Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


Milliyetçilik ve Göçmen Sorunu

Yazarımız Yusuf Yavuzyılmaz'ın "yeni" yazısı...


Şu sıralar etnik milliyetçilik kendini göçmen karşıtlığı olarak ortaya koyuyor. Bu toplumsal barış ve bir arada yaşama kültürü bakımından tehlikeli bir duruma işaret etmektedir. Geriye doğru gidildiğinde nüfusunun neredeyse yüzde sekseni göçmen olan bir topluluğun göçmen karşıtlığı gerçekten üzerinde durulması gereken bir sorun alanıdır. Diğer önemli bir sorun da göçmen karşıtlığının en çok olduğu toplulukların yine zamansal olarak bu topraklara daha önce yerleşmiş göçmenler olmasıdır.

Türkiye’nin göçmen politikası, ortaya çıkan tüm sorunlara karşın, Avrupa ülkelerine göre çok daha ahlaki ve tutarlı bir eksendedir. Aslına bakılırsa göçmen sorunu iyi idare edildiğinde verimli sonuçlar verebilir. İyi idare edilmediğinde ise çeşitli çatışma ve sosyal sorunlara yol açabilir. Türkiye’nin Suriyeli ve diğer toplumlara ait göçmenler dikkate alındığında iyi bir sınav veremediği açıktır.

Özellikle seküler ulusalcılık ve muhafazakar milliyetçiliğin göçmen karşıtlığı anlaşılabilir parametrelere dayanıyor. Ancak dindarlar ve solun göçmen karşıtlığı kolay izah edilemez. Bu durum, dindarlar ve solun göçmen sorunu gibi sorunlarda kolayca milliyetçiliğe evrilebileceğini gösteriyor.

Milliyetçiliğin göçmen karşıtlığı, “biz kimiz” sorusunun cevabıyla ilgilidir. Eğer “biz kimiz” sorusuna ,” Türk” diye cevap verildiğinde, Türk olmayanları dışlamak ahlaki ve hukuki olarak yanlış olsa da tutarlıdır. Ancak bu cevap, ülkemizin içindeki Kürt sorununun da kaynağı durumundadır. Bundan dolayı önerimiz “Türk” değil, “Türkiyeli” olmalıdır. “Türkiyeli” tanımlaması, Türkiye coğrafyasında yaşamayı ifade eder; oysa “Türk” kelimesi bir etnik grup üyeliği öne çıkaran bir tanımlamadır. Milliyetçiliğin siyasallaşması ve buradan üretilen ideolojik tutum, ülke bütünlüğünün önünde önemli bir sorun olarak durmaktadır.

Öte yandan göçmen olgusu ile suç oranı arasında kurulan ilişki de sağlıklı değildir. Hukuken suç işleyen insanların etnik kökenine vurgu yapmak, sorunlu bir yaklaşımdır. Bu yüzden göçmenler saldırdı gibi haberler sorunludur. Tıpkı “Türk karısına işkence etti, Kürt adam öldürdü” , ” Boşnak hırsızlık yaptı gibi. Hukuk, etnik veya sınıf ayırımı yaparak olayı tanımlayamaz. Suç işleyen insanların etnik kökenini vurgulamak, etnik kökenini de suçlayıcı bir söyleme meşruiyet kazandırır. Bu tanımlamanın sadece Suriyeli göçmen vurgusu üzerinden yapıldığı da dikkat çekmektedir. Bu durumda göçmenlere karşı bir zihniyet oluşturmak istendiği açıktır.

Milliyetçilik, kendisine özgü dini bir terminoloji de kullanmaktadır. Milliyetçilik, sosyalizm, liberalizm, muhafazakarlık İslam’ın içinde olabilir mi? sorusu analiz edilmelidir. Kuşku yok ki, bu ideolojilerin İslam’la belirli noktalarla benzerliği olabilir. Ancak hiçbir ideoloji İslam’ın içinde yer bulamaz. Çünkü her ideoloji ekonomik, toplumsal ve siyasal anlamda bize bir paradigma sunar. Bu açıdan bakıldığında İslam’ı diğer ideolojilerden farklılaştıran kendine özgü bir kavramsal sistemi olduğu açıktır.  İslam’ın içinde sadece İslâm yer alır. İslam tevhid ilkesine dayanır ve bu anlayışı zedeleyecek her tür eklektizmi reddeder.

Ümmetçilikle hesaplaşan, karşı çıkan milliyetçi düşünce biçiminin yeni bir İslam yorumu yaptığı kuşkusuzdur. İnananların kardeşliği ve hukuki eşitliği yoksa bunu destekleyecek şekilde yapılacak her İslam yorumu tutarsızdır. Ulus devlet kuran ve kurmaya çalışan bütün yapıların ana düşüncesi ulus üstü kavramları küçümsemektir. Sanılıyor ki, tarihsel sürecin küçük bir bölümünü işgal eden ulus devlet süreci tarihin son çevrimidir.

Şurası açık ki, milliyetçilik düşüncesinin ilk hesaplaşacağı kavram evrenselciliktir. Milliyetçilik mutlaka kendi lokal değerlerini yüceltir ve her şeyin önüne koyar. İnsanları eşitleyen her öğreti milliyetçiliğin en büyük düşmanıdır.

Bir sistem olarak milliyetçiliğe ve onun türevlerine sempati ile bakmamak gerekir. Milliyetçiliğin çoğulcu, hukukun üstünlüğünü esas alan, demokratik bir düzen oluşturmaktan yoksun olduğu açıktır. Anadolu gibi etnik çoğulculuğun olduğu bir ülke de nasıl tanımlanırsa tanımlansın Türk milliyetçiliğinin birleştirici olamayacağı kabul edilmelidir. Milliyetçilik hangi felsefi formasyon üzerinden tanımlanırsa tanımlansın evrensel ahlaki değerler oluşturamayacağı için toplumsal barışa hizmet etmeyecektir.  

Yapılması gereken sözleşmeye dayalı bir toplumsal düzen oluşturmaktır. Medine Vesikası, bu sözleşmenin nasıl yapılacağı ve uygulanacağı konusunda önemli ve yararlanacağımız tarihsel bir referanstır.

 

Kaynak: farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR