabilmektedir. Bu fitnelerin en meşakkatlileri ise; “nisa(kadın), masa(makam), kasa ise(paradır) fitnesi "imtihan"ıdır!!.

...Daha önceki yazılarımda "nisa" kadın konusunu iki yazıda ele almaya çalışmıştım.

...Bu yazıda ise bu fitnelerden ikincisi olan "masa" konusunu ele almaya çalışacağım inşallah.

...Bu konuda tarih boyunca birçok insan "buna başta peygamberler vede güzide ashabları" olmak üzere çok ağır şeylerle imtihan edilmişlerdir...

....Elbette her şeyi biz kullarına veren yüce Rabbimizdir. Bunu ise bir sebebe mebni "sınav" olarak vermektedir.

...Geçmişte sınavımız biraz daha kolay idi hiç kuşkusuz. Elimizde ne nisa, ne masa nede kasa vardı. Şimdi ise tüm bunlara sahibiz...

....Burada mevzubahis olan konu nisa, masa vede kasanın olup olmaması değil onu nasıl kullanacağımızdır.

...Değerli dostlar bu konuda Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Onlar öyle kimselerdir ki, kendilerine bir yerde egemenlik versek, namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler ve kötülükten alıkoymaya çalışırlar. İşlerin sonu Allah’a varır.” (Hacc: 22/41)

 İnsan bir işe mal ve mevki sevgisi ile başladığı zaman bunun neticesi hatalarla bitecektir. Çünkü makam ve mevki gereği, bazen meşru olmayan tasarruflarda bulunmayı icab ettirir. Bazen makam ve mevkie düşkünlük kişiyi çeşitli kötülük ve düşmanlıklara da götürebilir. Niyetinin samimi olması bu halin dışındadır, niyeti samimi olmaz da hırs gösterirse yaptığı işler boşa çıkabilir.

Makam ve mevki demek, gönülleri kendisine bağlayıp onlara hükmetmek demek olduğunu anladıktan sonra servet sahibi olmakla hüküm neyse makam mevkide de hüküm aynıdır. Makam da bir dünya varlığıdır. Servet gibi oda ölümüyle sona erecektir dünya ise ahiretin ziraatgahıdır... her konuda olduğu gibi bu konuda da ölçüyü kaçırmamak makamın kulu ve kölesi olmamak gerekir... Çünkü mü'min bilir ki bunlar Rabbinin kendisini sınamak için verdiği birer vasıtadır. Bunlardan kaçınması mümkün olmamakla beraber; onları ailesi kendisi ve toplumu için davası için de kullanması icabeder.

Müslümanlar nisa konusunda olduğu gibi masa konusunda da maalesef iyi bir sınav veremediler. Bu masayı "makam" tek amaç haline getirip; o makama geldikten sonra; yıllardır dostları ve kardeşleri ile bağlarını; vefa duygularını yitirmişlerdir maalesef. İşte bu insanların bu sınavı en hafif şekilde ve en az hasar ile atlatabilmeleri için; insanın imtihan bilincini ve ahiret bilincini tam anlamıyla kavraması gerekmektedir. Ancak insanı bu iki düşünce frenleyebilir. Makam ve mevki bize hükmetmemeli biz onlara hükmetmeliyiz.!

 ... Yukarıda Hac Suresi 41 ayet-i Celile de de Rabbimizin buyurduğu gibi; “onlara yeryüzünde bir makam, “güç, iktidar” verdiğimiz zaman; namazı dosdoğru kılarlar zekâtı hakkı ile verirler marufu emreder ve münkerden de nehye derler.”; yani İslami faaliyetlerine Rabbani davet çalışmalarına ara vermezler gündemlerini sadece bir makam ile geçirmezler, sorumluluklarını müdrik olurlar ve yerine getirmek için; sahada bulunan ve her türlü zorluklara göğüs gerenler vardır ki bu makamda olsa mal da olsa kadın da olsa ne pahasına olursa olsun davalarından asla taviz vermeden; Rabbinin yolunda yürümeye devam ederler. Bu konudaki azıkları ise; ahirete imanlarının gereği olan, tevhid bilinci ve davet bilincidir.

Tam da bu noktada Efendimiz Aleyhisselama kulak verelim. Çağdaş firavunlar davetçileri hep bu üç noktadan teslim almışlardır. Bunlar bazen nisa, bazen masa, bazen de kasa fitnesini öne sürmüşler. Her dönem kişinin zafiyetine göre bir takım teklifler yaparak onları davalarından vazgeçirmeye, yollarından döndürmeye gayret etmişlerdir. Bir dönem onu paraya boğarak davalarından vazgeçirmeye, satın almaya çalışmışlardır.

İslami mücadelenin önündeki en büyük engellerden birisi şehvet, makam, mevki düşkünlüğü ve birde mal biriktirme hırsıdır. Bu noktada Rabbimiz şöyle buyuruyor; “kim nefsinin "şuhhundan" / cimriliğinden korunur sakınırsa işte böyle davranan mü'minler kurtuluşa ermişlerdir.”

Tüm bunlara karşı zaafları olan davetçi; bu çağrılara karşı güçlü imanıyla karşı koymalıdır!...davetçi kardeş nisa, masa, kasa zincirlerinden kurtulmadıkça İslami mücadelede bir adım daha ileriye adım atamaz. Mekke döneminde Hazreti Peygambere sunulan tekliflere baktığımızda bu durumu çok net bir şekilde görebiliriz. O (as); “gel seni başımıza kral yapalım, seni en zenginimiz yapalım, ya da seni Mekke’nin en güzel kızlarıyla evlendirelim.” O (as); bu kadar cazip teklifler karşısında bir adım dahi geri adım atmadan onlara şu tarihi cevabı veriyor. "Vallahi güneşi sağ elime ay’ı da sol elime verseniz asla davamdan vazgeçmem.” Tarihte ve de günümüzde bunun gibi binlerce yiğit kararlı tavizsiz yiğitler gördük,  görmeye de devam edeceğiz, inşallah.

İslami mücadele takva ve samimiyet esası üzerine kurulmuştur. Tam bir gönüllülük esası söz konusudur. Bu noktada kim korku ve kaygı tünellerinde geçer, korku ve kaygı putlarını kırar Rabbine tam bir teslimiyetle yönelirse Rabbimiz onu Adn cennetlerine koyacaktır.

Makam, mevki düşkünlüğü sinsi bir hastalıktır. Allah Resulü; “Mala ve mevkie düşkün bir kişinin dinine verdiği zarar, bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun o sürüye verdiği zarardan daha az değildir” buyuruyor.

Makam, oturduğu koltuğu hak etmeyenler için bir kibir, çıkar ve zulüm aracına dönüşür. Makam ve mevkilerin bazı insanları nasıl değiştirdiğine, zaman zaman şahit olunmaktadır. Tokalaşırken dahi nezaket kurallarını unutup eli cebinde, yüzünü başka tarafa çeviren, dünyayı ben yarattım havasına bürünen makam zedelere maalesef rastlanabilmektedir.

... Abdurrahman b. Semüre Mekke fethi sırasında Müslüman olmuş bir sahabi idi. Bir defasında Resul-i Ekrem’den yöneticilik talebinde bulundu. Peygamber Efendimiz ona şöyle hitap etti: “Kalbini kontrol et “Abdurrahman! Kimseden yöneticilik görevi isteme! Zira bu görev sen istemeden verilirse, Allah yardımcın olur. Eğer sen istediğin için verilirse, Allah’tan yardım göremezsin” (Buhârî, “Ahkâm” 5, 6, Müslim, “İmâre” 13).

Bu aziz sahabi Hz. Osman devrine kadar hiçbir idarî görev almadı. Sîstan valiliğine tayin edildikten sonra çok değerli hizmetler gördü. Makam düşkünlüğü hastalığına yakalanmama hususunda hiç kimsenin garantisi yoktur. Dolayısıyla kişi, her gün kalbini sürekli kontrol etmelidir diye düşünüyorum. Üstünlük;...malda ve makamda değil; takvadadır… Sizin Allah (cc) katında en değerliniz Allah'tan en çok sakınınızdır.

...Bu mevzuda Allah Resulünü dinleyelim; Hırs*: Haris kişinin sağduyusu kapanmıştır. Dizginleri şeytana teslim etmiş­tir. Uzaktan kumandalı bir yaratık haline gelmiştir. Hızla uçuruma doğru git­mektedir. Akıbeti hüsrandır. Tarih böylelerinin akıbetlerini ibretle dile getirir. Mevki ve makam hırsı, ilk günahın sebebidir. Şeytan Âdem Aleyhisselâmın makamını çekemediği için, O'nu kandırdı ve Allah'a asi oldu.(1)

...Yunus, Dünyanın yalan ve geçici olduğunu, ona karşı muhteris olma­nın gereksizliğini şu sözleriyle ne güzel dile getirir:

 

Hani Karun malı netti

Hani Cengiz şanı netti

Hani Lokman canı netti

Yalan dünya yalan imiş

 

Resulullah; "dört  şey şekavet (azgınlık-kötülük) Alâmetidir" buyurur ve sayar:

1- Gözün Allah için ağlamaması.

2- Kalbin katılaşması,

3- Kişinin hırslı olması.

4- Uzun emel sahibi olması.(2)

Cenab-ı Allah Yahudilerin kötü huylarını zikrederken  şöyle buyurur: "Yemin olsun ki sen, onları yaşamaya karşı insanların en hırslısı olarak bulursun”.(3)

..Sevgili Peygamberimiz de: "Muhterisin (hırslı kimsenin) iki dere dolusu altını olsa bir üçüncüsünü ister. Gözünü ve gönlünü topraktan başka bir şey doyurmaz”.(4) Buyurur. Rabbimiz makama değil; kitaba sımsıkı sarılın buyuruyor. Selam olsun her türlü makam, mevki sınavını kazananlara. Sizleri âlemlerin Rabbine emanet ediyorum.

* Hırs; arzu ve isteklerin hastalık haline dönüşmesi, hudut ve kanun ta­nı­maması, aklıselimin dumura uğraması, göz ve gönlün kapanıp karar­ması diye tarif edilebilir.

(1) Bu sebeple bilhassa mevki ve makam hırslılarının lideri Şeytandır. Sonları da elbette O'nunki gibi olur.

(2) (Camiu’s-sağir, h.no: 921)

(3) Bakara: 2/96

(4) Buhârî, Rikak 10; Müslim, Zekât 116-119. Ayrıca bk. Tirmizî,  Zühd 27, Menâkıb 32, 64; İbni Mâce, Zühd 27

 

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Mustafa umunç
28.02.2021 14:24:16
İsmail hocam kalemine sağlık güzel bir yazı olmuş

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR