Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Faysal Mahmutoğlu


Kurban İbadeti

Yazarımız Faysal mahmutoğlu’nun “yeni” yazısı…


Kurban ibadetinin insanla yaşıt olduğu, hatta insanın ilk ibadeti olduğu kabul ediliyor.

Kurban, bütün dinlerde, inanç sistemlerinde var olmuştur. Kurban sunma, Hz. Adem’in oğulları Habil ve Kabil dönemine kadar uzanır. Kabil toprağın mahsulünden, Habil ise sürünün ilk doğanlarından Rabb’lerine birer takdim arz etmişlerdir.

İnsanlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilen Nuh tufanından sonra Nuh Peygamber’in de kurban sunduğu düşünülmektedir.

Tarihin her döneminde insanlar, kendilerini koruma içgüdüsüyle inandıkları tanrısal varlıklara kurban adamışlardır. İnsanoğlu, sıkıntılardan kurtulma adına ve şükretmek için kurban kesmiştir.

İnsanlık tarihide en fazla şöhret bulan kurban olayı Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kesmeye kalkışmasıdır.

Çocukların kurban edilişi eski Sami dünyasından gelen bir şükran geleneğidir. Mısır’da Nil nehrine insan kurban edilmesinin yaygın olduğu bilinir.

İlk çocuk genellikle Tanrı’nın çocuğu olarak görülür. İlk çocuğun kurban edilmesi, Tanrı’ya ait olanın geri verilmesi şeklinde yorumlanırdı.

Yahudilikte kurban, bir takdim fiili olarak tanımlanmıştır. Kurban geleneği İsrailoğullarınca Kudüs’teki Süleyman mabedinin 70 yılında Romalılar tarafından yıkılışından sonra askıya alınmıştır. Günümüzde Yahudiler, günahlardan arınmak için horoz veya tavuk kurban eder, etlerini fakirlere dağıtırlar.

İran’da, Babil ve Asur’da, Sümerlerde farklı şekillerde kurban ritüelinin gerçekleştirildiğini biliyoruz.

Zerdüştlük’ün kutsal kitabı Avesta’da su aygırı denilen bir hayvanın kurban edildiği belirtilmektedir. Zerdüşt, Ahura Mazda’ya hayvan kesimini yasaklar ancak ölümünden sonra canlı hayvan kesme adetine geri dönülür.

Hristiyanlık’ta ise İsa’nın çarmıhta bütün insanlığın günahları için kendisini kurban ettiğine inanılır. Ekmek-şarap ayini bu kurbanı temsil eder. Dolayısıyla kurban kesmeye gerek duymazlar.

Tevrat’ta İbrahim’in İshak’ı kurban etme girişimi, Kur’an’da isim belirtilmemesine rağmen İslam’da İsmail’in kurban edilmek istenmesi ve bu esnada Cebrail tarafından bir koçun indirilmesiyle evlat-insan kurbanından kurtulduğu şeklinde yorumlanır.

Yahudilerin, kurban edilmek istenen oğlun İshak olduğunda ısrar etmelerinin nedeni, “kutsal ırk” tezine dayandırmalarıyla ilgilidir. Bir cariye olan Hacer’in oğlu olan İsmail yerine, Sare’den olma İshak’ın kurban olmaya daha layık olduğunu düşünürler ki, bu tez tarihsel süreçle çelişmektedir.

Hacer’in Sare’den uzaklaştırılma nedeni onun çocuk sahibi olmasıdır. Kurban edilenin ilk oğul olduğunu, Hz. İbrahim’in Kur’an’da zikredilen duasından biliyoruz: “Rabbim bana salihlerden olacak bir erkek evlat bağışla.” (Saffat:100). Bilahare Sare’ye yaşlılığında (90 yaşında) İshak bahşedilmiştir.

Kurban kesmek, Hac ibadetini yerine getirenler için farzdır.

Hanefiler, Kevser sûresinde Hz. Peygamber’e hitaben, “Rabbin için namaz kıl, kurban kes” buyruğunun ümmeti de kapsadığı ve gereklilik bildirdiği görüşündedir. Ancak müfessirler, bu ayetin delaletinin kesin olmadığı kanaatindedirler. Hz. Peygambere hitaptan dolayı zannîdir. Mekke döneminde inen bu ayet, Hz. Peygambere bir yükümlülük (vücup) getiriyor. Buradan yola çıkan Hanefi yorumcular, Hz. Peygamber’e vacip olan ümmetine de vaciptir demişlerdir. Ancak diğer mezhep yorumcuları kurban kesmenin sünnet olduğu görüşündedirler.

İslam dünyasında zengin sayılanların yerine getirmesi gereken bir ibadet biçimi şeklinde değerlendiriliyor olsa da özellikle son dönemlerde pek çok insan imkânlarını zorlayarak kurban kesmeye çalışmaktadır. Bu insanların kestikleri kurbanların etinin bir kısmını fakirlere dağıtmaları, elbette toplumda sosyal dayanışmaya katkı sağlayan hayırlı bir uygulamadır.

Kurban ibadetinin özünde Hakk’a yakınlık ve halka fedakarlıkta bulunma anlayışı vardır. İnsana “Şah damarından yakın olan” (Kaf:16) Allah’a yakınlaşmayı ifade eder. Kur’an’ın beyanıyla “Onların ne etleri ne kanları Allah’a ulaşır, fakat sizden ona ulaşan yalnızca gösterdiğiniz takvanızdır.” (Hac:37)

İslam’da farz bir ibadet olmamasına karşın kurbanın farz gibi algılanıp hatta kat’i olan pek çok hükümden daha çok dikkate alınıyor olması üzerinde düşünülmesi gerekir. Günümüzde asli olanların yerini tali hükümlerin alması ve tartışmaların bu zeminde yürütülmesi başlı başına bir problem.

Örneğin, “Oku!” emri dikkate alınsaydı, İslam dünyası cehalet denizinde yüzer miydi?

Hırsızlık ve yolsuzluk konusunda “Kızım Fatıma da olsa elini keserdim” düsturuna bağlı kalınsaydı İbrahim’in baltası hangi eli keserdi?

Günümüzde başta Türkiye olmak üzere tüm İslam coğrafyasında; tevhidin ve takvanın ırkçılığa, adaletin particiliğe ve kavim/grup/cemaat yandaşlığına, liyakatin kadrolaşarak devleti ele geçirme güdüsüne, özgürlüğün şekilciliğe, doğanın ranta, kardeşliğin kutuplaşmaya kurban verildiği bir dönem yaşıyoruz.

Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (Hud:112) ayetinin yaşamımızın odak noktasında yer alması temennisiyle bayramınızı kutluyorum.

CEJNA WE PİROZ BE!

 

Kaynak: farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR