Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Necla Arpa GÜLAÇAR


Kimlik Bunalımı/Şahsiyet Arayışı

Hz. Adem´e eşyayı ve sözü öğretmesi yüce Allah´ın bize sunduğu ikram ettiği en büyük nimet ve lütuftur.


Söz icat edildiğinden beri insanlık tarihini bulmuş, kendini bilmiş neslini eğitmiştir. 
 
Söz olmasaydı ne yapardık?
 
En güzel söz  Allah (c.c) kelamıdır. Hz. Adem´e eşyayı ve sözü öğretmesi yüce Allah´ın bize sunduğu ikram ettiği en büyük nimet ve lütuftur. Bizi hayvanlardan ayıran akıl nimeti ve söz söyleme sanatı değil mi? Kur´an´ın sözü olmasa, peygamberin sözü olmasa halimiz duruşumuz nasıl olurdu. İlk öğretmen (İslam´ın ilk öğretmeni) Medine´ye gönderildiğinde dünya nimetlerini tümüyle geride bırakmış, sağlam şahsiyetiyle ve sözün en güzeliyle yola çıkmıştı. Tabii ki Musab b.Umeyr ve Esad b. Zürare´den bahsediyoruz. İlk olarak Medineli iki kabileyi ziyaret etmek istediler (Beni abdil-eşhel ile Beni zafer). Zira Esed b. Zürare, Sa´d b. Muaz´ın teyzesi oğlu idi. Beni zafer mahallesine vardılar, onlara ait bir hurma bahçesine girip oturdular. Bir kuyunun başına yanaştılar. O sırada Sad b. Muaz ile Üseyd b. Hudayr´dan her biri kavminin başı henüz müşrik idiler. Mus´ab ve Esad´ın geldiklerini öğrenince Sad, Üseyd´e ?Kalk git, cahillerimizi yoldan çıkarmak için gelen şu iki adamı kov ve bir daha gelmemelerini söyle. Biliyorsun ki Esad benim teyzemin oğludur. Eğer olmasaydı, bu işi sana bırakmaz ben yapardım´ dedi. Üseyd de mızrağını alıp gitti. Esad b. Zürare onun geldiğini görünce ´Bu adam kavminin büyüğüdür, onu yola getirmek için elinden geldiği kadar çalış´ dedi. Mus´ab da ´Eğer yanımıza oturursa ona gerekeni söylerim´ dedi. Üseyd ise yanlarına varır varmaz onlara sövmeye başlayıp: ´Burada ne işiniz var, bizim gençlerimizi yoldan çıkarıyorsunuz. Eğer canınıza ihtiyacınız varsa buradan defolup gidin´ dedi. Mus´ab da: ´Hele otur, biz de sana bir şey söyleyelim. Hesabına gelirse yaparsın, yoksa bildiğiniz ne ise yine onu yap´ dedi. Üseyd: ´Vallahi sen insaflı konuşuyorsun´ dedi ve mızrağı  yere dikip oturdu. Mus´ab, ona İslamiyeti anlatmaya başlayıp, Kur´an ayetlerini okudu. Mus´ab ile Esad b. Zürare demişlerdir ki: ´Vallahi adam daha konuşmaya başlamadan yüzünden Müslümanlık belirtisini gördük. Ve adam: ?Bu ne kadar hoş ve güzel bir şeydir, siz bu dine girmek istediğinizde ne yapıyorsunuz?´ diye sordu. Biz: ?Yıkandıktan ve elbiseni temizledikten sonra şehadet kelimesini getir ve ondan sonra namaz kılarsın´ dedik. O da kalkıp yıkandı, elbisesini temizledi ve sonra şehadet getirip iki rekat namaz kıldı. Ardından Müslüman olması için Sad b. Muaz´ı getirmeye gitti, çünkü biliyordu ki Sad b. Muaz Müslüman olduğu takdirde bütün kavmi de Müslüman olacaktı. Ve öyle de oldu. Mus´ab b. Umeyr kendisine öğretilen güçlü sözlerle, dik duruşu, temiz şahsiyetiyle neredeyse Yesrib´in tümünü İslamla şereflendirdi.
 
O günden bu güne Mus´ab b. Umeyr biz Müslümanların  şiarı olmuştur. O sözüne hakim dünya nimetlerini elinin tersiyle itmiş İslam´a gönül vermiş, Mekke´nin en güzel giyinen genciyken İslam´la şereflenir şereflenmez üzerine değersiz bir çaput alıp, sadece Allah´ın rızasını gözetmiştir. Eminim ki Mus´ab´ın hayat hikayesini okuyan bütün nasipliler gözyaşlarını tutamışlardır, yürekleri yanmıştır.
İyi bilelim ki Mus´ab (r.a) bir masal, bir efsane değildir. Onun hikayesi bir daha yaşanmaz diyerek kendimizi aldatmayalım. İslam ile şereflenen her genç birer Mus´ab olmalı. Olmalı çünkü öğretmensiz bir nesil yetişemiyor. Malesef Mus´ab´sız öğretmensiz kaldık gençliğimiz ellerimizin arasından kayıp gidiyor. Evet söz söylemeyi bilmeyenlere emanet çocuklarımız. Dinlerini bilmeden öğrenmeden büyüyor çocuklarımız. Neden sözü gereği gibi kullanmayı bilmiyoruz? Çünkü okumuyoruz, çocuklarımız ve kendimiz tv. ve bilgisayara emanet. Kimlik bunalımı yaşıyor gençliğimiz kimleri örnek alacağını bilemiyor, tükettikçe tüketiyor, harcıyor harcanıyor. Mus´ab´ı sevenler niye azaldı hiç düşündük mü? Niye bu kadar meşgulüz, niye hiçbir şeye vaktimiz yok? Zaman niye bu kadar bereketsiz? Başta dindar kesim olarak sekülerizmin çarkına kapıldık. Biz okumayı, sözü güzel kullanmayı bıraktık bırakalı değişim yavaş yavaş içimize işledi ve biz birilerine benzemeye çalıştık.
 
Bizler yönümüzü değiştirmezsek Allah korusun Yahudilerin düştüğü duruma düşeriz. Onlar önce dünyevileştiler, mallarına tapar oldular, sonra Hz.Musa´dan Allah´ın cismini sormaya başladılar. Allah´u Teala Hz. Musa aracılığıyla kendilerine birçok delil ve emir verildiği halde gereği gibi iman etmediler. Yasakları çiğnediler taklitçi oldular, inandıkları gibi değil, yaşadıkları gibi inanmaya başladılar. Yüce Allah da onlara hitaben ?Aşağılık maymunlar gibi olun, sefil biçimde olun´ (Bakara65/Araf/66).
 
Milletçe, ümmetçe kime benzemeye çalışıyoruz. İzzeti yanlış yerde arar olduk. Hz. Peygamber (s.a.v.) kim bir kavme benzerse o kavimdendir´ sözünü unuttuk mu? Musa, kavmine: ´Ey kavmim! Benim bir Allah elçisi olduğumu bildiğiniz halde, niçin beni incitirsiniz?´ demişti. Ama onlar yoldan sapınca, Allah da onların gönüllerini saptırmıştı. Allah yoldan çıkan toplumu doğru yola eriştirmez. (61/5) Hz. Peygamberin şahsiyetini unutmamak lazım ´O EL EMİN´ di. Düşmanlarının dahi güvendiği şahsiyet idi, sözün en değerlisi ondan işitildi. Bu günlerde bırakın düşmanı kaç dostumuz bize güveniyor verdiğimiz sözlere, dilimizden dökülen cümlelere kaç kişi ehemmiyet veriyor. (Ey Muhammed) De ki: ´Herkes kendine uygun bir tarzda hareket eder. Kimin daha doğru yolda olduğunu en iyi bilen Rabbinizdir´ (17/84). Bir Müslümana yakışır tarzda davranmaya ne dersiniz?
Allahım! Amelimiz az, ihtiyaçlarımız çok. Sen ise zengin ve cömertsin, ne güzel ne güzel yardımcısın bizi affet, bize yardım et

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR