Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Seyit Ahmet UZUN


Kavuşma ve Hasret Günü: Ahiret

Yazarımız Seyit Ahmet Uzun'un. Özgün İrade Dergisi 2020 Haziran (194.) saysında yayımlanan yazısı...


“Dereceleri yükselten, Arş'ın sahibi Allah, kavuşma günüyle korkutmak için kullarından dilediğine iradesiyle ilgili vahyi indirir.” Mümin/40/15

Ahiret; insanın dünyada irade sahibi bir birey olarak başlayan yaşamıyla inşa ettiği sonsuz hayatıdır. Bina duygularla, düşüncelerle, eylemlerle şekillenmektedir. Birçok insanın merak ettiği bir gelecektir ölüm sonrası. Var mıdır yok mudur? Bu da inançla alakalıdır. İnanmak istemeyeni inandıracak hiçbir delil olmadığı gibi inanan insanı da ondan alıkoyacak bir güç yoktu

Ahiret, kavuşma günüdür inananlar inandıklarına kavuşacakları gibi inkar edenlerde inkar ettikleriyle yüzleşeceklerdir. Bunun için kavuşma günü inanan ve inanmayanlar için ayrı ayrı anlam ifade eder. Birinci grup için kavuşma anı umudun, sevincin, mutluluğun adı olurken ikinci grup için acının, pişmanlığın, hüznün ve feryadın adı olur.

İnanmayan insanların en büyük acılarından birisi sevdikleriyle bir daha görüşemeyeceklerine olan inançlarıdır. Ancak inanç insan için sevdikleriyle bir arada olma umudunu daima canlı tutmalarını sağlamaktadır.

Allah, tüm umutların kaybolduğu zamanlarda yüreğimizde açan bir kardelen çiçeğidir. O, bizim için hep bir umuttur. Ve bir insanın en büyük ölümü, bu umudunu kaybetmesidir.

İnkarın insanların hayatında nasıl bir travmaya neden olduğunu gösteren bir anımı sizinle paylaşmak isterim.

Kitap fuarı günlerinin birinde yanıma orta yaşlarda bir kadın geldi. İmza günündeydim.

“Var mı?” dedi. Kitap fuarında olunca doğal olarak kitapları sorduğunu düşündüm. Kitaplar önümdeydi. 

“Var!” dedim. Orta yaşın duygusallığı her halinden belli oluyordu. Gözlerinde hüzünler uçuşuyordu. İstediği kitaplar değildi. Kitabımın ismi dikkatini çektiği için durmuş ve acısı tazelenmişti. Derdi çok daha büyüktü. Sorusundan anladım.

“Hayır, kitapları sormuyorum. Ahiret, cennet, cehennem var mı?”

Soru şaşırttı beni. Gözlerine baktım.

“Biz Müslümanız varlığına inanıyoruz.” Dedim. Yaşına ve gözlerinde hüzne uymayan bir kelime döküldü dudaklarından.

“Ben inanmıyorum!”

Şaşırmıştım. Benimle tartışmak mı istiyor diye baktım. Ama hayır tartışacak birine benzemiyordu. Gayet sakin bir şekilde;

“Olabilir, nihayetinde inanç bir tercihtir. Nasıl ki hayatımızda yaptığımız her davranışımız bir tercihse bu da bir tercihtir. İnanmayabilirsiniz.” Dedim.

Ama gitmedi. On dakika bekledi. Sonra baktım.

“İnandırmamı mı bekliyorsunuz? Dedim. “Benim buna gücüm yetmez. Hidayet Allah’tandır. Her insan hayata dair tercihlerini kendisi yapar ve bu tercihler geleceğini şekillendirir. İnancımız böyledir.” Dedim.

“İki ay önce eşim vefat etti. Şimdi nerededir, ne yapıyordur? Bir bilmezliğin içindeyim.”

İnsanların hüznünü okumak önemlidir. İnsanlara hitap ederken içinde bulundukları duygu dünyasını dikkate alarak konuşmak gerektiğini çoktan öğrenmiştim. Kadına baktım.

“Eşinizi sever miydiniz?” dedim.

Durdu. Gözleri daldı. Belli ki mazide yaşadıklarını hatırlıyordu.

“Evet hem de çok severdim.”

“Peki eşinizle tekrar birlikte olmayı ister miydiniz?” dedim. Gözleri ışıldadı. Sevgiyle baktı.

“Tabi isterim, isterim tabi ki!” heyecanı her halinden belli oluyordu.

“O zaman inan! İnan ki sevdiğinle tekrar bir arada olmanın alt yapısı hazırlansın. Çünkü inanç insanlara sevdikleriyle yeniden bir arada olma şansı vermektedir.” Dedim. Gülümsedi. Kabirde İlk Gece adlı kitabımdan bir adet aldı. İmzalattı ve gitti.

İnandı mı bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki inancın insanlara sevdikleriyle bir arada olma şansı verdiğini düşünmesi içini ısıtmıştı.

Ahiret, toprağa atılan hayat tohumun sonsuzluk olarak yeniden canlanmasıdır. Ahiret, hayatımızla yazdığımız kitabın hesabını vermek için yeniden diriliştir. Ahiret, bütün alemin tek varisinin Allah olduğu inancının en açık ispatıdır.

Aslında en inançsız insan bile kendisiyle baş başa kaldığında ölümün karanlığında yok olmayı istemediğini kendisine itiraf etmektedir. Çünkü insan ölümün karanlığında yok olmayı istemeyecektir. Ve daha önemlisi yaşadığı, deneyimlediği bir hayatın böyle hiçbir şey olmamış gibi kaybolup gitmesine bir anlam veremeyecektir. 

Bunun için ölüm insanlık tarihi boyunca, filozofları, bilim insanlarını, dinleri hep meşgul etmiştir. Evet ölümden sonraki hayatın varlığıyla ilgili bilimsel bilgiler ortaya koyamayız belki ama vicdan olması gerektiğine inanmak istiyor.

“Resûlüm!) Sen onları pişmanlık ve hasret günü hakkında uyar. Çünkü onlar bir gafletin içine dalmış oldukları halde ve henüz iman etmemişken (bakarsın) iş olup bitmiştir” Meryem/39

Ahiret aynı zamanda hasret günüdür. “Hasret; Elinden kaçırdığına üzülmek ve buna pişman olmak demektir.”[1]

Sahip olabileceğimiz halde bütün zenginliklerin, lüks ve refahın, konforun ve rahatın yok olduğu, acıya, pişmanlığa doyamayacağımız bir zaman dilimidir. O anki pişmanlığın geçmişte yaşadığımız yanlışların, inkarların, günahların acısını dindirmeyeceği bir gündür.

Hani insanın yaptığı yanlışı telafi edeceği bir pişmanlık vardır ve bu pişmanlık geriye dönük hatalarımızı telafi ettirir. Bu durumda insan kaybettiği zamana yansa da sahip olduğu güzellik için yine de mutlu olur.

Yunus peygamberin kavmi bu konuda güzel bir örnektir. İnkardan sonra helak edilmeden imana dönen tek kavim Ninova halkıdır. İşte insanın dünya hayatında kendisine yapılan uyarıları dikkate alarak hatalarını gözden geçirip inançla hayatına yön vermesi durumunda önceki günahları affedilecektir.

Ama bir de Firavunun imanı vardır. O da dünyadayken pişmanlık duymuştu ama pişmanlığı ona fayda vermemişti. Saltanatı, kudreti, orduları,  zenginliği sahip olduğu hiçbir şey onu kurtaramamıştı. 

“Biz, İsrail oğullarını denizden geçirdik. Ama Firavun ve askerleri zulmetmek ve saldırmak üzere onları takip etti. Nihayet (denizde) boğulma haline gelince, (Firavun:) "Gerçekten, İsrail oğullarının inandığı Tanrı'dan başka tanrı olmadığına ben de iman ettim. Ben de Müslümanlardanım!" dedi. Şimdi mi (iman ettin)! Halbuki daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun.” Yunus/90-91

Firavunun pişmanlığını gözlerinizin önüne getirebilirsiniz. Bu dünyadaki pişmanlığı, daha azabı görmeden sahip olduklarının kaybından duyduğu bir hasrettir. Bir de ahiretteki azabımı gördüğü ve takipçileriyle yaptığı tartışma anındaki pişmanlığı çok daha büyüktür.

“Kişinin: Allah'a karşı umursamaz davrandığım ve O’nun mesajını küçümsediğim için bana yazıklar olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim (diyeceği günden sakının)!” Zümer/56

İnsanın hasret duyacağı şeyler ne kadar da çok! Aklını kullanmayan, kalbini Rabbine teslim etmeyen, gelecek hayatı için iyiliklerde bulunmayanlar için hasret duyulacak şeyleri kısaca şöyle sıralayabiliriz.

1-Dünyada sahip olup kaybettiği imkanlar gözlerinin önüne gelip bunların kendisini kurtarmadığında duyacağı hasret. Ne çocukları ne malı ne makamı ne şöhreti ne de peşinden gittiği önderi, lideri onu kurtaramayacaktı.

2-Sahip olabilecekken, ulaşamadığı sonsuz mutluluğa duyulan hasret. Artık gözlerdeki perde kalkmıştır. Hakikat bütün açıklığıyla gözler önündedir. İnananlar cennete umuda, kurtuluşa giderken onlar fokurdayan ateşin çekiciliğiyle baş başa kalmıştır.

3-Alay ettikleri Müslümanların içinde bulunduğu güzellikler kendilerine gösterildiğinde o muhteşem hayata duydukları hasret.

4-Dünyada Allah’ı göz ardı ederek geçirdikleri günlere duydukları hasret. Sura üfürülüp yeniden diriliş gerçekleştiğinde tekrar dünyaya dönme istekleri bu hasretlerinin bir sonucu olacaktır.

Sonuç olarak Allah’ı göz ardı ederek geçirdiğimiz günler, büyük hasretlerde yanacağımız günlere gebe olacaktır.

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR