Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Selvigül ŞAHİN


Kederler kuşanmış zorlu günlerimize yetişen Ramazan

Yazarımız Selvigül ŞAHİN'İN 'YENİ' YAZISI...


Şifalar gibi insanlığın üzerine Nisan yağmurlarıyla akıp gelen ey Şehri Ramazan.

Biliyorum bu geldiğin dünya, gök sofrası gibi bereketi, esenliği, tefekkürü akıttığın insanlığı cem ettiğin insanlık ailesi bambaşka bir halde karşıladı seni. Hiç böyle görmemiştin, böyle yalnız sofralara, böyle terkedilmiş sokaklara, ürküntü veren şehirlere, acı ile kavrulmuş küçük köylere, sakin kasabalara, kalabalık metropollere hiç bu halde uğramamıştın.

Mahşeri kalabalıkların toplandığı nur ırmağı gibi bembeyaz müminlerin yanık yürekleri ile aktığı, döndüğü, yana yana ağlayarak, tavaf ettikleri Kâbe-i Mükerreme kapalı.

Efendimizin kutlu beldesinde, senin mübarek Ravzan’a yönelerek,  Mekke’nin kavuran sıcaklarından sonra, hacılar, gözyaşıyla ıslanmış bağırlarını serin Medine meltemlerine vererek özlemle hüzün yüklü ağlayamayacaklar bu kutlu ayda.

Hac mevsimi geldiğinde, oluk oluk Mekke’nin sokaklarından, caddelerinden, dağlarından Kâbe’ye akan insan seli, beyaz bir ırmak gibi çağıldayarak arınmak için akan o insan seli caddeler boyunca coşarak akmayacak bu hac mevsiminde…

Şeytan taşlamaya giden hacıların terden sırılsıklam olmuş, o güzel hacıların hürmetine kurulan Mina çadırları mahzun ve yalnız kalacak, taşlar toplanmayacak, şeytan taşlanmayacak.

Belki de Müslümanları temsil etmek için, Âdem (As) ve Havva (As) gibi çıkılan Arafat Dağı’nın kutlu burçlarına hiçbir mümin çıkıp vakfeye duramayacak. Mahzun ve yaralı günleri kuşanacak Arafat Dağı. Sanki Efendimizin Veda Hutbesini okuduğu zamanlardaki gibi hüzünler kuşanacak…  

Asırlardır bir kale gibi dimdik duran, kalem kalem minareleri semaya uzanmış Serhat Camilerimiz Sultan Ahmet, bir dağ gibi İstanbul’un sırtlarına kurulmuş Süleymaniye ve dahi Selimiye, Diyarbakır Ulu Camii, Bursa Yeşil Camii ve tüm mescitlerimiz böylesine yalnızlığa ve tenhalığa hiç duçar olmamışlardı bu gamlı günlerdeki gibi.

İnsanlık ailesi olarak ve Müslümanlar olarak yaşadığımız post pandemi günlerinde kaygılı, endişeli ve hüzünlüyüz. Yakından tanıdıklarımızın ölüm haberlerini aldıkça kederimizi ve kaygımız daha bir artıyor.

“Yeryüzü bana mescit kılındı” diyen bir Peygamberin ümmeti olarak, insanlık ailesinin içinde yaşadığın kaygı, endişe ve hüzün iklimine sen ibret nazarıyla bakmalısın ey yolcu.

Ramazan, şifanın oluk oluk hanelerin, sokakların, şehirlerin ve tüm insanlığın üzerine aktığı kutlu zamanlar.

Sen de kulluk bilinci ve şuuru ile sorumluluk bilincini kuşanmış mümin sancılarına yaslanmış bir kul olarak döneceksin Rabbine.

Yeryüzü bana mescit kılındı diyen Efendimizin seslenişini bu çağın sağırlaşmış, tahrif olmuş, bozguna uğramış zamanlarına taşımak için evini, haneni kuşatacaksın. Oradan insanlığa şifa dağıtır gibi umut, sevgi, kurtuluş, bilgi, hikmet, irfan, tefekkür akıtacaksın gücünün yettiğince.

Şimdi Ramazan ey yolcu…

Sen ibadetlerinle kendi ruhunu inşa ederken, orucunla, namazınla dikey bir ilişki kurarsın ya Rabbinle, öylece kendi ruhunu erit ve artık salih ameller işleyenlerle bir yürüyüş başlat.

Evinde kalarak umuda sarıl, Rabbine iltica ederek, mübarek Ramazan’ın kutlu vakitlerinde inzivayı yaşarken kendine yürü ey yolcu, salih amellere yürü.

 Dünya böyledir ey yolcu, unutma yaşamla ölüm iç içedir. Bu sünnetullahtır. Hani hastalıklar günahları döker ya. Bu bahar da, dünya topyekûn kapıldığı bu bulaşıcı hastalıkla günahlarını döküyor gibi. Tüm kirinden, hırsından, kininden, ihtirasından, muhteris hallerinden temizleniyor gibi yaşlı dünyamız.

Düşün ey yolcu sen bu mahrumiyetlerdeki hikmetleri düşün. Çünkü hiçbir musibet, hiçbir bela sebepsiz inmez insanlığa. Gittiğimiz seferlerden nasıl döndük ey yolcu. Yürek heybemize neleri doldurduk? Kutlu beldelerin azığı neydi? Neydi bizi oralara çeken yürek yakan özlemlerle Efendimizin gamlı günlerini, kutlu günlerini yaşadığı beldelere çeken. Şimdi mahzun ve gönlü kırık kaldık böyle.

Ey yolcu Efendimiz buyuruyor ki;

“Mümin, yeşil ekine benzer. Rüzgâr hangi taraftan eserse onu o tarafa yatırır (fakat yıkılmaz), rüzgâr sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mümin de böyledir; o, bela ve musibetlere sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz). Kâfir ise sert ve dimdik selvi ağacına benzer ki Allah onu dilediği zaman (bir defada) söküp devirir.” (Buhari, Tevhid,31)

Sen şimdi acılarımıza şifa olan bu kutlu ayda evinde dimdik durarak umuda sarıl. Rabbine iltica et. Bu da salih amellerden bir ameldir.

Şimdi sen sözünle, ilminle, gülümsemenle insanlığa iyiliği emret. Kötülüğe gücün yettiğince engel ol. Hanendekileri cem eyle. Ama zorlamadan, bıktırmadan, şefkat ve merhametle. Efendimizin buyurduğu gibi ey yolcu O, “Zorlaştırmayınız, kolaylaştırınız” buyuruyor ya, sen de onun yolundan git. Yüce Kitabımızda açık ve net olarak Rabbim buyurur ki dinde zorluk yoktur. Din hayatı kolaylaştırmak için inmiştir.

Şimdi evini mabetlerden bir kale eyleyerek, bu ayda inmiş olan yüce kitabımız Kur’an’ı oku. Ama üstünden değil, özünden oku, sanki her ayet sana nazil oluyormuş gibi okumaya, anlamaya, akletmeye çalış. Şimdi tam zamanı ey yolcu. Kendine yürümenin, içinin oyuklarına, girdaplarına, kirlenmiş, kinlenmiş bölmelerine doğru yola çıkıp oraları mâmur etmenin tam zamanı.

“Şu geniş dünyaya sığmayan gönül, bir odaya kapandı kaldı” diyor ya bu toprağın sesi Aşık Veysel. Sen de odana, evine, hanene kapandığın zamanlarda yüreğine açıl. Seferler başlat. Kurtuluş için, dua için, gözyaşı için yürü içine doğru. Tefekkür, tezekkür zamanlarına doğru uzanan menzillerin olsun ey yolcu.

Şimdi Ramazan, yorgun ve kirlenmiş sokaklardan çekildin, dinlendi şehir, dinlendi denizler, göller… Kirlenmiş dünya günahlarını döküyor ve temizleniyor âdeta. Ama kolay olmuyor işte tıpkı şair İsmet Özel’in dediği gibi;

“yürek elbet acıyor esvap değiştirirken

bizden artık akması beklenilen kan da katı

kovulduk ölümün geniş resimlerinden

Efsanelerden kovulduk.”

 

Ramazanı şifa, kurtuluş, dua, salah bil ey yolcu ve düş içinin yolculuklarına.

 Hemen şimdi, hiç beklemeden bu güzide ayın zorunlu karantina günlerini cennet soluklu itikâflara taşı…

 

 

ÖMER DÖNGELOĞLU HOCAMIZA RAHMET OLSUN

 

Kıymetli hocamız hemşehrim ilahiyatçı Ömer Döngeloğlu hocamızı 3 Mayıs Pazar günü ebediyete uğurladık. Sanki evimizden, akrabalarımızdan birisi gitmiş gibi yüreğimize kor düştü. Yıllardır ekranlarda sahur ve iftar programları ile samimi sohbeti ile yüreklere tercüman olan samimi, yürekli gerçekten anlatmakla kalmayıp aynı zamanda yaşayan bir hocamızdı.

Müslümanlar can kardeşlerim bu dünyaya gelişi de Allah’ın takdirine bağlı, dönüşü de Allah’ın takdirine bağlı bizim hiçbir irademizin olmadığı ömür denilen bir süre” diyerek son katıldığı cenaze namazında konuşmuştu hocamız.

Yine Medine’de Hz. Hamza’nın kabri başında, “Kabul olunmuş bir şehit olarak canımızı al Yarabbi” diye gözyaşları ile dualar etmişti.

En son Diyarbakır annelerini ziyaret etmiştik. Orada yaptığı dua ile hepimiz gözyaşlarına boğulmuş acılı annelerin yüreklerine tercüman olmuştu. Kardeşlik hukukunu sonuna kadar gösteren, anlayışlı, mütevazi, sade, doğal yapısı ile anlamlı bir gün geçirmiştik, diğer hocalarımızla beraber.

Biz şahidiz Yarabbi, hocamızın samimiyetine, hocamızın içtenliğine.

Gözyaşları ile anlattığı Efendimiz ve sahabe ile komşu olur inşallah.                            

Rabbim acılı ailesine, sevdiklerine, ümmete sabırlar ihsan eylesin, taksiratını affetsin, makamını cennet eylesin…

Amin…

Kaynak: Milat Gazetesi

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR