Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


KÜRT SORUNUNDA YENİ AŞAMA: EVDEKİ HESAP PAZARA UYACAK MI?

Yusuf Yavuzyılmaz'ın yeni yazısı;


 

            Kemalist muhafazakârlığın önde gelen isimlerinden olan Peyami Safa’nın “Kitaptan ve hayattan doğan ihtilaller” ayırımı, Kürt sorununun geldiği aşamaya anlamlandırmak bakımından açıklayıcı bir kavramsallaştırma gibi görünüyor.

            Kitabi (İdeal, ideolojik) bilgiyi temel alan ideolojik anlayışlar, toplumu ideal bir öğretiye göre düzenlemek isteyen, özcü yaklaşımlardır. Bu anlayışlara göre evde yapılan hesap pazara uymaz genellikle. Evde yapılan hesapla anlatılmak istenen metafor ideoloji, pazar ise reel toplumsal gerçekliktir.

            İslamcılık, Kemalizm ve Kürt milliyetçiliği evde hesabı yapmışlardır. Üstelik sahip oldukları ideolojinin sorunsuz bir paradigmaya sahip olduğunu düşünürler. Ancak bu noktada karşılaştıkları temel sorun, evde kurdukları ve ideal olan ideolojinin pazarda bekledikleri ilgiyi görmemesidir. Daha açıkçası kurdukları ideolojik anlayışın toplum pratiğinde beklenen karşılığı görmemesi onları endişelendirmekte ve yeni arayışlara itmektedir. Ancak henüz pazarda karşılık görecek bir ideoloji de üretmiş değillerdir. Aslında sorunun odak noktası da buradan kaynaklanmaktadır.

            İslamcılık, Kemalizm ve Kürt milliyetçiliği evdeki hesabın pazara uymamasındaki faturayı pazara çıkarmaktadır. Bu durumda genel tavırları, pazarı oluşturan tarih, kültür, dil ve din anlayışına ve bu bileşenlerin oluşturduğu zihniyet dünyasına eleştirel yaklaşıp onu dönüştürme ve yeniden inşa etme anlayışıdır.

            Muhafazakâr düşünme biçimi ise kitabi bilgiyi değil, pazarı merkeze alır. Dolayısıyla muhafazakârlık aslında akla değil, deneye, tecrübeye, tarihsel pratiğe öncelik veren bir öğretiye sahiptir. Bundan dolayı muhafazakârlığın, İslamcılık, Kemalizm ve Kürt milliyetçiliği gibi “evdeki hesabın pazara uymama” ihtimali yoktur; zira hesap pazarda yapılmaktadır.

            Siyasal olarak kitabi bilgiyi temel alıp toplumu ona göre şekillendirmeyi mi, yoksa toplumun oluşturduğu tarihsel sentezi veri alıp onun üzerinden mi sorunları çözmek gerektiği sorusu anlamlıdır. Kuşkusuz bir üçüncü yol da her ikisini veri alarak yeni bir senteze varmak ve sorunları onun üzerinden çözmek arayışıdır.

            İslamcılara göre pazarın geleneksel dindarlık kodları; Kemalistlere göre modernlik öncesi bir zihniyete sahip olması; Kürt milliyetçilerine göre ise Kürt olamaması veya Kürt olmayı başaramaması temel sorundur. İslamcılara göre saf mümin, Kemalistlere göre modern değerleri benimsemiş Türk, Kürt milliyetçilerine göre ise Kürt olmak kuşkusuz özcü ideolojilerin beslediği ideal tiplemelerdir. Ancak bu ideal düşüncelerin toplumda bu saf halleriyle bulunması mümkün mü? Yoksa toplum bu ideolojik bakışlardan farklı bir düzlemde mi yaşamaktadır? Soruları bu noktada cevap aranması gereken sorulardır.

            Tarihin dönüşümüne katkı yapan büyük liderler, evdeki hesap(ideal) ile pazar (yaşanan gerçeklik) arasında anlamlı bir denge kurabilen, yaşanan gerçekliği bir ideal etrafında bütünleştiren insanlardır. Çünkü bir mücadelenin başarılı olabilmesi için pazarı ikna edebilen ahlaki bir ideolojiye ihtiyaç vardır.

            Özcü ideolojiler pazarı yani toplumsal zemini yeterince anlayamadıkları, dahası dışladıkları için tarihsizdirler. İslamcılar Asr-ı Saadet, Kemalistlerin Türk kültürü, Kürt milliyetçileri ideal gördükleri Kürt tarihini yüceltirler. İslamcılar Asr-ı Saadetten beri, Kemalistler için Osmanlı dönemi, Kürt milliyetçileri için Kürdistan kurulmadan önce yaşanan tarih sorunludur.

            Yeni bir toplumsal düzen için kuşkusuz yeni sözleşmeler gereklidir. Ama toplumsal duyarlılıklara kapalı, toplumda bir karşılık bulamayan ve toplumla sağlıklı bir iletişim dili kuramayan yaklaşımların başarı şansı yoktur.

            Pazarda kurulan iletişim ve varılan anlaşma son kertede karşılıklı rızaya dayanır ve değerlidir. Oysa kitabi(ideolojik) yaklaşımlar pazarı değil evdeki hesabı temel alırlar. Eğer evdeki hesap pazara uymuyorsa hesabı değil pazarı revize etmeye, dönüştürmeye ve evdeki hesapla uyumlu hale getirmeye çalışırlar. Bu da hiç kuşkusuz baskıcı, tek tipçi, emredici bir model üretir. Evdeki hesabı temel alanlar ideolojiyi değil, toplumu pazarı sorumlu tutarlar.

            İdeolojiler(ideal) ne kadar mükemmel olursa olsun, insanların gündelik aktüel sorunlarına çözüm üretecek bir forma sokulmadıkça, tarihsel bir rüya olarak kalırlar. Toplumda karşılık bulmayan, toplumun duygularına dokunmayan, ihtiyaçlarını gidermeyen yaklaşımların başarı ihtimali yoktur. İslamcılar, Kemalizm ve Kürt milliyetçiliğinin önündeki engel dış güçler değil, pratik hayatla aralarında bulunan engel ve toplumla kuracakları sağlıklı iletişim dilinden yoksun olmalarıdır.

            Bu noktada geldiğimiz yer kuşkusuz pazarın anlayışına teslim olmak değildir. Ancak sağlıklı bir sosyal değişim için pazarın duygu, düşünce, dini anlayış ve zihniyet dünyalarını ihmal etmemek gerekmektedir.

            Evde üretilen kitabi ideolojilerin toplumda bekledikleri karşılığı bulamamasının sonucu bütün özcü ideolojiler topluma karşı öfkelidir. Öfkelerinin nedeni doğruluğuna iman ettikleri tasarımın karşılıksız kalışıdır.

            Özcü ideolojik yaklaşımların temel özelliği sorunlu gördükleri toplumu yeniden inşa etme çabasıdır. Toplumu yeniden düzenlemek, sorunlarını gidermek kuşkusuz doğru bir yaklaşımdır. Sorun olan bunun hangi yöntemlerle gerçekleştirileceğidir. Bunun için doğru bir öğretiye sahip olmak ve doğru bir yöntem kullanmak ve ahlaki bir iletişim diline sahip olmak gerekir.

            Kemalizm, İslamcılık ve Kürt milliyetçiliği toplumla sağlıklı iletişim kurabilecek dili henüz oluşturabilmiş değildir. Bunun bir önemli nedeni de karşılıklı güvensizliktir. Hem değişimi hedefleyip hem de toplumu buna razı edemiyorsanız geriye toplumu zorla, elinizde bulunan ideolojik aygıtlarla dönüştürme pratiği kalmaktadır. Kuşkusuz toplumu denetim altında tutacak en önemli aygıt da silahlı güçlerdir.

            Kürt modernleşmeci elitleri tıpkı Türk modernleşmeciler gibi tarih, dil ve kültüre seçici bir vurgu yapmaktadır. Ancak bu pazarda yaşanan tarih, kültür ve dil değildir, modern ulus devleti besleyecek olan dil, tarih ve kültürdür. Din ise her iki yaklaşımda da modernleşmeyi besleyen bir araçsal etken olarak görülür. Din, milli kültürü besleyen bir doğrultuda hizmet ettiğinde değerlidir. Bundan dolayı gerek Türk gerekse Kürt modernleştirici eliti ümmet gibi ulus üstü kavramsallaştırmalara karşıdır. En önemli sorun evde tasarlanan milliyetçilik ile pazarda geçerli ümmetçiliğin nerede buluşacağı sorunudur. Şimdilik ümmetçilik reddedilerek işlevsizleştirilmeye çalışılıyor. Ancak bu tavrın pazarı kaybetme riskini barındırdığını kabul etmek gerekir.

            Kürt milliyetçilerinin önündeki sorun pazarın yani toplumun milliyetçiliğe nasıl ikna edileceği sorunudur. Kürt milliyetçiliğinin “İslam kardeşliği” ve “Ümmet” kavramına itirazı bundan. Kürt milliyetçileri “İslam kardeşliği” ve “ümmet” kavramının Kürt kimliğini erittiğini savunuyor. Henüz Kürt milliyetçiliği pazarı ikna edebilmiş değil. Üstelik hem Pazar ile araları son derece iyi olan bir siyasal iktidara karşı mücadele etmek hem de pazarı kendi tarafına çekmek kolay değil. Pazarı evdeki hesaba razı edemeyen Kürt siyasal hareketi, pazarı ele geçiren siyasal iktidara ve ona destek veren Pazar halkına karşı acımasız ve dışlayıcı bir siyasal retorik ve eylem biçimi üretiyor. Kürt hareketi sahip olduğu terminolojiyle ev ile Pazar arasında uyumlu bir ilişki üretmesi mümkün gözükmüyor. Hiç kuşkusuz evdeki hesaba halkı ikna ederek bir Kurtuluş Savaşı veren Kemalizm’i taklit ediyor Kürt hareketi. Ne ki pazarın anlayışı da değişti, dünya ve Türkiye’nin konumu da değişti.

            PKK/HDP hareketi mevcut seküler modernist yapısıyla geç modernleşme hareketidir. Türk modernleşmesi inşa edilirken modernleşme değerleri yükselen ve kutsanan değerlerdi. Modernleşme teorisinin kökten eleştiriye tabi tutulduğu günümüzde Kürt modernleşme hareketinin Türk modernleşmeciler kadar şansı yok.

            Silahlı bir mücadelenin yürütülmesi ve taraftar bulabilmesi için tutarlı bir ideolojiden ve sağlıklı bir ahlaki duruştan hareket etmesi gerekir. Silah üzerinden kurulmaya çalışılan hegemonyanın uzun süre devam etmesi de imkânsız görünüyor.

            Kürtler yıllardır Kemalizm’in modernleşme politikalarına direniş gösterdiler. Şimdi aynı direnci aynı sebeplerle PKK modernleşmeci liğine karşı gösteriyorlar.

            Bu direnç de kuşkusuz önderleri Şeyh Said ve Said Nursi. Kürt siyasal merkezi ise Seyit Rıza merkezli bir muhalefeti daha çok önemsiyor. Öyle görülüyor ki, evdeki ve pazardaki hesap yine örtüşmüyor. Yürürlükte iki farklı yaklaşım, iki farklı zihniyet dünyası ve iki farklı model var.

            Kürt pazarı Said Nursi’nin kültürü üzerinden “İslam kardeşliği” , Kürt siyasal evi ise Dersim ve Seyit Rıza üzerine kurulu bir isyan ideolojisi üretiyor. Bu noktada temel sorun HDP sol modernleşmeci siyaset biçiminin cami ile nasıl bir uzlaşmaya gideceğidir. Seçim sürecinde Ali Şeriati üzerinden kurulmaya çalışılan muhalif dilin konjonktürel olduğu ve köklü bir değişime işaret etmediği görülüyor. Bu daha çok Ak Partinin temsil ettiği dindarlığa karşı bir özgürlük dindarlığı şeklinde görülen bir çabanın kısa macerasıydı. Bu macera uzun bir yol arkadaşlığı değil, durakta beklemeye tekabül eden geçici bir durumdur.

            Kürt siyasal hareketi şimdilik caminin avlusunda bekliyor. Camiye yaklaşıp içine girdikçe, seçmen tabanının ve Kürt halkının duyarlılığı dolayısıyla, Ak Partiyle yakınlaşacağı endişesi var. Çünkü şimdilik caminin içinde CHP değil, daha çok Ak Partililer bulunuyor. Saflar sıklaştığında omuzlar doğal olarak birbirine değecek. Bu riski ortadan kaldırmanın yolu o safta hiç bulunmamaktır. Hiç kuşkusuz HDP’nin CHP ile safta buluşma imkânı yok. Bu yüzden ikisi de şimdilik caminin dışında bekliyor. Türk ve Kürt modernleşmesinin kesiştiği alanda caminin çevrelediği değerler bulunmuyor. Bu yüzden HDP ve CHP yanlarına merkezinde cami bulunmayan Kemalist modernleşmeyi amaç edinen İP ile cami dışında ittifak arayışında. Camide savunulan “İslam kardeşliği” ve “ümmet” düşüncesinin Kürt milliyetçiliğini zayıflatacağı endişesi de ayrı bir neden olarak karşımızda duruyor.

            Hiç kuşkusuz ulus devlet kurma hedefi varsa, ulus üstü entegrasyonları çağrıştıran “ümmet” ve ulus üstü bağlılıkları öne çıkaran “İslam kardeşliği” kavramsallaştırmalarına karşı çıkmak gerekir. Ulus üstü değerlere yapılan her vurgunun ulusal değerleri zayıflatacağı endişesi vardır. Bu yüzden ulusun vazgeçilmez ve evrensel bir değer olduğunu savunmak gerekir. Ulus devleti hedefleyen bütün modernleşme hareketlerinde değişmez ilkedir bu.

           

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR