Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Halil ÇİFTÇİ


Kaybediyoruz

Kaybediyoruz. Bizim olmayan değerler üzerinde inşa ettiğimiz zamanı, kaybediyoruz bir hiç uğruna harcadığımız insanlığı, kaybediyoruz nefsin ve şehvetin esiri haline getirdiğimiz mekanları


Her sabahla beraber güneş bu topraklara bir kez daha, tekrar tekrar ve yeniden doğuyor ve batıyor. Bu döngü devam ettikçe, aydınlığa kavuşan insan karakteri biraz daha gün yüzüne çıkıyor. Evde, işte, okulda hülasa hayatın her alanında kendi olma onurundan mahrum yığınlar cirit atıyor. Kimimiz ideolojilerin, kimimiz kariyer ve konfor arayışının pençesinde, kimimiz inançsızlığın derin ızdırabı içinde kıvranıp duruyoruz. Tükeniyor her şey; zaman, insan, mekân ve hayaller. Hayat serüvenimizde yokuş çıkmanın ve düzlüklerde kaybolmanın dayanılmaz sancısını iliklerimize kadar hissediyoruz.

Güne başladığımız her sabah bir önceki günün muhasebesini yapamamanın ve bize verilen değerli zamanın kıymetini fark edememenin eksikliğini göremiyoruz. Nesiller bir bir kayıp gidiyor. Yakalamaya kalktıkça uzaklaşıyor, uzaklaştıkça insan olma onurundan mahrum kalıyor. Söyleyecek yeni sözü olmayan insanların çağın evlatlarına verebilecek bir şeyleri de olmuyor.

Evde kaybediyoruz!!! Bizim olan mekânları bizim olmayan araçlarla dolduruyoruz. Eskiden bir odada paylaşılan değerler ve gelenekler artık ayrıksılaşıyor. İradenin mahkûm edildiği ortamları kendi elimizle hazırlıyoruz. Endüstri ve artan kentleşme ile beraber artık yalnız bireyler peydah oluyor. Yalnızlaşan insan benlik duygusundan uzak zamanın getirdiği karakterlere ve misyonlara bürünüyor. Merkeze alamadığımız değerleri ve bu değerler üzerinde inşa edemediğimiz aile ortamının faturası ebeveynlere kesiliyor.

Sokakta kaybediyoruz!!! Hayata not düştüğümüz ve insan ömrünün sonuna kadar zihinlerden çıkmayan nadide bir yerdir sokaklar. Dili olsa da konuşsa dediğimiz, hafızasında iyi ve kötü anıların saklı kaldığı mekanlar. Bugün bu fonksiyonundan çok uzak. Garip bir jenerasyon sokaklarda varolmuş. Amaçsız, hayalsiz ve duygusuz bir yığın insan ?ne oldum delisine dönmüş? deli danalar gibi gezen insansılar. Paylaşamıyoruz, katlanamıyoruz, bizim olanları elimizle itekleyip sekülerizmin dayattığı her türlü meşguliyetin savunucusu oluyoruz. Bir beldenin sokakları o beldenin hayallerini ve anılarını saklayamıyorsa burada yaşama belirtisi aranamaz.

Çarşı-pazarda kaybediyoruz!!! Bir toplumun sosyolojik olarak aynası olan önemli yerlerden biridir; çarşı-pazar. En çok etkileşimin ve insan sirkülasyonun yaşandığı ana merkezdir. Buradaki ahlaki durum ve manzara o toplumu anlamada tercüman olabilmektedir. Bu gün bu vaziyetten uzak çağın dayattığı ilkeler ile hareket eden bir ortam oluşturulmuş. Eskilerin defaatle anlattığı hikayeden hareketle ?kendisine gelen müşteriyi siftah açamayan esnaf komşusuna gönderen? anlayışın bugün esamesi okunmuyor. Belki birçok neden bulunur büyüyen kentler, gelişen ticaret vesaire ama bahane bulamadığımız bir gerçeklik var o da ne ara birbirimizin üstüne basarak bu kadar acımasız bir hale geldik. Ürün elimize geldiğinde bekletip fiyat arttırmak hangi kitapta yazıyor. İslam´ın hiçbir yerinde olmayan bu gayri ahlaki duruma geldik geldik ama geldiğimiz hali bile fark edemedik. Bu yüzden üretimde, ticarette velhasıl ekonomide kaybeder duruma geldik.

İş´te kaybediyoruz!!! Çalışma hayatı, tarihsel süreç içerisinde farklı argümanları ve yöntemleri beraberinde sürükleyerek gelişmeye devam ediyor. Ofislerimiz ve kapalı mekanlarımız bizim için övünç meselesi olageldi. Ne yaptığımızdan çok ne kadar kazandık sorusuna cevap aradık. İnsanlığın kullanımına ne gibi bir yenilik getirdik anlayışından çok ne kadar satış yakaladık anlayışını merkeze aldık. İşin ehli insanları ihtiraslar uğruna birer birer harcadık. Ehliyetsiz ve liyakatsiz insanları olmadık yerlere getirdik. Getirdikçe işler tersine gider oldu. Yetmedi dalkavuk ve asalak takımını alıp iş bitirmeye çalıştık.(Yaşadığımız zaman diliminde birçok defa bu duruma şahit olmaktayız.)

Kaybediyoruz. Bizim olmayan değerler üzerinde inşa ettiğimiz zamanı, kaybediyoruz bir hiç uğruna harcadığımız insanlığı, kaybediyoruz nefsin ve şehvetin esiri haline getirdiğimiz mekanları. Kurtulmak için önce zincirlerimizi kırmalı, zindanlarımızdan azade olmalı, birilerin dayattığı tasmaları çıkarıp özgürleşmeliyiz. Geçmişten ders çıkaramama hastalığımız, ibretlik anıları, tecrübeleri yeni nesillere aktaramamak bugünkü çıkmazı daha da derinleştiriyor. Şu anki vaziyeti bile belki de 10 sene sonra arar hale geleceğiz. Bunun adına ?değişim´ deseler de, itirazsız olarak kabullenmemeliyiz bu ?değişim?i. Değişimden kasıt fende, teknolojide, bilimde gelişmekse kapı sonuna kadar açık. Şayet bu değişim ahlaki ise dur (!) demeliyiz.

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR