Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


F. Yılmaz ALTUNÖZ


KÜRTLER VE BÖLGENİN KADERİ

Yazarımız F. Yılmaz Altunöz'ün "yeni" yazısı...


Zaman zaman kullanılan bir cümle var; ümmetin yetimleri Kürtler. Aslında ümmet var mıdır ki, Kürtler İslam ümmetinin yetimi olsun. Bu cümle daha doğru şu şekilde kurulabilir; Müslüman kavimler ne zaman yetimlikten kurtulacak! Bir kavimin kendi adını taşıyan bir devlet kimliğinden yoksun oluşu onu yetim kılıyorsa; nüfusları az ya da çok yüzlerce kavimi yetim olarak tanımlamak gerekecek. Fransız devriminin dünyaya covid-19 virüsü gibi yaydığı ulusçuluk fitnesi sonucu milyonlarca insan öldü. Yerlerinden ve yurtlarından oldu. Avrupa’da Osmanlıların, Orta Asya da Türklerin, Kafkasya da Çerkezlerin, İranda Türklerin ve Kürtlerin. Irak’ta yine Kürtlerin ve Türklerin.Türkiyede Kürtlerin çok acılar çektiklerini tarih yazar.  

Konumuz Kürtlerdir. Kürtlerin yaşadıkları coğrafyalarda din, dil ve kimlik açısından nelerle karşılaştıklarını herkes bilir. Ancak yaşadıkları bu acıların müsebbibi kimlerdir. Bunun analiz edilmesi gerekir. Öncelikle Kürtlerin devlet olamama sorunu gündeme getirilir ve çoğunluk olarak yaşadıkları bölgelerin emperyalist bir dille işgalinden! söz edilir. İşgal bugünkü tanımla devlet olmuş bir coğrafi alanın başka devletler tarafından ele geçirilmesidir. 19.yy’a kadar insanlık imparatorluk geleneği ile yönetiliyordu. İmparatorluk bakiyeleri üzerine egemenler tarafından ulus devletler inşa edildi. Ve sınırları çizildi. Bu sınırlar etnik çatışmalar ve kazanımlar sonucu oluşmadı.

Emperyalist güçler tarafından hasta adam olarak tanımlanan Osmanlı Devleti hinterlandında küçüklü büyüklü onlarca etnik grup/kavim/ulus yaşamaktaydı. Ve Osmanlı bir din devletiydi. Müşrik güçler Osmanlıyı tarih sahnesinden çıkarmak istediler. Toprakları pay edilen Osmanlının işgal ve paylaşımı; İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya tarafından yapılmıştır. İslam topluluğun şehir devletlere dönüştürülmesi eyleminde; “İlk görüşmeler 1915 yılında Fransa'nın Londra büyükelçiliğinde siyasi danışman olarak görev yapan François Georges-Picot ile Britanya İmparatorluğu Dışişleri Müsteşarı SirHaroldNicolson arasında 1915'in Kasım ayında başladı. Daha sonra Aralık ayında Britanya Savaş Bakanı LordKitchener'in Ortadoğu işleri danışmanı, milletvekili ve yarbay Sir Mark Sykes bu göreve getirildi. Georges-Picot ve Sykes1916 Ocak ayında bir plan ortaya çıkardılar, Şubat ayında bu gizli plan Britanya ve Fransa tarafından onaylandı. Mart ayında Georges-Picot ve Sykes Rusya'ya giderek planı Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Sazonov'a sundular. Sazonov prensip olarak olumlu görmekle birlikte, Rusya'nın değişiklik taleplerinin düzenlenmesi ve onaylanması süreci aldı ve sözleşmenin tamamlanması Ekim ayını buldu. ”Anlaşma ve paylaşım Orta Doğu'da etnik veya din/mezhepsel özellikler kasıtlı olarak göz ardı edilerek sonsuz çatışmalara yol açacak şekilde pay edilerek çizildi.

Churchill'in Hıçkırığı

Öyle ki o tarihe kadar var olmayan iki ülkenin, Ürdün ile Suudi Arabistan'ın, sınırlarını belirlemede hiçbir sorun yaşamaz; Churchill; eline bir cetvel alır ve harita üzerinde sınırları dosdoğru bir çizgiyle belirler. Suudi Arabistan tarafında genişçe bir kavisli bölge kalmıştır cetvelle çizilen haritada; kendisine "Bu ne?" diye soranlara, Churchill, "O sırada yediğim yemeğin rehaveti üstüme çökmüştü, birden bir hıçkırık nöbeti tuttu, düz olsun derken çizgi hafif yamuldu" cevabını verir. O gün bugündür Ürdün'le Suudi Arabistan arasındaki sınırın o çarpık kısmına ''Churchill'in hıçkırığı'' (Churchill'shiccup) deniliyor…

Başta Ortadoğu olmak üzere; Orta Asya, Afrika ve Uzak Doğu ‘a; İslam coğrafyası cetvelle pay edilip ulus devletler oluşturulurken; o cetveli ve kalemi ellerinde tutanlar Kürtlere bir şehir devletini bile çok görmüş olmalılar. Ortadoğu’da bu günlerde değiştirilmek istenen sınırları Türkler, Araplar ve İranlılar çizmemiştir. 21.yy.da yeniden ellerine kalem ve cetveli alanlar tarafından çizilmiştir.

Yıl 1996… ABD Saddam’ı devirmek için Kürtlerle anlaşmaya varır. Seçilmiş 6636 Kürt pasaportsuz ve kimliksiz olarak Türkiye sınırından içeri girer. Batman-Guam Adası köprüsünde nakliye uçaklarıyla taşınan 6636 kişi özel eğitime alınır. Türkiye bu 6636 kişinin tek tek parmak izlerini alır. Seçilmiş bu Kürtler hangi etnik kökene aitlerdi? Yahudi mi? Hristiyan mı? Ezidi mi? Süryani mi? Yoksa din ve tarihi ile bağlarını koparmış seküler/ateist kimlikliler miydi?

Guamlı Kürtler

Ve Yıl 1998. Türk istihbaratçıları bir koli çay bardağı ile Kürt aşiret liderleriyle toplantıya gider. Tek bir amaçları vardır; Toplantıya katılanlardan kaçı ve kimler Guam Adası’na gidenlerdendir? Dikkati gerektiren bir nokta ki; Guam Adasına götürülen ve CIA tarafından eğitilen Kürtler! Kürt Bölgesine/Irak’a döndüler ve hepsi de yönetici olarak görev aldılar. Dağlarda ölen Kürtlerden hiç biri Guamlı Kürt değil!

Guam turistik bir tatil adası değildir. 160 bin nüfusu bulunmaktadır. Fizikî olarak aktif volkanlar çevrili olan Ada, ABD’nin altı bin askerinin bulunduğu askeri bir üs olarak kullanılmaktadır. Guam Adası’nın askeri tarih açısından son derece önemli bir rolü bulunmaktadır. Ada’nın 1954-1975 yılları arasında yaşanan Vietnam savaşı sırasında da önemli bir rolü bulunmaktadır.

Birinci Körfez Savaşı’nda Saddam Hüseyin’i deviremeyen ABD, içten darbe başlatmak için hazırlıklara başlar. Washington’un bu konudaki en büyük müttefiki sınır komşusu Türkiye ve K. Irak’taki yerleşik Kürtler olur. Türkiye zaman zaman sınır ötesi harekâtlarla K. Irak’a girer. Peşmergeler o dönemde Türk askerine yardımcı olur. Hatta zaman zaman çatışan Barzani ve Talabani güçleri Türkiye’nin araya girmesiyle ateşkes yapar.

ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgal girişiminde gözlerden kaçırılan ilginç bir durum vardır. ABD bombardımanı Bağdat’la yani Saddam’ı ve aynı anda Kuzey Irak’taki Ensar el-İslam kamplarını da vurmuştur. Neden? Ensar el-İslam hareketi yoksa Kürt değil miydi? Kürtlerdi, ama başta İsrail olmak üzere Batıya postal olma görevini reddediyorlardı. 

Halepçe

16 Mart 1988'de zehirli gaz bombalarını taşıyan sekiz MiG-23 uçağı tarafından Halepçe kasabasına bombardıman düzenlendi. Halepçe sakinleri, İran askerleri ve Peşmergelerle birlikte 5.000'den fazla insanın öldüğü, 7.000'den fazla insanın da yaralandığı tahmin ediliyordu. Bu zehirli gaz bombalarını Saddam Hüseyin'e hangi ülkeler vermişti. Irak bu gazları üretecek teknolojiye sahip değildi. Rusya, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere; birçok batı ülkesi Saddam’ı silahlandırmışlardı. Saddam’ın eliyle Kürtleri katleden batı; daha sonra Arap, Türkmen ve diğer Irak halkını katletmek için gelecekti. Ve geldi de…

Babil Hareketi'nin Hıristiyan olan Genel Sekreteri, Babiliyyun Tugayı lideri Reyyan el-Kildani’ye tespihini hediye eden Papa’nın; Irak’a Roma komutanı gibi gelişi başta Kürtler olmak üzere; Sünni Araplar ve Türkmenler hariç sevinçle karşılandı. Birkez daha bölgenin kaderi Roma komutanı ve şürekâsına havale edildi. Papanın profilini içeren pullar bastırıldı. Pulların üzerine yüce şahsiyetlerin ve kahramanların resmi basılır. Kürdistan bölgesel yönetimi papanın üzerinden bölgede sınırları değiştirme taleplerini gündeme getirmesi; bir acziyetin ve celladına âşık bir ruh halinin resmidir. Bu resmin ifadesi; karşımızda hata ile basılmış bir pul yoktur. Karşımızda, Hristiyan dünyanın ruhani liderinin desteğini almış emperyalizmin Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme planı var.

Sonuç Olarak

Fransız devriminin ifsat projesi olan ulusçuluk; sadece Müslümanları ve Orta Doğuyu değil; tüm insanlığı etkilemiştir. Ve bu ifsat projesinin mimarı batıdır. Doğunun ve batının çalışma alanı olan İran; küçük Amerika hayaliyle Şah Rıza Pehlevi tarafından yıllarca yönetildi ve Farslaştırma süreci tavizsiz sürdürüldü. İngiltere ve Rusya Kürt Mahabad Cumhuriyetini kurdurdu sonrada desteğini çekerek; Kürt liderlerin idam edilmesine seyirci kaldı. Irak batıl bir ideoloji Baascılık projesi ile yanıp yıkıldı. Baas Marks’tan mülhem Arap ulusçuluğunu savunan sosyalist bir bileşim. Fikir babası Hristiyan Arap Michel Eflak. Katil Saddam Hüseyin’in sadece adı bu topraklara ait. Ruhu ise batılıdır. Bir başka Baascı Hafız Esed’de öyle. Adı Hafız ama başta Fransa olmak üzere Orta Doğuda; Doğu ve Batının tetikçisi. Sadece Kürtlere değil 1982 yılında Hama ve Humus da en az 40.000 insanı katletti. Onlar Kürt olmadıkları için mi Batı tarafından gündeme getirilmezler! Türkiye’de Kemalizm sürecinin diğer Orta Doğu ülkeleri ile; aynın senaryonunTürk versiyonu olduğunu söylemeye gerek var mıdır? Gözden kaçırılmaması gereken bir nokta; Kürtlerin kaderi batılı efendileri ile birlikte kendi içlerinden çıkardıkları önder Kürt şahsiyetleri tarafından çizilmiştir/çizilmektedir. Türkiye örneğine Ziya Gökalp, İsmet İnönü ve Abdullah Öcalan gibi. Özelde kadınların genelde halkın modernleştirilmesi noktasında; Kürt kadınının modernleşmesinde Kemalizm’in 70 yıl boyunca yapamadığını; Öcalan 30 yılda başardı. Kürt Jineoloji Komitesini kurdu. 

PKK tarafından terörize edilerek gerçekleştirilen ve demokrasisosyalizmekoloji ve feminizmin yaygınlaştırılmasını amaçlayan bir kadın komitesidir: Jineoloji (Kürtçe: kadın bilimi) 

Halepçe’yi Rusya, İngiltere, Batı Almanya, Fransa, ABD ve İsrail bombalamıştır. Saddam sadece kepçeyi tutan koldur. Ulusalcı Kürtlerin iddia edildiği gibi Kürtlerin yaşadığı bölgelerin sınırı; bölge ülkeleri tarafından çizilmemiştir. Başta Müslümanlar olmak üzere bölge halklarının yazar/çizer, siyasetçi/yönetici ve düşünürler; kullandıkları dile çok dikkat etmeleri gerekmektedir. Sorun veya çözüm önerilerinde; asla emperyalizmin dilini kullanmamalıdırlar. Bu bölge halklarının kadim inanç, örf, adet ve gelenek birikimleri sorunlarını çözmeye yeterlidir. Çalışmamı bir hikaye ile daha iyi anlatabileceğimi düşünüyorum.

Stalin ve Yolunmuş Tavuk…

“Stalin ve çalışma arkadaşları birlikte toplanmış sohbet ediyorlardı. Birden yüzünde alaycı bir gülümseme belirdi.

– Sizler yıllardır devlet için çalışmış, ihtilale emeği geçmiş kişilersiniz. Söyleyin bakayım halkın yönetime kayıtsız şartsız baş eğmesi için yöneticiler nasıl davranmalıdır?

Salonda bulunanlar çeşitli fikirler ortaya attılar. İçlerinde haktan, adaletten, demokrasiden, sürgünden, idamdan, hapisten söz edenler oldu. Stalin söylenenleri beğenmedi.

– Yönetimi eline geçiren en güçlü ve en yücedir. Halkın karşınızda baş eğmesi için ne gerektiğini size bir örnekle göstereyim.

Hemen çalışanlardan birine buyurdu:

– Bana hemen bir tavuk getirin.

Tavuğu çabukça bulup getirdiler. Stalin salonda oturanların şaşkın bakışları arasında canlı tavuğun tüylerini yolmaya başladı. Tavuğun bütün tüylerini yolup cascavlak bıraktıktan sonra salonun ortasına saldı. Çalışma arkadaşlarına döndü:

– Şimdi izleyin bakalım bu şaşkın tavuk nereye gidecek.

Zavallı tavuk çektiği azaptan kurtulmak için aralık kapıdan dışarı çıkmak istiyor ama soğuktan titriyor. Masaların altına giriyor, masanın ayakları canını acıtıyor. Duvar diplerine gidiyor ama her yanı yara bere içinde., Şömineye yaklaşıyor ama tüysüz derisi sıcağa dayanamıyor. Çaresizlikten tüylerini yolan Stalin’in bacakları arasına sığınıyor. Stalin cebinden bir avuç yem çıkarıyor ve yolunmuş tavuğun önüne tane tane atıyor., Yemlenen tavuk Stalin nereye giderse peşinden ayrılmıyor.!! Ağızlarını açmış şaşkınlıkla kendisini izleyen arkadaşlarına gülerek bakan Stalin şöyle diyor:

– Gördünüz mü HALK dediğiniz topluluk bu TAVUK gibidir.!! Tüylerini yolacak ve serbest bırakacaksınız., O zaman yönetmek kolaylaşır…!!”

İşte bu hikaye Roma’nın başkentleri Washington, Moskova, Tel Aviv, Londra, Paris ve Berlin’de viski eşliğinde anlatılıyor…

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR