Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Hasan POSTACI


Kriz Zamanlarında Medya

Sosyal ve siyasal mühendislik projelerin kitlelere taşınma ve ulaştırılma aracı medyadır. Bu nedenle medyanın, çağın en büyük, en önemli kitle yönlendirme aracı oluğu söylenebilir. Yazılı ve görsel basının, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi


08.10.2018 Pazartesi 

"Eğer dikkatli değilseniz, gazeteler sizin zulüm gören insanlardan nefret etmenizi ve zulmü uygulayan insanları sevmenizi sağlar."MALCOLM  X

Çok kritik ve bir o kadar hassas bir süreçten geçiyoruz. İktidarın  ?ekonomik saldırı´ olarak tanımladığı bir krizin derin etkilerini her geçen gün biraz daha iliklerimize kadar hissediyoruz. Nedenleri ne olursa olsun sonuç olarak yaşanan bu krizde minimum yüzde 40 seviyelerinde yoksullaştık. Faiz ve onun tetiklediği enflasyonla her geçen gün daha etkili bir yüzleşme yaşıyoruz.

Her kriz yeni fırsatları da beraberinde getirir klişesinin geçerli olabilmesi için her açıdan gerçekçi bir analiz ve bilgilendirmeden yararlanmalıyız. Bunun oluşabilmesinin ilk koşulu da özgür ve bağımsız medyadan geçiyor. Ancak yaşadığımız süreçte bu ölçünün ifrat ve tefrit noktasında genliği her geçen gün artan salınımlar arasında tüm toplumsal kesimler tabiri caiz ise  ?ayartılmaya´ çalışılıyor. Yaklaşan kritik ve bir o kadar da önemli olan yerel seçimler bu durumu iyice müzminleştiriyor. Tam da bu sarmalın içine girmenin arifesinde kriz zamanlarında medya gücünü bir ülkenin ve toplumun önünü açabilecek yaşamsal bir fonksiyona sahip olduğu sanırım herkesin ortak kanısıdır.

Bu bağlanmada tüm kitle iletişim araçları ile beraber medya ile ilgili bir farkındalık yaratmak, değer ve ilke merkezli bir medya anlayışının önemine değinmek ve özellikle bağımsız ve özgür bir medya alanının inşa edilmesine katkı sağlamak için bu alanlarda akademik tezler, çalıştaylar, sempozyum ve seminerler düzeyinde etkili yoğun çalışmalar yapılmasına ihtiyaç vardır.

AK Parti dönemi özellikle ayrıca detaylı incelenmelidir. Tüm seçim süreçleri ve programları bu bağlamda ele alınmalıdır. Sistem medyasıyla çatışmalardan medya gücünü kontrol etmeye kadar uzanan bu sürecin artı ve eksilerini, kazanım ve tehditlerini duyarlı İslami çevre ve yapıların ayrıntılı olarak masaya yatırması gereken bir konu.

Bir kriz sürecinin hengâmesinde ve yerel seçimlerin yaklaşan ikliminde bu konuyu tekrar ele almanın birçok açıdan önemli olduğunun altını çizmek gerekir.     

Psikolojik ve sosyolojik hesapları en ince ayrıntısına kadar yapılmış sosyal, siyasal mühendislik projeleri üzerinden kitlelerin, kanalize edildiği, yönetildiği, algı, söylem ve duruşlarının dizayn edildiği korkunç bir çağda yaşıyoruz. Sosyal psikoloji veya kitle psikolojisi artık bilimsel bir disiplin olarak tanımlanıyor. Bu alanın çeşitli alt disiplinleri bile oluşturulmuş durumda. Örneğin, tüketim alışkanlıklarını yönetme ve yönlendirme, siyasal ve silahlı çatışma süreçleri alanı üzerinden geliştirilen sosyal psikoloji dalları, psikolojik savaş yöntem teorileri, yaşam tarzı ve moda stil ve alışkanlıklarını yönetme ve yönlendirme teorileri vb. birçok akademik alanda çalışma yapılan alt disiplinler ortaya çıkmış ve yaygınlaşmıştır.

Yapılan çeşitli organizasyonlardan ve kampanyalardan tutunda verilen Nobel ve Oskar ödüllerine kadar, kitlelere yönelik organize edilen her şey temelde soysal psikolojinin bilimsel teorileri üzerinden şekillendirilmiştir. Küresel veya yerel bazda ortaya konulan bu tür organizasyonlar, farkında olmadan yaşamımızın bir parçası haline getirilerek hayatımıza dair tüm algı ve değerlerimizi etkileme, yönetme ve şekillendirme amacıyla geliştirilen devasa bütçeli sosyal ve siyasal mühendislik projeleridir.

Sosyal ve siyasal mühendislik projelerin kitlelere taşınma ve ulaştırılma aracı medyadır. Bu nedenle medyanın, çağın en büyük, en önemli kitle yönlendirme aracı oluğu söylenebilir.            Yazılı ve görsel basının, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye´de de iktidarları devirecek düzeyde etki alanı oluşturduklarının onlarca örneği vardır. Turuncu Devrimlerden, Arap Baharına kadar son dönem yaşanan sosyal altüst oluşların, köklü toplumsal ve siyasal değişimlerin en başat aktörlerinden birinin medya olduğunu söylemek abartı olmaz sanırım.

Yakın tarihimizde, andıçları, brifingleri, medyaya servis edilen ajan aktörleri ile yaşanan 28 Şubat post-modern darbesi, temelde medya üzerinden siyasi mühendisliği yapılmış ve başarılı olmuş bir "medya darbesi" projesidir denilebilir. 27 Mayıs´tan 12 Eylül´e kadar diğer tüm darbelerde de medya etkin bir rol oynamıştır.

Yazılı ve görsel medya aygıtları ile kitleler meydanlara dökülerek, en kirli işler meşru gösterilirken, en haklı talepler ise bir ihanet formatına sokulabilir. Eğer dikkat ve ferasetiniz yeterli keskinlikte değilse çok sonraları ancak fark edebiliyorsunuz büyük bir oyunun parçası olduğunuzu veya malzemesi olarak kullanıldığınızı. Sonraları "Kimse Kızmasın Gerçekleri Yazdım" tarzı meslek anılarınızla kendi vicdanlarınızı bir nebze rahatlatmak için tüm yaşanan çirkinlikleri tarihe not düşen itiraflarda bulunursunuz.

Medyanın şüphesiz en güçlü aktörleri gazetecilerdir. Gazetecilerin olmadığı bir medya projesinin başarıya ulaşma olasılığı yok denecek kadar azdır. Toplumları etkileyen birkaç sınıf sayıldığında, gazeteciler ilk akla gelenler arasında yer alır. Özellikle, akademisyenlik, bürokratlık vb. artı unvanları bulunan kişilerin gazeteciliği daha derin bir etki alanına sahiptir. Medyamız bu konuda da oldukça zengindir. Eski MİT ajanlarından akademisyenlere, hukukçulardan yüksek yargı bürokratlarına, diplomatlardan eski bakanlara kadar medyada yazıp çizen çok çeşitli, "medya yıldızı" ağır topları görürüsünüz.

Tüm bu tespitlerden sonra, ?Bir gazetecinin, misyonunu, duruşunu belirleyen değerler neler olmalıdır? Örneğin gazeteciler provokatörlük yapabilirler mi? Belli bir siyasi yapı, oluşum, cemaat adına gazetecilik yapabilirler mi? Çeşitli nedenlerle, belli bir siyasi projenin, manipülasyonun, aracısı, aktörü olabilirler mi? Mesela yalan haber servis edebilirler mi? Çok çeşitli olayları asparagas düzeyde, medya üzerinden, gazetecilik kimlik ve saygınlığını kullanarak, kitleleri yönlendirmek için yazıp çizebilir mi? Kendi patronlarının, çeşitli ihaleleri kotarmak için, ekonomik, politik rantlar elde etmek için, kendi gazetecilik birikim ve güçlerini, şantaj ve tehdit unsuru olarak kullandırılmasına göz yumabilirler mi? Hatta bizzat bu tür kirli tezgâhların bir parçası haline gelebilirler mi? Veya gazetecilerin, tıpkı doktorlarda olduğu gibi bir "Hipokrat yemini" gibi bağlı kalacakları temel evrensel değerler manifestosu olmalı mıdır? Bu bağlamda mesleğin saygınlığını korumak için kurulan STK´lar ne kadar işlevsel?´ gibi soruları çoğaltmak mümkün!

Kartel Medyasından Yandaş Medyaya

İslami kesimlerin temelde muhalif bir geçmişten geldikleri söylenebilir. Bu muhalif duruş beraberinde alternatif bir toplumsal değişim modelini, alternatif sistem arayışını da beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla İslami mücadele geleneği temelde toplumun İslami değişimini hedeflemiştir. Bu bağlamda her alanda sistem eleştirisini kendi alternatif değerler ikliminde gerçekleştirmeye çalışmıştır.

Medya alanında etkili bir güç olmayı uzun yıllar başaramayan İslami çevreler, birer cemaat bülteni niteliğini aşamayan marjinal dergi ve gazetelerle doksanlı yıllara kadar bu konumunu aşamamıştır. Yani tüm toplusal kesimleri kuşatan ve geniş kitlelere ulaşabilen bir medya gücünü oluşturamamıştır. Var olan yayınlar sadece her bir yapı ve çevrenin kendi tabanına dönük, günceli yakalamaktan, kavramak ve yorumlamaktan uzak siyasi, kültürel mesajlar, öğütlerin duygusal iklimlerinde seyretmiştir. Bu durum ilk kez Zaman Gazetesinin kuruluşu ile niteliksel bir sıçrama göstererek farklılaşmıştır-Necip Fazıl´ın Büyük Doğu´su kısmen istisna edilebilir-. Zaman Gazetesini, Milli Gazete, Yeni Asya gazetesi, vb. gibi yayınlardan ayıran en önemli fark herhangi bir yapı ve çevrenin sözcülüğünü yapma adına ortaya çıkmamasıdır. Bu durum Gülen çevresinin gazeteyi devir almasından sonrada değişmemiş, hatta çok farklı kalemleri, gazetecileri kendi bünyesine katarak daha da profesyonel gazetecilik seviyesini yükseltmiştir.

Her biri bir holdingin, sermaye gurubunun uzantısı olarak kurulan kartel medyasının devasa süspansiyonlarla beslendiği 90´lı yıllarda Zaman Gazetesi ardından Yeni Şafak Gazetesi, Kanal7, Samanyolu tv gibi alternatif bir medya gücünün oluşması, bir yandan kartel medyasının medya üzerinden yürüttüğü kirli ilişkileri gün yüzüne çıkarırken, diğer yandan toplumsal algı üretme ve kitlesel manipülasyonların etki gücünü kırmıştır.

Bu dönemlere yaşadığımız yer yer meclis iradesine ipotek koyan, darbe çığırtkanlığı yaparak TSK´yı darbe yapmaya teşvik eden medya operasyonları sorgulanmış, karşı sesler topluma taşınarak kirli hesaplar başarısızlığa uğratılmıştır.

Başörtüsü yasağının kaldırılması ile ilgili ?412 el kaosa kalktı? tarihi manşeti veya ?Genç Subaylar Rahatsız?, ?Ordu Göreve? gibi manşetlerin ardındaki kirli ilişkiler ve hesaplar alternatif medya gücü üzerinden tartışmaya açılması ile etki gücü kırılmış ve hedeflenen sonuçların elde edilmesi önlenmiştir.

AK Parti iktidarı ile beraber toplumsal yarar ve evrensel erdemler bağlamında kartel medyası ile olan mücadelesinde önemli mesafeler almış alternatif medya, iktidarın güçlenmesine paralel olarak kazanımları korumak adına farklı olumsuz bir yere doğru evirilmekten kendini kurtaramamıştır. Bugün gelinen noktada evrensel değerler ve toplumsal vicdanın şahitliği bağlamında temel zeminini kaybederek ?yandaş medya? tanımlamasıyla güvenilirliği hızla kaybetmeye başlamıştır.    

Cumhurbaşkanlığı Seçimi, Ergenekon Operasyonları, Balyoz Darbesi soruşturması, MİT Operasyonu, Uludere/Roboski  gibi olayların yaşandığı süreçlerde, gazeteciliğe dönük sorgulamalar daha bir gündeme gelmiş ve önem kazanmıştır. Çünkü böyle zamanlarda gazeteciliğin, entegrist boyutları daha somut bir şekilde ortaya çıkıyor.

Türkiye basın tarihinde, gazetecilik hiçbir dönem evrensel ilke ve erdemlere, bazı istisnalar hariç bağlı kal/a/mamıştır. Mesleğinin yüz akı denilebilecek kişiler ise ya çeşitli suikastlara kurban gitmiş, ya da andıçlama benzeri yöntemlerle harcanmaya çalışılmıştır.

Yakın geçmişte, medya gücü üzerinden palazlanmış sermaye grupları, seçilmiş iktidarlarla çok çetin çarpışmalar yaşamış, kimileri bu savaşlardan galip çıkarak tartışılmaz büyük bir güç haline gelmeyi başarmış, kimileride ağır darbeler yiyerek bu alandan silinip gitmiştir.

Bir ayağı medya dünyasında olan biri olarak, geçmişte "kartel medyası" tanımlaması ile tekelleşmiş medyanın, tüm iktidarlara dilediğini yaptırabildiği, adeta kan kusturduğu, kendisine her türlü gücün boyun eğmek zorunda kaldığı şeklinde yapılan eleştirilerle bu durumdan duyulan rahtsızlıklar dile getiriliyordu. Bu durumun nasıl değişeceği üzerinde kafalar yoruluyor, değerlendirmeler yapılıyordu.

AK Parti´nin iktidar süreci ile beraber, statükodan yana, "Kartel Medya" ile çarpışa çarpışa alternatif, farklı bir medya gücü oluştu. Başlangıçta bu kırılma olumlu sonuçlar verse de süreç içerisinde "düşmanına benzeme" sendromu yaşanarak, bu kez bir başka iktidar yanlısı bir medya gücü ortaya çıkmaya başladı. Bu da "yandaş medya" tanımlamasıyla kavramsallaştırıldı.

Zaman içerisinde "yandaş medya"nın nelere kör ve sağır kaldığını gördük. Çığlık atılması gereken durumlarda nasıl da "üç maymunu" oynamayı tercih ettiğine tanık olduk. Aykırı söz ve fikirleri olan gazetecilerin nasıl elimine edildiğini gördük.

Hükümetin özellikle Başbakanın medyayı terbiye(!) etmeye dönük sert açıklamalarının, suçlamalarının ve tahammülsüzlüklerinin örneklerini saymakla bitiremeyecek bir duruma geldik. Medyanın hükümete dönük kimi eleştirileri, teröre hizmet diye mahkûm edilirken, ikinci kandil görüşmelerinin tutanaklarının sızdırılması ile ilgili olarak-her ne kadar yapılan bir medya mühendisliği, komplosu olsa da- Başbakanın gazabına uğrayarak ?batsın böyle gazetecilik? öfkeli tepkisiyle sindirilmeye çalışılmıştır. Oysa bu öfkeli tepkiyi üretmekte yapılan kirli mühendisliğin tali amaçlarından biri olduğunun ferasetiyle olaya yaklaşmak bir yandan medyanın özgürlük alanını desteklerken, diğer yandan kirli karanlık medya projelerini de ortak bir toplumsal telinle mahkum edilmesini beraberinde getirecekti.   

Yandaş medya imajını pekiştiren en tipik örneklerinden biri Ali Akel´in Uludere/Roboski olayı ile ilgili Başbakanın özür dilememesini eleştiren yazısının ardından Yeni Şafak Gazetesindeki işine derhal son verilmesiydi. Benzer skandalları çoğaltmak mümkün. Yine PKK açlık grevleri döneminde Akit Gazetesinin aylarca önce BDP milletvekillerinin bir köy sofrasında yemek yerken çekilen fotoğrafı manşete taşıyarak ?onlara kuzu kebap, diğerlerine açlık grevi!? manşeti atması ve bu manşetin başbakan tarafından grup toplantısında kullanılması medya etiği bakımından yine yüz kızartıcı bir sayfa olarak tarihe geçti.  

Yandaş medya denilen sınıfın içinde de bir takım farklı iklimlerin, güç merkezlerinin olduğu hissediliyordu. MİT Operasyonuyla beraber ilk kez bu görünür hale geldi. Oluşan bu yeni fay hattının bir ucunda AK Parti´ye açılım politikaları üzerinden destek verme gibi ortak bir paydaya sahip demokrat-liberal kesimler var. Diğer tarafında ise 2012 Haziran seçimleri ile "terörle tavizsiz mücadele" denilebilecek yeni bir strateji üzerinden AK Parti´ye destek veren, ağırlığını Gülen hareketinin oluşturduğu kesim var. MİT son değişim sürecinde "müzakere ile çözüm" yanlısı bir kurumsal yaklaşıma sahip. Dolayısıyla MİT Operasyonu stratejik misyonunu tamamlayan bir kurum olarak görüldüğünden "müzakere ile çözüm" stratejisinin temsilcisi kişiler ekarte edilmeye çalışılıyor denilebilir. Yani temelde MİT Operasyonu bir taktikler savaşına sahne oluyor.

Esas dikkat çekmek istediğim şey bu savaşın medya üzerinden sürdürülme biçimi. Adeta herkes safını belirlemeye veya bir saf seçmeye zorlanıyor. "Nerede duruyorsun, bizim yanımızda değilsen karşımızdasın" tavır ve söylemi var her yerde. Ya açılım politikalarından yanasın, dolayısıyla demokrat ve liberalsin. Ya da yeni stratejiden yanasın, dolayısıyla "hizmetle" aynı saftasın. Üçüncü bir yol yok!

İşte tam da böyle durumlarda gazeteciliğin gerçek duruşları ortaya çıkıyor. Yaşanan bu durumu "Entegrist Gazetecilik" olarak tanımlamak mümkün. Yani kendi sosyal, kültürel, örgütlü adacıklarından bakarak gazetecilik yapmak. Kategorik, ayrıştırıcı bir söylemle saf tutmaya zorlamak.

Oysa zaman ve coğrafya ötesi, evrensel bir duruşla, böyle kritik zamanlarda tarihe adil şahitlik yapma ve not düşme sorumluluk ve bilinciyle bu "entegrist çember"i kırabilmek gerekir. Hak ve doğru olan ne ise onun söylemini kuşanmaya çalışmak. Bunu yaparken herhangi bir kişi, kurum ve oluşumun-mensubu olsak bile- yanlışı karşısında durabilmenin değerli ve önemli olduğunu düşünüyorum.

"Entegrist gazeteciliğin" her türlü, kategorize edici, saflara ayırıcı, taraftarlığa zorlayıcı baskı ikliminden kurtularak, kişi, kurum ve oluşumlara göre değil, ilke ve değerlere göre, hakka, adil olana, vahyin ikliminde şahitlik etmeye çalışmak gerekir.

Sonuç olarak İslami feraset ve basiret yaşadığımız dünyada ?fasık biri size bir haber getirince onu araştırın? temel ilkesi çerçevesinde dikkatli ve uyanık bir bilinçle olayları anlamaya çalışmayı beraberinde getirmelidir. Derin komploların, sofistike medya mühendisliklerinin küresel hesaplar üzerinden yapıldığı günümüzde, küresel bir İslami duruş, dikkat, basiret ve ferasetle, vahyin değerlerini merkeze alarak, evrensel vicdan ve şahitliğimizin bilincinde sorumluluklarımızı yerine getirmeye çalışmamız gerekir.   

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR