Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Faysal Mahmutoğlu


KÜRTLERİN SEÇME VE SEÇİLME HAKKI

Faysal Mahmutoğlu'nun yeni yazısı;


 

Ne yazık ki dünya tarihi, çoğu kez anlatıldığı gibi, sadece insan cesaretinin tarihi değil, insan korkaklığının da tarihidir. Siyaset de öyle sanıldığı gibi kamunun yönetilmesi değil, liderlerin kendilerinin yaratıp etkiledikleri aynı makamın önünde kul köle olup eğilmesidir. İşte böyle çıkar savaşlar: Tehlikeli sözcüklerle oynamalar, ulusal tutkuların aşırı kışkırtılmasından ve politik suçlardan; yeryüzünde hiçbir kötülük ve canilik insan korkaklığı kadar kan dökmemiştir. (Stefan Zweig)

Zapatistaların anlattığı bir öyküdür: İlk sözcükler üç taneydi. “Demokrasi, özgürlük ve adalet.”  Diğer sözcükler bunlardan türedi.

Demokrasi, özgürlük ve adalet neredeyse bize unutturulan bu üçlünün olmadığını gösteren olaylardan biri de Kars belediye başkanı Ayhan Bilgen’in tutuklanıp yerine kayyım atanmasıdır.

Yazılı ve görsel medya  genel olarak “kayyım” yerine “Kayyum” kelimesini kullanıyor. Oysa ki “Kayyum” Allah’ın sıfatlarından biridir. Manası “Her şeyin varlığı kendisine bağlı olan, kainatı idare eden” demektir.

1854’te ilk İstanbul Şehremaneti kurulduğunda, Şehremini merkezden atanmıştır. 1910’da kanunda değişiklikle dokuz belediye kurulduğunda yöneticiler yine merkez tarafından atanmıştıtr. 1930 daki yerel yönetimler kanun’unda da yönetimler yine merkeze katı şekilde bağlı kılınmıştır. Belediye ve vilayet birleştirilmiş. İstanbul valisi aynı zamanda belediye reisi olmuştur. Ankara’da Vilayetten ayrı belediyenin varlığı kabul edilse de belediye reisinin seçimi içişleri bakanına bırakmıştır.

Gerçek manada halkın belediye başkanının seçmesi 1963 yılında gerçekleşmiştir. O yıl yapılan seçimde İzmir dahil 41 ilde Adalet parti adayları,  Ankara’ nın da içinde olduğu 24 ili de CHP nin adayları kazanmıştır.  İstanbulda Adalet partisi adayı Nuri Erdoğan kazandığı halde Denizcilik Bankasındaki müşavirlik görevinden zamanında istifa etmediği yapılan itiraz üzerine ortaya çıkınca mazbata CHP adayı Haşim İşcan’a verildi. Aradan 60 yıl geçtikten sonra Türkiye’nin yeniden tek parti dönemi yerel yönetim uygulamasına dönmüş olduğunu görüyoruz.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL’le birlikte Kürt siyasal hareketinin tasfiyesine yönelik olarak Eylül 2016’dan bir sonraki seçime kadar HDP/DBP'ye ait 102 belediyeden 94'üne kayyım atanmıştır. 2019 yılı yerel seçimlerden bu güne kadar HDP'nin kazandığı 65 belediyeden 59'una kayyım atandı. Bu seçmen iradesinin tamamen işlevsiz kılındığı bir durumdur.

Haklarında herhangi bir mahkumiyet kararı olmadığı halde belediye başkanlarının “Terörle bağlantılı” oldukları gerekçesiyle görevden alınmaları, kayyımdan kazanılan belediyelere tekrardan kayyım atanması seçme ve seçilme hakkının sorgulanmasını gerektiren bir durum. Seçme ve seçilme hakkı en önemli vatandaşlık görevidir. Yasal hakların başında seçme ve seçilme hakkı gelir. Demokrasilerde karar mercii seçimle işbaşına gelen yöneticilerdir. Bu yöneticileri kimin seçeceği sorunu demokrasinin temel sorunlarından biridir. Kayyım uygulaması demokrasi dışı bir uygulamadır. Herhangi bir mahkeme kararı olmadan görevden alınmalar olayın hukuki değil, siyasi olduğunu gösterir. İçişleri Bakanının “mahkeme kararını bekleyemeyiz” söyleminin asgari demokratik ilkelerde dahi bir karşılığı olmadığı gibi sürecin hukuki değil siyasi olarak yürütüldüğünün itirafıdır. Söz konusu HDP olunca kimsenin umurunda olmaması olayın vehametini daha da büyütüyor. Bu uygulama HDP’nin siyaset alanını daraltıyor, Ova’da siyaset yapmasını engelliyor ve maalesef Dağ’a alan açıyor. Gazetelere manşet olan “Millete değil, kandile hizmet ediyorlar”, "Kandil belediyeleri Kayyıma emanet", "Bayrağa dokunana devlet dokundu"  söylemlerinin Kürt halkı nezdinde bir karşılığı olmadığı gibi gerçeği de yansıtmıyor. Zira bu belediyeler düzenli olarak Sayıştay denetimine tabidir, suç unsuruna rastlansa suç duyurusunda bulunulur mahkemeye intikal eder. 2014 yerel seçimlerinde çözüm sürecinin devam ettiği bir ortamda Diyarbakır belediye Başkan adayı Gülten Kışanak yüzde 55 oy alarak seçilirken, 2019 yılında kayyım uygulamalarının gölgesinde yapılan ve başarılı olarak takdim edilen kayyım Cumali  Atilla’nın da aday olduğu  seçimde Selçuk Mızraklı yüzde 63 oy alarak seçilmesi  kayyım uygulamasının halkta bir karşılığının olmadığının ispatıdır.

Terörist olarak yaftalanan  Van Belediye başkanı Bedia Özgökçe  üç çocuk annesi bir avukat. NATO parlamentosu grubu üyeliği yaparken (Türkiye’yi temsil ediyordu)  belediye başkanı seçildi.  Diyarbakır belediye başkanı Selçuk Mızraklı son iki yılda devletten iki kez temiz kağıdı almış deneyimli bir hekim. En son görevden alınan Kars belediye başkanı Ayhan Bilgen ise İslami geçmişi olan, Mazlumder ankara şube başkanlığı ve genel başkanlığı yapmış bir kişi.

1997 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı Tayyip Erdoğan Siirt’te okuduğu bir şiir nedeniyle  Diyarbakır DGM de soruşturma açılmıştı. Bir yıl boyunca yargılandı ama belediye başkanı koltuğunda oturmaya devam etti. Hatta hakkında DGM’nin verdiği 10 ay hapis cezası kararından sonra bile görevinden alınmadı ve yerine kayyım atanmadı.  Ancak 1988 Eylül ayında karar Yargıtay tarafında onanınca başkanlığı düşürüldü. Devamında içişleri bakanlığı tarafından kayyım atanmadı. Belediye meclisi kendi içinde seçim yaptı ve Fazilet partisinden Ali Müfit Gürtuna’yı başkan olarak seçti. Ve bu “İrticanın PKK’dan daha tehlikeli” görüldüğü 28 Şubat sürecinde yaşandı.

Fransa cumhurbaşkanı Mitterrand 1980’ler de iktidardayken şöyle demiştir. "Bir zamanlar Fransa’nın birliğini korumak için güçlü merkeziyetçilik şarttı. Ama artık birliğimizi korumanın yolu adem-ı merkeziyetçilikten, güçlü yerel yönetimlerden geçmektedir." Türkiye’de bölünme korkusu yerel yönetim reformunu engelledi. Yerel yönetimler 1850’ler deki gibi merkez tarafından atanmaya başlanması ülkenin birliğine hizmet etmiyor. Güçlü yerel yönetimler demokrasinin çıtasını yükseltir.

Seçimle gelen seçimle gitmeyip devlet zoruyla gitmesi Kürtleri Devlette uzaklaştırıyor, soğuyor ve aidiyet duygusunu zayıflatıyor. Verdiği oyun yok sayıldığı, çöpe atıldığını görünce siyaset yolunun kapandığını düşünüyor. Terörle mücadelenin yolu seçilmiş belediye başkanlarını görevden almak olmamalı, hukuk ilkeleri içinde terörle mücadele yapılmalı. Bu daha etkin ve sonuç alıcı olur.

Milli iradenin üstünlüğü seçilmişlerin ancak seçimle gitmeleridir. Bu açıdan kayyım atamaları hukuk devleti ilkelerine aykırıdır. Siyasal iktidar halkın tercihlerini tanımayacaksa seçimin de bir anlamı kalmıyor. Eğer halk iktidarın arzusu doğrultusunda bir tercihte bulunmuyorsa sorgulanması gereken iktidar uygulamalarıdır.

Seçme ve seçilme hakkı, demokrasi ve hukuk devletinin en temel ilkesidir. Diğer siyasi haklar bu ilkeye dayanır. Hukukun ülke için önemi vatandaşlar için bir güvence ve birlikte yaşama zeminini oluşturmasıdır.

Tekrarlanan İstanbul seçimlerinde HDP Öcalan kardeşlerin arzusu istikametinde hareket edip Ekrem İmamoğlu’na destek vermeseydi  bu operasyonlar yapılır mıydı? Sanmıyorum.

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Yusuf Gündoğar
12.10.2020 09:57:03
Devlet hizmetlerinin bu yerlere yapılabilirliği Kayyım olarak yönetildiği dönemlerde çok daha başarılı. Kayyım yönetiminde Kaynaklar amacı doğrultusunda ve verimli kullanılıyor. Demokrasiyi var edebilmek seçenlerin demokrasiyi bilme ve uygulayabilme seviyesiyle eşdeğerdedir. Aşiret, Terör vb. Baskı unsurlarıyla özgür iradesine gem vurulmuş seçmenler ile demokratik seçimler yapılamaz ve yapıldığı sanılan mevcut seçimler ile seçilenler bu güçlere biat ederler, devlete karşı tavır vr eylemlere girişirler sonuçta da seçilmişlerin akıbeti kayyım olur. Birlikten yana olanlar ile bölmekten yana olanları iyi tahlil etmeliyiz.

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR