Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


İslam'ın Sol Yorumu Olabilir mi?-Hasan Hanefi ve Nurettin Topçu Örneği- (Hasan Hanefi Anısına)(*)

Yazarımız Yusuf Yavuzyılmaz'ın "yeni" yazısı...


“Sosyalizm çağımızın şeriatıdır.”

Nurettin Topçu.

İslam’ın sol yorumu geleneksel paradigmanın verileriyle yetişmiş Müslümanların çoğunluğu tarafından garip karşılanabilir. Bu algılama biçimi İslam’ın tarihsel ve sosyolojik olarak sağ muhafazakarlık içinde değerlendirildiği için normal karşılanabilir. Ancak bu genel eğilimin aksine İslam’ın sol yorumu diyebileceğimiz eşitliği ve emeği temel alan çalışmalar tarihsel süreçte yapıla gelmiştir. Mustafa es- Sıbai, Seyyid Kutub, Sultan Galiev, Nurettin Topçu, Ali şeriati, Ebu Zeyd ve Hasan Hanefi gibi aydınlar sol İslamcılar olarak adlandırılabilir. Sol denince çoğu insanın zihnine niçin ateizm ve marxizmin geldiğinin anlaşılabilir tarihi ve sosyolojik sebepleri var. Türk topraklarına giren sol düşüncenin genelde ateist ve materyalistler tarafından savunulduğu ve bunun sonucunda ateizmle sosyalizmi eşitleyen bir kültürel zemin oluşturduğu göz önünde tutulacak olursa, İslam’ın sol yorumunu tartışmak elbette kolay değildir. Nitekim yukarıda adı gecen düşünürler de bu zorlukla baş etmeye çalışmışlardır. Biz İslam’ın sol yorumunu yapmaya çalışan aydınlar arasında Hasan Hanefi ve Nurettin Topçu özelinde konuyu değerlendirmeye çalışacağız.

Niçin İslami sol sorusu bu noktada sorulması gereken bir sorudur. Daha doğrusu hangi saikler Müslümanları bu tip bir arayışa itmiştir? İslam’ın sağ siyaset teorisi içinde anılması ne kadar gerçekçidir? Bu sorulara gerçekçi cevaplar verebilmek için sol ve sağ siyasetin temel parametrelerini yeniden tartışmak gerekir.

Ömer Çelik’in de dediği gibi “Sağ siyaset, eşitsizliklerin sabitlenmesine dayanan bir siyasal dil kullanır. Sol siyaset, ‘eşitsizliklerin giderilmesine yaslanan’ bir siyasal dili istihdam eder. İslam felsefesi ciddi bir siyaset felsefesi üretiminden yoksun olduğu için, teolojik düzeyde talepkar olduğu ‘adalet’ ‘özgürlük’ ve ‘meşruiyet’ kavramlarını pratikleştirme yeteneğinden yoksundur; bu yönde bir siyasallaşma üretememektedir. Sebep, sağ siyasal eklenme mimarisi içinde var olmaya çalışmasıdır. Buna karşı yükselen muhalefet ise, sol dilin geometrisini kavramadan, sol sembol ve kavramlara yönelmiş ve sürdürülebilir bir siyasallaşma üretememiştir. Her iki durumdan kaçınma çabası ise dışılıktan öteye geçememiştir. İslam dünyasının verili yaşam koşulları ise, ‘adalet’, ‘özgürlük’ ve ‘meşruiyet’i ekmekten bile daha önemli hale gelmiştir. Bu durumda, İslam dünyasındaki entelijensiya, ‘sol siyasal dil’in geometrisi üzerinde daha çok kafa yorması zorunludur.”(Ömer Çelik, İslamiyat cilt:5,sayı:2)

Hiç şüphesiz İslami sol tanımlamasını kullanan düşünürlerin, sol tabirinden ateizmi temel alan bir siyasal ideolojiyi anlamadıkları açıktır. İslam düşünürleri sol denilince fakirlerin, yoksulların, ezilenlerin daha açık bir deyimle mustazafların hakkını savunan bir siyasal ideolojiyi anlıyorlar. İslam’da sol düşüncenin izlenebileceği ve değerlendirilebileceği çalışmaların başında Seyyid Kutub’un “İslam –Kapitalizm Çatışması” ve İslam’da Sosyal Adalet” adlı eserleri ile özellikle Mustafa Sıbai’nin “İslam Sosyalizmi” adlı kitabı gelmektedir. Bu kitapların yayınlanması ile birlikte İslam ve sosyalizm ekseninde yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Uzun süre Nurettin Topçu’nun çıkardığı ve temel görüşlerini açıkladığı “Hareket” dergisinde makaleleri yayınlanan Hüseyin Hatemi’nin “İslam Açısından Sosyalizm” adlı eseri bu tartışmaları enime boyuna incelemektedir.

İslami sol deyiminin altını en çok doldurmaya çalışan aydınların başında Mısırlı alim Hasan Hanefi gelmektedir. Sağ ve solu sadece ideolojik bir söylem olarak değil, günlük yaşama etki eden iki davranış biçimi olarak değerlendirir. Hanefi’ye göre İslami sol kavramı, C.Afgani, M.Abduh ve Reşid Rıza’nın çalışmaları ile belirginleşmeye başlamıştır. “Hanefi’ye göre ‘İslami sol’ proje, Doğu’dan ve Batı’dan, Marksizmden ve liberalizmden, Şia ve Haricilikten uzak; ümmetin içinde bulunduğu gerçekleri ifade eden, fikri, ictimai, medeni ve siyasi bir söylemdir. Kökü, Kitap ve Sünnet’e uzanır ve sadece ümmetin maslahatını arar.”(Hanefi’den aktaran İlhami Güler, İslamiyat cilt:5 sayı:2)

Hanefi sol İslamcılığı Marksist ideolojiden özenle ayırır. Ona göre sol İslamcılığın “amacı, işgal altındaki toprakların bağımsızlık kazanması, toplumsal özgürlük, ictimai adalet, toplumsal birlik, kalkınma, geriliğin ortadan kaldırılması, Müslüman ve Arap kimliğinin korunması(Batılılaşmayı önleme) ve sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesidir.”(Hanefi’den aktaran İlhami Güler, İslamiyat, çilt:5,sayı:2)

Hasan Hanefi sol İslamcılık veya İslam’ın sol yorumunu yaparken İslam ve solu eklektik bir çabayla bir araya getirmeye çalışmıyor. O batı kültürünü değerlendirirken oluşan Batıyı toptan kabul etme ve Batıyı toptan reddetme anlayışlarını eleştiriyor. Hanefi kendi düşüncesini bunların dışında üçüncü bir yol olarak tanımlıyor. “ Üçüncü tavır ise Hanefi’nin kendi tavrıdır. Hanefi bu tavra ‘asla bağlı kalarak çağdaşlaşma’ demektedir. Çağdaşlaşma ve asla bağlılık birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Çünkü ikisi birlikte düşünce ile gerçekliğin birbirine bağlılığını ifade eder. Asalet, tarih alanına düşünce; çağdaşlaşma ise, yaşama tarzı düzeyinde gerçekliktir. Asla bağlılık, düşüncenin esası; çağdaşlaşma ise gerçekliğe karşı duyarlı olmaktır. Asla bağlılık ve çağdaşlaşma, yenilenme mantığının iki problematiğidir. Asla bağlılık, düşüncenin gerçeğe dönüştürülmesi ise; çağdaşlaşma, gerçeği düşünceye dönüştürmektir.”(İlhami Güler, Politik Teoloji Yazıları, Ankara Okulu yayınları)

Hasan Hanefi, İslam tarihini ve geçirdiği değişimleri dikkate alarak sağ ve solun temel parametrelerini şöyle belirlemektedir:

“a)“Nasıl bilebilirim?” sorusunun karşısında, imanı; bilginin vesilesi yapan yaklaşım sağ; düşünceyi imanın önüne alan yaklaşım soldur.

b)“Neyi bilebilirim?” sorusunun karşısında, varlığı; yaratılmış, mümkün, değişken görüp alemin fani olduğuna inanan görüş sağ; alemi baki ve müstakar olarak gören görüş soldur.

c)Kadim sıfatlarıyla birlikte varlıktan ayrı bir Tanrı’nın olduğunu kabul eden görüş sağ; sıfatları asli kaynağı olan insana geri veren görüş soldur.

  1. d) Ezeli takdiri benimseyen ve insan fiillerini kendine isnat etmeyen görüş (Eşarilik ve kesb nazariyesi) sağ; insanı özgür kabul eden ve fiilini kendine isnat eden görüş(Mutezile) soldur.
  2. e) Nakli esas alan görüş (ehlü’l- hadis) sağ; aklı esas alan görüş ( ehlu’r- rey) soldur.
  3. f) Hayrı ve şerri Allah’a nispet eden (kaderci) görüş sağ; hayrı ve şerri insana ve topluma nispet eden görüş soldur.

g)Nübüvveti insanın kurtuluşu için zorunlu olarak kabul eden görüş sağ; harici yardımı zorunlu görmeyen görüş soldur.

  1. h) Ahireti gerçek olarak kabul eden görüş sağ; onu insanlığın yeryüzündeki geleceği olarak te’vil eden görüş soldur.

j)Ameli imandan ayıran görüş sağ; ayırmayan görüş soldur.

  1. k) İmameti (siyaseti) dinin aslından görmeyen görüş (Ehl-i Sünnet) sağ; imameti dinin aslından gören görüş (Şia, Haricilik,Mutezile)soldur.
  2. l) Hanefiliğin kazuistik (farazi) fıkhı sağ; Malikiliğin realiteyi dikkate alan fıkhı, Şatibi’nin ‘Mekasıd’kuramı ve İbn Haldun’un tarih felsefesi soldur.
  3. m) Farabi ve İbn Sina’nın işraki felsefesi sağ; İbn Rüşd’ün aklı temel alan yöntemi soldur.
  4. o) Hz. Osman’ın ırk ve sınıf temeline dayanan politik yorumu sağ; Ebu Zer el-Gıfari’nin toplumcu ve eşitlikçi görüşü soldur.( Hanefi’den aktaran İlhami Güler, İslamiyat cilt:5 sayı:2)

Hasan Hanefi geliştirdiği İslam anlayışını geleneksel anlayış olarak tanımladığı “teoloji merkezli” bir anlayış yerine “antropoloji merkezli” bir anlayışa dayandırmak ister. “Kur’an, Allah’ın sözü olan bir vahiy olmakla birlikte esas itibarıyla konusu ‘insan’dır. Kur’an’ın Allah’tan bahsettiği yerlerde bile esas konu yine insandır. Şu halde Kur’an’dan çıkarılacak bir ilim Allah’a yoğunlaşan bir ‘teoloji’ değil, insana yoğunlaşan ‘antropoloji’ olmak durumundadır.”(İhsan Eliaçık, İslamın yenilikçileri, Söylem yayınları, III.cilt) Ayrıca Hanefi teolojiyi sağ, antropolojiyi ise sol olarak değerlendirmektedir.

Hanefi’ye göre Müslümanlar dünyayı terk edip, karşılaştıkları hiçbir aktüel sorunu çözemeyen metafizikle iştigal etmişlerdir. Bu uğraş onları akıl ve deneyin yol göstericiliğinden uzaklaştırmış, yaşadıkları dünyaya yabancılaştırılmıştır. Metafizikle uğraşan ve bu dünyayı dışlayan dini anlayışın terk edilerek, Müslümanların sorunlarını çözmeyi amaçlayan yeni bir dini söylem geliştirilmelidir. Hasan Hanefi’nin temel amacı sol ideolojiyi kullanarak İslam’ı yeniden yorumlama ve Arap dünyasını geri bırakan anlayışın tevil edilerek terk edilmesidir.

Nurettin Topçu ülkemizde İslam sosyalizmini temel alan görüşleriyle, sol İslamcılık üzerine fikir yürüten ender düşünürlerden biridir. İslam’ın genel olarak sağ ideoloji tarafından ifade edildiği, solun genel olarak İslam’a mesafeli durduğu ve sağ- sol çatışmasının yoğun olduğu dönemlerde Topçu’nun görüşleri uzun süre dar bir çevrede etkili olmuştur. Son dönemlerde başlayan İslami sol tartışmaları gözleri yeniden Nurettin Topçu’nun çalışmalarına yönlendirmiştir. Topçu’nun İslam ve sosyalizmle ilgili görüşleri “Ahlak Nizamı’ adlı eserinde incelenmiştir. “Topçu’nun ‘Müslüman Anadolu Soyyalizmi’nin genel esasları, komünizmin ve kapitalizmin dışında, ahlaki esas olarak, sosyal adalet, milliyetçilik ve maneviyatçılığa dayanmaktadır.”(Erkan Perşembe, İslamiyat, cilt:5,sayı:2) Topçu’yu tıpkı Hanefi gibi bu düşünceye iten asıl neden ülkesinin ve islam dünyasının içinde bulunduğu sorunlar ve bu sorunların ruhçu bir sosyalizm ile çözüleceğine duyduğu inançtır. “ruhçu bir sosyalist düzene muhtaç oluşumuzun sebepleri; işsizlik, haksızlık ve bunların hepsinin önünde, bizi eğilmeye mahkum eden kudretsizliktir; bunların yanında, bizleri herhangi bir yönde kurtuluşa götürebilecek otoritenin yokluğudur.” (Topçu’dan aktaran Erkan Perşembe agm)

Türkiye’nin içine düştüğü bunalımdan çıkması için ruhçu bir sosyalizmi öneren Nurettin Topçu “Ne İçin Sosyalizm” adlı makalesinde, yaptığı öneriyi gerekçelerini göstererek temellendirmeye çalışmaktadır.

“Otuz milyonluk bir milletin emeğinin, kırk bin yahudinin midesine esaretten kurtarılması için.

Bin yıllık Müslüman- Türk kültürünün, batılı uşaklarının okullarının eşiğinde kurban edilmekten kurtarılması için.

Havasında hep yabancı ideolojilerin kaynaştığı fikirsiz, davasız, vicdansız üniversitelerden vatanı kurtarıp millet üniversitelerini kurmak için.

Komünizm ve masonluk gibi yabancı ideolojilerden müslüman Türk’ün ruhunu korumak için.

Milleti cahil şeyhlerin soyguncu gayretlerinden, millet radyosunu da bizzat vatan içinde esaretten kurtarılması için.

Her türlü hokkabazlığı yapan basına dava ve mesuliyet bağışlamak, onu ciddi bir müessese haline getirmek için.

Partici ve politik adamların sefil ihtiraslarına son vermek ve halkı ağaların patronların, istismarcı sınıfların elinden kurtarmak için.

Hayatı kumar bahşişi olmaktan çıkarıp aklın ve ahlakın idaresine sokmak için.

Her türlü piyangonun ahlaki ve iktisadi bir bela olduğunu öğreterek ortadan kaldırmak için.

İş hayatında lüzumsuz bir çok makamı ve sayıları çok sayıda olan parazitleri ortadan kaldırmak için.

Batının yaşantısına hayran, vicdansız milyonerlerin ağırlığından insanları kurtarmak için.

Halkı aç gözlü hekimlerin ihtiraslarından, yoksulları hastane kapılarında sürünmekten kurtarmak için.

Köylü ile şehirlinin dertleriyle kalplerini birleştirmek ve İnsanı ruhsuz yaşamaktan kurtarmak için.

Küçük ticaret erbabını kurtararak ona haklı ve huzurlu bir kazanç sağlamak için.

İş hayatını her türlü dalavereden kurtararak adalete dayalı bir düzen kurmak ve ticaret hayatını Yahudilerin elinden kurtarmak için.

Sokaklarda işsiz dolaşan gençliğe iş sahası bulmak, gayesiz ve emelsiz gençliği ruhi ve ahlaki gayelerin hizmetine sokmak için.

Türk vatanında yalnızca Türk kültürünü hakim kılmak için.

Maddenin ve ruhun bütün değerleriyle bütün iktidarı doğrudan doğruya millete mal edecek koruyucu ve güdücü, iktidar sahibi bir devlet iradesiyle ruhları canlandırmak için.

İkbal hırsıyla yanıp da yoksulların göremeyen kör gönüllerin gafletinden halkı uyandırmak ve hakkı çiğnenen fakirlerin affını gerçekleştirmek için.

Nihayet her varlığı kendi nefsi için tasarlayan kemirici egoizmden ruhları kurtararak onları da Allah’a ulaştıracak merhameti canlandırmak için. ruhçu bir sosyalizm kurmak gerekmektedir.”(Nurettin Topçu, Ahlak Nizamı, Dergah yayınları, 170-174 özetlenerek)

Ancak şurası bir gerçektir ki, sosyalizmi kurmak, sosyalizme karşı çıkan kuvvetler bulunduğundan kolay değildir. Zira ruhçu bir sosyalist düzenin kurulması, haktan ve adaletten beslenmeyen insanları rahatsız edecektir. Topçu’ya göre sosyalizm Türk toplumunda yanlış değerlendirildiği için ona karşı düşmanlık beslenmektedir. Sosyalizmi yanlış değerlendirilmesinin nedenleri şunlardır:

“1)Sermaye sahiplerinin, servetlerine sıkı sıkıya sarılmaları ve sosyalist çevrelerin çalışanların haklarını korumaları nedeniyle zengin çevrelerden gelen düşmanlık;

2) Şehir, köy ve Yahudi ağaların sömürücü düzeninin sarsılmaması yönünde sosyalizme gösterdikleri düşmanlık;

3) İslamı kalkan yaparak camii kapılarında dini yayınlar ticaretine, hac yollarından mevlüthanlığa kadar dini servet biriktirme yolu olarak kullananların sosyalizme karşı gösterdikleri düşmanlık;

4) Ülkemizdeki sözde düşünürlerin sefalet çekenlerden uzak yaşamları nedeniyle sosyalizme karşı oluşları ve liberal iktisatçı yazarların sosyalizme gösterdikleri düşmanlık;

5) Menfi propaganda nedeniyle sosyalizmin halk ve okuyanlar arasında komünizm ve anarşizmle bir tutulmasından kaynaklanan düşmanlık;

6) Yahudi sermayesinin sosyalizme karşı yürüttüğü düşmanlık;

7)Fakirlerin zenginlerin malına imrenerek bakmaları ve bir gün zengin olacakları hayal etmeleri nedeniyle sosyalizme duydukları düşmanlık;

8) Sosyalizmle komünizmin cahil halk tarafından aynı şekilde algılanmasının yol açtığı düşmanlık;

9) Bizdeki İslam kültürüne bağlı zümrelerin İslamı yüzeysel ve ters anlamaları noktasında sosyalizme beslenen düşmanlık”(Türkiye’de Siyasal Fikir Hareketleri, H.Bayram Kaçmazoğlu, Birey yayıncılık)

Sosyalizme karşı çıkan kuvvetleri sıralayan Topçu, kendi tanımıyla sosyalizmi İslam’ın ta kendisi olarak değerlendirir. Topçu’nun savunduğu “Hareket” ekolüne göre Türkiye’nin kurtuluşu liberal ekonomi ve demokraside değil, devletçilik ve sosyalizmle beslenen İslam’dadır. Orhan Türkdoğan, “Ziya Gökalp Sosyolojisinde Bazı Kavramların Değerlendirilmesi” adlı esrinde, Nurettin Topçu’nun kaynağını Kur’an’dan alan sosyalizm anlayışının temel ilkelerini şöyle sıralar:

“1)Mülkiyet hakkı boş bırakılamaz.

2) Devlet herkese iş vermek, iş yaratmakla görevlidir.

3) Dış ticaret devletleştirilmelidir.

4) Devlet İktisadi istismarı, siyasi ve dini istismarla birlikte ortadan kaldırmalıdır.

5) Bankalar ve sigortalar devletleştirilmelidir.”

Topçu devletin kapitalist iş adamları ve Yahudi sermayedarlar, milletin de özünü kaybetmiş İslami anlayışlarla işgal edildiğini savunur. Topçu’ya göre devleti ve milleti zalimlerin elinden kurtaracak tek güç otoriter milliyetçi sosyalizmdir. Demokratik yönetim biçimlerini eleştiren Topçu, devamlı eleştirel değerlendirdiği demokrasinin karşısına İslam ve devletçilikle kaynaşmış sosyalizmi koyar.

Sosyalizm-İslam tartışmalarında en büyük zorluk, sosyalizmin felsefi anlamda materyalist bir arka plana dayanmasıdır. Bu durumda akıl üstü bir kaynak olan vahiyle temellendirilen İslam düşüncesi ile sosyalizm arasında epistemolojik anlamda derin bir çelişki vardır. Ancak söz konusu düşünürlerin sosyalizmi bir bilgi ve tutum olarak İslam’ın karşısına koymadığını belirtmek gerekir. Topçu‘ya göre “sosyalizm, çiğnenmesi halinde Allah’ın da affetmeyeceğini bildirdiği kul hakkının müdafaasıdır.”(Nurettin Topçu, İsyan Ahlakı, Dergah yayınları) Topçu sosyalizmi, İslam’ın ta kendisi, milleti kurtaracak tek yol, milliyetçiliğin zorunlu olarak dayanması gereken bir ideoloji olarak görür. “Ahlak Nizamı” adlı eserinde parayı, insanı nefsine esir eden cehennemi kuvvetlerin en belalısı olarak değerlendiren Topçunun asıl hedefi kapitalist üretim biçimi ve ondan türeyen konformizmdir.

Ulaştıkları sonuçlar tartışmaya açık olsa da her iki düşünürün yenilik arayışı önemsenmelidir. Vardıkları sonuçlar elbette tartışmaya açıktır. Özellikle Hasan Hanefi’nin antropolojik bir yaklaşım oluşturabilmek için İslam inancının sınırlarını zorladığı görülecektir. Aynı şekilde Nurettin Topçu’nun sosyalizmi bilinen anlamının dışına taşıyarak İslam’la uzlaştırma çabası fazlasıyla problemlidir. Ancak İslam dünyasının içinde bulunduğu olumsuz durumdan kurtarmak için samimi bir çaba içinde olduklarına kuşku yoktur. Yeni fikirler, düşünceler, teoriler alışılmış olanın dışında epistemolojik, etik ve ontolojik bir referans oluşturmaya çalıştıkları için, geleneksel kalıplar içinde düşünmeye alışmış kimseler için sarsıcı olabilirler.

___________________

(*)EDİTÖRDEN… Tarih sahnesine çıktığı günden bugüne sosyalizmin seküler bir ideoloji olarak İslam’dnn, İslami hareketlerden ve özellikle de İslamcılıktan etkilendiği gerçeği göz ardı edilemez.

Sosyalizmin özellikle de İslam ülkelerinde Müslüman çoğunluğa kabul ettirilmesi için, ondan bir takım görüşler alma, bu görüşleri kendine uygun hale getirme ameliyesine bakıldığında, onun İslam’dan etkilendiği söylenebilir.

Bu etkileşim döneminde Müslüman cenahtan sosyalizme meyledenlerde oldu. Bununla birlikte Müslüman coğrafyada yanlışa karşı mücadele ederken sosyalizme sarılan birçok aydın, entelektüelin İslam’la müşerref oldukları söz konusu idi.Ör. Muhammed Abit Cabiri.

Türkiye’de 12 Eylül sonrası az sayıda da olsa sosyalist cenahtan Müslümanlaşanlar oldu. Ör. İsmet Özel.

Bu trend 12 Eylülü takip eden süreçte, özellikle de doksanlarda artarak devam etti. Sol,sosyalist cenahtan birçok kişi ve yapının İslamcı kişi ve yapılarla mücadele ve eylem birliktelikleri oldu. Bu ilişki bir süre sonra birçok laik baskı grubunun etkisiyle peyderpey kesildiği görüldü. Özellikle de Suriye hadisesi,solun, sosyalist hareket ve şahısların büyük bölümünün Esed’en yana tavır almaları sonucu bıçak gibi kesildiği de bilinmektedir. Bir de AK Parti iktidarının ilk dönemlerdeki başarılı çalışmaları bu cenahı adeta “bize parsadan bir pay kalmadı” telaşına düşürdü. Bu da ayrı bir farklılaşma durumu idi.

Buraya kadarki özet, genelde yeniden Müslümanlaşma ve İslamcı düşünceye sahip olma durumuna e İran devriminin etkisi ile buna tevhidi uyanış olarak okunabilir. Bu okuyuş, “insana iyi görünse de batıl olan tüm ideolojileri kapsamakta idi.

Yazarın söz konusu ettiği Hasan Hanefi örneği, birçok yanlışa rağmen işi anlama açısından ele alınabilirdi. Gerçi, onun yazıda maddeler halinde sıralanan birçok görüşü, hakikati ortaya koymada yeterli olmadığı gibi, temelden yanlışları da içermektedir.

Nurettin Topçu’ya gelince, topçu bu düşünceleri yüksek tahsilini yaptığı Fransa’da dönemin havasına uyarak elde etmiş,ve bir “iyi niyetle” Türkiye toplumuna uyarlamaya çalışmıştır. Topçu’nun da konu ile ilgili birçok yanlış görüşü de var.

Topçu kapitalizme karşı, ama bu karşılığı sosyalizmle temellendirme çabaları İslam inancı açısından salt bir sıkıntıya yol açmayacak olsa da, Müslümanın kendini ortaya koyma ve tanımlamada kendine özgü görüşleri ve kavramları kullanması daha iyi ve daha şık olurdu.

Batının ürettiği ideolojik yanlışlara karşı, sözde bize uygun düşen bazı batı temelli kavramları kullanmamız, zamanla bizleri başka mecralara sürükleyebilir. Bu tehlikeyi göz ardı etmemek gerek.

Kavramlarımız ve literetürümüz de kendimize, özümüze, inancımıza uygun olmalı,taklit kokmamalı…

Kısmet olursa, yukarıdaki yazıdan hareketle bir yazı yazmayı kendimize görev biliyoruz.

Bir de bu açıklamamızı, Haber Duruş’un makul olan her düşünceye açık olduğunu, ama değerli okuyucularımıza “Müslümana ne sunarsan yutar” algısının oluşmasını izale etmek için yaptığımızı da belirtmek isteriz ki, maksat hasıl olsun, düşünceler yine makul eleştirilere açık olsun…

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR