Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


KORONAVİRÜS, AŞI VE AHLAK

Yazarımız Yusuf Yavuzyılmaz'ın "yeni" yazısı...


Doğası gereği tartışmaya açık konularda edindiğimiz ve yanlış olma ihtimali her zaman var olan iddiaları herkesin kabul etmesi gereken doğrular olduğu konusundaki tavrın altında bazı nedenler olmalı. Bu tavrın kökenleri tartışma kültürümüzü etkileyen zihniyet dünyamızda varlığını sürdürmektedir. Sağlık konusunda yaşadığımız tartışmalarında sadece aşı ile ilgili olmadığı açıktır. Siyasal, sosyal ve ekonomik konuları değerlendirirken de benzeri bir tutumun esiri olmaktayız.

Aşı konusunda ileri sürdüğümüz tutum, düşüncemizi savunma biçimimiz, farklı düşünenlere karşı tavrımız, kurduğumuz toptancı ve genellemeci cümleler, mutlakçı yöntemimiz sorunlu bir ahlak anlayışına işret ediyor.

Doğası gereği tartışmaya açık bilimsel konuları birer dogma gibi kabul edip, bunu karşısındaki herkesin kabul etmesi gerektiği ve cümlelerin, "bunu kabul edin artık" şeklinde bittiği bir tutumun karşılığı bilim faşizmidir kuşkusuz.

Bir konu hakkında oluşan kanaatlerimizi bilisel değişmez hakikatler gibi sunma ve bunlardan asla kuşkuya düşmeme gibi bir ahlaki sorunumuz var. Aşı konusunda bu durum net biçimde ortaya çıktı. Kuşku yok ki, bu davranış biçimi hayatın her alanındaki tepkilerimize yansıyor. Bu yaklaşım, dini alanda da kendi kanaatlerimizi ve yorum biçimimizi tartışmasız doğru olduğunu zannetmemize yol açıyor. Sonuçta, diğer görüşlere kapımız kapanıyor kendi partimiz, mezhebimiz, bilimsel algımızı içine hapsoluyor, yanılabilir olduğumuz gerçeğini ürettiğimiz sanal mutlaklık ile gidermeye çalışıyoruz.

Sosyal Medyada yayınlanan doğruluğu test edilmemiş bilgi ve haberleri kullanma isteği ve yaygınlığı, manipülasyona ne kadar açık ve arzulu olduğumuzu gösteriyor.

Sanıyorum aşı konusu da tıpkı diğer konular gibi siyasal alana çekilecek ve iktidar ve muhalefet arasında verimsiz bir siyasal polemiğe dönüşecek. Konunun bilimsel alandan çıkarak salt bir siyasal tartışmaya dönüşmesi, soruna yaklaşımımızı da siyasal taraftarlığımıza kurban etmektedir.

Öte yandan aşı taraftarları ve karşıtları kendi görüşlerine uygun bilgileri kullanmakta, diğer görüşlere ise hiç yer vermemektedir. Salgına çözüm bulmak isteyen ve karşıt görüş bildiren bilim adamlarının arayış ve değerlendirmeleri politik düşüncenin kurbanı olmaktadır.

Taraflar hastalışa karşı en etkili önlemler olduğu söylenen aşı ve maske konusunda anlaşamamaktadır. Çünkü taraflar kendi tezini dillendiren kaynakları öne çıkarıp , diğer düşüncelere hiç bakmamaktadır. Kendi dışındaki görüş ve düşünceleri sürekli mahkum etmek tüm diyalog yollarını tüketmektedir.

Öyle görülüyor ki tarafların birbirini ikna etmesi mümkün görünmüyor. Bu durumda taraflar birbirlerinin görüşlerine saygı duymalı ve birbirini tedirgin edecek davranışlardan uzak durmalıdır.

Aşı ve maske kullanımı konusunda yaşanan anlaşmazlığın temelinde seçmeci düşüncenin zaafı yatmaktadır. Seçmeci düşüncenin en büyük zaafı önce tezini sabitleyip sonra onu destekleyecek kanıtları aramaya başlamaktır. Bu süreçte karşı görüşler görmezden gelinir. Bu tür bir zihin öğrenmeye açık değildir. Karşısına hangi kanıt çıkarsa çıksın sabitelerini kolay kolay değiştirmeye cesaret edemez. Aslında bu bilinç altına gizlenmiş faşizmin dışa vurumudur. Onu düşüncesinden hiçbir şey saptıramaz ve kuşkuya düşüremez. Aşı tartışması da buna dönmüş durumda. Hiç kimsenin diğerini dinlemeye tahammül edemediği bir ortamda, hiç kimse karşıdakinin korkusunu anlamak istemiyor. Kendi tercihinin vicdanında yarattığı sorunu başkalarının tercihine ve düşüncesine saldırarak rasyonalizm ediyor.

Sonuçta, kendi düşüncesini herkesin kabul etmesi gerektiğini savunan, epistemik çoğulculuğu ortadan kaldıran ve "bunu kabul edin" diye emir veren faşizm ortaya çıkıyor.

Bir konuda değerlendirme yaparken paralel okumalar yapmak gerekir. Tek yönlü bilgi, seçmeci yaklaşımın eseri olarak ortaya çıkar. Örneğin aşı karşıtı iseniz, aşıyı savunan görüşleri ihmal edip görmezden gelirsiniz; aşı taraftarı iseniz eleştirilere göz yumarsınız. Korona sürecinde bunu fazlasıyla gördük. Bundan dolayı yaşadığımız korona süreci bir sağlık sorunu olmanın ötesinde ahlaki bir sorundur.

Kuşku yok ki her komplo teorisi yanlış değildir. Bu ancak gerçekle sınandığında anlaşılabilir. Ancak komplo teorisi gerçekten kaçtığı ölçüde cazip ve etkileyici hale gelir. Dahası komplo teorisinin en büyük düşmanı gerçekliktir. "Pis bir gerçek güzelim teoriyi yok etti" ifadesi bunu anlatır. Komplo teorileri normal hukukun uygulanmadığı, hermetik tasavvufu aklın sarmaladığı, nedensellik ve Sünnetullahtan kaçan insanların sığınağıdır. Sürekli komplo teorileriyle olayları açıklama çabası insanı gerçeklikten koparır. Ancak bazı olayların görünün nedenleri dışında nedenleri olabileceğini de ihmal etmemek gerekir. Felsefedeki ütopyalar böyledir. Ütopyalar kendi içinde tutarlıdır ve akla uygundur. Ancak gerçek dünyada henüz bir karşılıkları yoktur. Bundan dolayı ütopyalar fizik değil metafizik alanda tartışılır.

Sünnetullah ve nedensellik üzerinde düşünmek gerekiyor. Evrendeki nedenselliği reddeden zihin dünyaya yabancılaşıyor ve ondan uzaklaşıyor. Antropolojiyi ihmal eden inanç, metafizik işlevsiz bilgiye dönüşeceğinden yaşayamaz. Koronavirüs tartışmalarının nedenselliğin dışına taşıma gayretleri bununla ilgilidir. Çözülemeyen bir sorunu çözmek yerine onu inkar ve görmezden gelme davranışı yaygındır.

Koronavirüs tartışmaları gösteriyor ki, ideolojik konumunuz ne olursa olsun, davranışlarımız ve ardındaki zihniyeti tasavvuf kültürü belirliyor. Tasavvuf epistemoloji ile sebep sonuç ilişkisi kurmamız ve nedensellik mümkün değildir. Çünkü tasavvuf kültürü "ezeli yazgı" ve "ecel" teorisinden beslenir ve önlemi küçümser. Bu hermetik atıl aklın sarmalından kurtulamadığımız müddetçe hastalığa çare arama çalışmalarını küçümseyeceğiz. Karşımızda devasa bir kelam,fıkıh ve ahlak sorunu var.

Koronavirüs konusunda Hz. Ömer, Ebu Hanife, Zemahşeri, Kadı Abdulcabbar, Hasan Basri gibi isimlerin yaklaşımını esas almamız gerekiyor. İslam'ın Sünnetullahı ve nedenselliği temel alan akılcı damarını kurutmamak gerekiyor.

Karşılaşılan hastalıkla ilgili her tür önlemi reddeden ve hastalığı diğer insanlara bulaştırma konusunda en küçük bir endişe taşımayan bir zihinsel tutumun yaygın olması gerçekten sorunlu. Daha da vahimi bu tutumu desteklemek için komplo teorilerini gerçekmiş gibi algılayarak üzerine fikir beyan etmektir .

Kişinin başkasına hastalığı bulaştırmak gibi bir özgürlüğü olamaz. Aşı ve maskeyi reddederek başkasına bulaştırma riskini artırmak bir hak olabilir mi? Birinin aşı olmaması ve maske kullanmaması ne yazık ki diğerini ilgilendiriyor. Toplumsal sorumluluk yoksunluğu ve bireysel narsizm başımıza çok daha iş açacak.

Salgın hastalık konusundaki önlemleri çeşitli komplo teorileri öne sürerek reddedenler, başka birine mikrop bulaştırdığı anda sorumludur. Bu nedenle taraflar dikkatli olmalı olabildiğince birbirlerinin hukukunu korumalıdır.

Hastalığa karşı aşı, öncelikle fıkhın ve kelamın konusudur. Önlem alma ve sorumluluk anlamında fıkhın, kötülük ve özgürlük sorunu kelamın konusudur.

Kaynak: Her Taraf

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR