Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Seyit Ahmet UZUN


KÜÇÜK PRENS’TEKİ TÜRK DİKTATÖR KİMDİR?

Küçük Prens’in geldiği gezeni keşfeden bir Türk gökbilimcidir. Bu gökbilimci keşfini Uluslararası Gökbilimciler Kurultayı’na sunmuş. Ancak yerel kıyafetleriyle, şalvar ve fes giyinmiş olarak gittiği için sunumu dikkate alınmaz. Yazar bir müddet sonra bir Türk diktatörünün geldiğini ve halkını batılılar gibi giyinmeye zorladığını ve bunu emrettiğini belirtir.


Bazı kitapların çok satıldığı halde okunmadığı veya okunduğu halde anlaşılmadığı kanaatindeyim.

Kitap okumak bir kültürdür.

FastFood veya insanı kitap obezine çeviren okumalar sağlıklı okumadan çok uzak sadece bir zaman kaybıdır.

Bu kısa girişte sonra Türkiye’de en çok satan (okunan demiyorum) çocuk kitabı olarak piyasada yer alan Küçük Prens’le ilgili yaptığım okumalarımdan elde ettiğim çıkarımları sizlerle paylaşmak istedim. 

İlk önce yazarın uyarısını dikkate alarak onu baştan savma okumadığımı açık yüreklilikle dile getirebilirim. Çünkü yazar kitabının baştan savma okunmamasını istemektedir.

“Çünkü kimse kitabımı baştan savma okusun istemem.” Sf.35

Yazar, kitabı bir yetişkine ithaf ettiği için çocuklardan özür dileyerek kitaba başlar. İthaf ettiği yetişkini ise; üşüyen, aç ve teselliye muhtaç biri olarak tanımlar. Sonra ithafı düzeltip, yetişkinin çocukluğuna adadığını dile getirmektedir.

Yani kitap çocuklara ayıp olmasın diye bir yetişkinin çocukluğuna ithaf edilir. Buradan yola çıkarak yazarın bu yetişkine karşı merhamet duygusu taşıdığını söyleyebiliriz. Ve aynı zamanda kendisi de bir yetişkindir.

Bir yetişkinin yazarın dünyasında bıraktığı izlenim kitabın ilerleyen sayfalarında bizi şaşırtacak derecede değişiyor.

Sanıyorum ithafla kitap arasında oldukça uzun zaman geçti veya yetişkinlerle ilgili algısı değişti. Veya kitabı yazarken çocukluğunda kendisini üzen, anlamayan hayatı sadece para, şöhret, makam, zevk olarak gören yetişkinler gözlerinin önüne geldi. Çünkü kitabı okumaya başladığınızda ilginç iki şeyle karşılaşıyorsunuz.

Birincisi; Yetişkinlerin hiçbir şey anlamayan, sevmesini bilmeyen, para saymaktan başka bir şeye değer vermeyen zavallılar olarak değerlendirilmesidir.

Yani kitabın ana fikri nedir derseniz; Yetişkinlerin çok tuhaf varlıklar olduğunun vurgulanmasıdır diyebilirim. Küçük bir çocuğun masum yüreğinden çok öte şeylerden bahsediyor çünkü.

Bu beni çok şaşırtmıştı. Çünkü kitabın yazarı da Küçük Prens’te küçümsenen, alaya alınan, tuhaf görülen ve hayatın güzelliklerini görmeyen bir kesimden yani bir yetişkin…

Yazar galiba kendisini çocukluğuna çok kaptırmış, çocukluğunu yaşamamış veya çocukluğunda karşılaştığı büyükler tarafından çok ezilip, horlanmıştır. Özellikle yetişkinler için kullandığı sözlerin altını çizerek üzerinde düşündüğümde iyi bir çocukluk geçirmediği kanaati ağır basmaktadır.

Karşılaştığı yetişkinler sevmesini bilmeyen veya paragöz, kaba insanlar olabilirdi. Ancak kendisinin dünyasındaki yetişkinlerden yola çıkarak onları bir genellemeye tabi tutması ve çocukların gözlerinde bütün yetişkinleri mahkum etmesi kabul edilecek bir şey değildir.

“Büyüklere bir şeyi açıklamazsanız olmaz.” Sf. 13

“Büyükler hiçbir şeyi tek başlarına anlayamıyorlar, onlara durmadan açıklamalar yapmak da çocuklar için sıkıcı oluyor doğrusu.” Sf.13

“Hayatım boyunca bir sürü önemli kişiyle bir sürü ilişkim oldu. Büyükler arasında bir sürü yıl geçirdim. Çok yakından tanıdım onları. Yine de ilk görüşlerim pek değişmedi.” Sf. 14

“Tabii ben de artık onlara ne boa yılanlarından ne balta girmemiş ormanlardan ne de yıldızlardan söz açıyordum. Onların düzeyine iniyordum. Briç, diyordum, golf, politika, kıravatmıravat. Onlar da böylesine aklı başında biriyle tanıştıklarına bayağı seviniyorlardı.” Sf. 14

Yetişkinlerin düzeyine inen bir çocuk! Ormanlardan, yıldızlardan anlamayan büyükler!

“Büyükler sayılara bayılırlar. Tutalım, onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile. “Kaç yaşında?” derler, “Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?” Bu türlü bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar. Deseniz ki, “Kırmızı kiremitli güzel bir ev gördüm. Pencerelerinde saksılar, çatısında kumrular vardı.” Bir türlü gözlerinin önüne getiremezler bu evi. Ama “Yüz bin liralık bir ev gördüm,” deyin, bakın nasıl “Aman ne güzel ev!” diye haykıracaklardı.” Sf. 34

“Kaldı ki arkadaşı olan kaç kişi var içimizde? Bir gün onu unutursam gözleri sayılardan başka şey görmeyen büyüklere dönerim.” Sf. 35

 “Böyledir onlar. Çok şey beklememelisiniz. Çocuklar büyükleri hoş görmeye alışmalıdır.” Sf.35

“Zaten yalnız çocuklar ne aradıklarını bilirler.” Sf.134

“Tıpkı büyükler gibi konuşuyorsun!” Bu sözler beni biraz utandırmıştı. O ise acımadan sözünü tamamladı: “Her şeyi birbirine karıştırıyorsun, karmakarışık ediyorsun.” Sf. 51

“Büyükler gerçekten çok tuhaf oluyor.” diye düşündü yol boyunca. Sf.83 ( Bu ifade dört defa geçmektedir.)

“İşadamı ağzını açtı ama söyleyecek laf bulamadı. Küçük Prens yola düzüldü. “Büyükler tepeden tırnağa olağanüstü kişiler canım,” diye düşündü yol boyunca. Sf. 92

“Bunu büyüklere söyleseniz size inanmayacaklardır. Kendilerinin büyük yer kapladıkları kanısındadırlar çünkü. Kendilerini baobablar kadar önemli görürler. İyisi mi söyleyin hesabını yapsınlar. Sayılara bayılırlar; hesap işlemleri hoşlarına gider.” Sf. 109

Yazarın baobab ağaçlarını tasvirini okuduğumuzda yetişkinin onun gözünde ne kadar büyük bir tehlike olduğunu daha iyi anlayabiliyoruz.

“Küçük Prens’in yurdu olan gezegende korkunç tohumlar da varmış: Baobab tohumları. Bu tohumlar gezegenin yüzeyine dal budak salmış. Boabab öyle bir bitkidir ki erken davranmazsanız bir daha kolay kolay baş edemezsiniz. Gezegeni baştan başa sarar. Kökleriyle toprağını delik deşik eder. Hele bir de gezegen küçük, baobablar başa çıkılır gibi değilse parçalayıverirler gezegeni… Hiç aksatmadan her gün bütün baobabları söküp atmalısınız;” sf. 40-42

Küçük Prens’in gezdiği gezegenlerde karşılaştığı yetişkinler de aslında yazarın dünyasındaki yetişkinleri ele veriyor diyebiliriz.

Neye hükmettiğini bilmeyen bir kral

Kendini beğenmiş ünlü bir kişi

Utandığını içmek için içki içen bir ayyaş! Garip ki içki içtiği için utanıyor ve utandığını unutmak için yeniden içiyor! (Unutmak için içilebilir gibi bir mesaj çıkar mı acaba?)

Paradan başka bir şey bilmeyen, anlamayan işadamı... ( Bütün iş adamları böyle mi acaba?)

Şaşkın bir coğrafyacı…

Buraya kadar ki bölümde Küçük Prens adlı kitabı okuyan bir okur (hele bu bir genç ise ki çocukların anlayacağını sanmıyorum. Ona birazdan değineceğim.) sanıyorum büyükler hakkında hiç de olumlu bir kanaat edinmeyecektir.  Bunu bir çocuğa anlatıyorsa bu bir faciadır. Çünkü gözünde paradan, sayılardan, maddi şeylerden başka değerli bir şey olmayan insan çocukların gözünde saygın olabilir mi?

Sevmesini bilmeyen sevgiyi öğretebilir mi?

Güzeli bilmeyen güzelliği anlatabilir mi?

Kendini beğenmiş, şımarık biri küçüklere bir değer öğretebilir mi?

Kitap “Ve hiç bir büyük, bunun ne denli önemli olduğunu anlayamayacaktır!” diye bitmektedir. Sonuç tam on ikiden vuruyor; büyükler anlayışsızdır. Çünkü koyunun çiçeği yiyip yemediği hiçbir büyüğün umurunda değildir.

Bu yaklaşımım kitaba yaptığım eleştirinin birinci bölümüydü.

İkinci bölümü ise bu kitabın bir çocuk kitabı olmadığı noktasındadır. Üslubu, kavramların kullanılışı, mecaz ifadeler, felsefi sözler küçüklerin anlayacağı türden değildir.

Büyüklere yazılmış büyükleri hiç sayan, değersiz kılan bir kitap!

Evcilleştirme, bağ kurma, kanunlar, diktatör, idam, yüreğiyle bakmak, gerçeğin mayası…

“Gizem çok büyükse isteneni yapmamak kolay değildir.”

“Gerçeğin mayası gözle görülmez.”

“Gülünü bunca önemli kılan, uğrunda harcadığın zamandır.”

“Kimse yerinden memnun değildir.” dedi makasçı.

“Kimi zaman bugünün işini yarına bırakmak sakıncalı değildir.”

“Ama ben çiçeğimi gereğince sevmek için çok küçüktüm o sıralar.”

“Bir olaydaki gizlilik payı belirli düzeyi aştıktan sonra eliniz kolunuz bağlanır.”

Tilki, yılan figürleri de küçüklerin dünyasından ziyade büyükleri çağrıştıran repliklerle işlenmiş. Büyüklerin anlayacağı tarzda büyükleri aşağılayan ifadelerle yazılmış bir kitap ve en çok satanlar arasında bulunuyor. “Büyükler çok tuhaf oluyor!” repliği yoksa gerçek mi?

Üçüncü değerlendirmem ise kitabın dördüncü bölümüyle ilgilidir. Küçük Prens’in geldiği gezeni keşfeden bir Türk gökbilimcidir. Bu gökbilimci keşfini Uluslararası Gökbilimciler Kurultayı’na sunmuş. Ancak yerel kıyafetleriyle, şalvar ve fes giyinmiş olarak gittiği için sunumu dikkate alınmaz. Yazar bir müddet sonra bir Türk diktatörünün geldiğini ve halkını batılılar gibi giyinmeye zorladığını ve bunu emrettiğini belirtir. Hatta bu emre uymayanların idam edileceğini duyurur. Bunun üzerine Türk gökbilimci şık ve batılı kıyafetleriyle sunumu tekrar aynı kurultayda sunar. Ve böylece dünyada kabul görür.

Yazarın burada belirttiği ve işaret ettiği diktatör kimdir? Halkını ölümle tehdit eden, kendilerinden başkaları olmalarını isteyen ve bu şekilde olmayı reddedenleri haddini bildireceğini söyleyen diktatör kimdir? Türkiye’de en çok okunan bir kitap ve bu kitapta diktatör olarak tanımlanan bir lider ve bu konuda hiçbir değerlendirme yapılmamış. Sizce de garip değil mi?

Ve bir başka boyutu halkın batılılar gibi giyinme zorunluluğu, idam ve diktatör kavramları çocukların masum dünyalarında nasıl karşılık bulacaktır?

Yazarın dediği gibi sanıyorum kitabı baştan savma okumadım. Siz de okuduğunuz kitapları baştan savma okumayın.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR