Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


İslamcılık Üzerine Gözlemler (2)

Türkiye´deki sol-sosyalist hareketlerin temel özelliği toplumla sağlıklı iletişim kuracak dilden mahrum olmaları idi. Bugün benzer durum Anti -Kapitalist Müslümanlarda da yaşanmaktadır.


Doğası gereği bilgiye açık olan İslam´ın modern bilgiden soyutlanarak gettolaşması mümkün değildir. Ancak İslam´la modern siyasal akımlar arasında kurulan sentezleme modelleri çok sorunlu bir duruşa işaret etmektedir. Sosyalist İslam, Liberal İslam anlayışları İslam´la modernliği uzlaştırma çabaları olarak tanımlamak gerekir; daha açıkçası bu çabalarla İslam, liberalizm ve sosyalizme tercüme edilmek istenmektedir. Böylece İslam´ın kendi özgü kavramları giderek silikleşmekte sosyalizm ve liberalizm kavramları başat hale gelmektedir. Öyle ki, İslamcılığın bazı varyantlarında öte dünya inancı giderek belirsizleşmekte, İslam süratle dünyevileşmektedir. Bu çabaların nasıl bir süreç izleyeceği, nereye evrileceği ve toplumda ne tür bir karşılık bulacağı İslam düşüncesi açısından merak konusudur.

İslami hareketlerin önemli bir bölümü geleneksel olan ve modern olan arasındaki etkileşimde açmaza düşmektedir. İslamcı akımlar bir yandan geleneksel ulema ve dini anlayışı, dünya ile ilgisiz, öte dünyacı din söylemi üretmekle eleştirmekte, öte yandan tam tersine öte dünyayı ve ibadetleri önemsemeyen bunun yerine liberal veya sol değerleri öne çıkaran bir çizgiye savrulmaktadır.

İslamcı akımların önemli bir açmazı da, kültürel olan karşısında gösterdikleri tavırdır. Hem kültürel İslam´ı kabul edilebilir bir düzlemde anlamak, hem de ondan üreyen siyasal eğilimleri suçlamak anlaşılabilir bir çelişki değildir. İşte Ak Parti tam da o kültürel Müslümanlar tarafından geniş ölçüde desteklenen bir siyasal harekettir.

Türkiye´deki sol-sosyalist hareketlerin temel özelliği toplumla sağlıklı iletişim kuracak dilden mahrum olmaları idi. Bugün benzer durum Anti -Kapitalist Müslümanlarda da yaşanmaktadır. Toplumun marjinal kesimleriyle kurulan ittifaklar ne sağlıklıdır ne de sonuç üretmeye adaydır. Bu hareketin nereye evrileceği merak konusudur.

Anti-Kapitalist Müslümanlardan cemaatlere kadar bütün hareketler İslamcı hareketler içinde değerlendirilebilir. İslamcı hareketlerin bir bölümünün kendini dışarı taşıyarak diğerlerini İslam´a zarar veriyormuş gibi hareket etmeleri sadece inandırıcı olmaktan uzak değil, aynı zamanda gerçek de değildir. Kendi dışındaki İslami hareketleri İslam´a zarar veriyorlar diye yorumlamak, kendine yer açmaktan başka bir anlam taşımaz. 

İslamcılığı sadece iktidar arayışında bulunan ideolojilere indirgeyip o noktadan eleştiri yapmak ise başlı başına sorundur. Ak partiyi bu noktada eleştirmek tutarlı değildir. Zira o yola çıkarken zaten böyle bir iddiası olmadığını söyleyerek çıktı. Ak Parti´yi diri tutan, yıllardır bazı konularda mağdur olan dindarların önünü açması ve onların dertlerini sahiplenmesi idi. 

Öyle görülüyor ki, İslami kökenden gelen ve bütün hatalarına karşın halkla başarılı bir diyalog kurmuş olan bu siyasal hareketin karşındaki çaresizlik ve kıskançlık sadece Ulusalcı-Kemalistleri değil, anti-kapitalist Müslümanları da etkiledi. Anti-Kapitalist Müslümanların kendilerini muhalif olarak adlandırıp yalnızca bunun üzerinden değerlendirmeleri, sadece muhalif olanın adil olduğu sonucuna götürür ki, bu son derece sağlıksız bir anlayıştır.

Bu noktada Anti-Kapitalist Müslümanların siyasal partilerden hangisini desteklediği de merak konusu olmaya devam etmektedir. Bu noktada Türkiye´nin toplumsal dönüşümüne büyük katkı yapan ve vesayet rejimi kurumlarını önemli ölçüde işlevsizleştiren Ak Parti´ye eleştirel yaklaşıp, demokrasi ve hukuk devleti anlayışında onunla kıyaslanmayacak kadar geride olan, sol-sosyalist kesimlere yaklaşmak tutarsız ve bir o kadar da ilkesiz bir siyasal tavırdır.

İslamcı hareketlerin oluşumunda İsrail ?Yahudi değerlendirmelerinin özel bir yeri olduğu muhakkaktır. Bu anlamda İslamcılığın geniş ölçüde İsrail devletinin politikalarına karşı oluşan Yahudi karşıtlığından beslendiğine kuşku yok. Karşıtlığın Batı dünyasında söz konusu olan anti-semitizmle bir ilgisi yoktur. Karşıtlık hem Kur´an´da Yahudilerin Müslümanlara karşı şedit düşmanlığından, hem Kudüs´ün Yahudilerin işgali altında olmasından, hem de Yahudi örgütlerinin diğer ülkelerde gizli örgütlenmeler yoluyla iktidar üzerinde belirleyici ve denetleyici rol oynadığından dolayıdır.

İslamcı hareketlerin bir bölümünün servet karşısındaki neredeyse inkara varan tutumları da bir diğer sorunlu alandır. İslam´ın en yüksek felsefe ve ilim geleneği oluşturduğu dönem zenginleşmenin olduğu dönemdir. Zenginleşmenin kendisi sorun alanı olarak görülemez. Servetin belli ellerde toplanması sorun olarak algılanmalı. Zenginliğin, maddi refahın olmadığı yerde sanat, bilim ve felsefenin üremesi mümkün değildir. Sosyal adaleti sağlama çabalarının servet düşmanlığına dönüştürülmesi sorunlu bir anlayıştır. Bugün genel çerçevesini kapitalizmin çizdiği ve insan nefsini kabartan bir dünyanın içinde yaşamak ve buna koşut olarak bu fikriyata muhalefet etmeye çalışmanın zorluğunu ve çelişkisini yaşamaktadır İslamcı akımlar ve genel olarak Müslümanlar. Sınırları ve ilişkileri başkaları tarafından belirlenmiş bir dünyada, belirleyici olan güç sahiplerine karşı mücadele etmek zor ama neden olmasın, Yusuf, Mısır Firavununun sarayında yetişmişti. Her toplum içinde zulme karşı mutlaka bir adalet damarı da bulunur. İnsanın nefsine hitap eden kapitalizme direnmek zor, Ama Allah varsa imkân da vardır. İnsan servet ilişkisini serbest bırakmak da, yok etmekte İslami bir tutum değildir. İslam cinsellik, yemek, para kazanma gibi istekleri yok saymaz, tümden reddetmez; elde edilmesi için kurallar koyar ve bir meşruiyet sınırı çizer.

İslamcılığın önemli sorunlarından biri de diğer İslamcı gruplarla olan sorunlu ilişkileridir. Guruplar arasındaki ideolojik farklılıklar ve bunun sonucunda oluşan çatışmalar, aynı dinin itikadı sınırlarını zorlayacak eleştirilere yol açmaktadır. Unutmamak gerekir ki, Müslümanların ötekisi asla diğer Müslüman gruplar değildir. Çünkü İslam her farklı coğrafyada farklı kimliklere bürünür. İslam´ın ötekisi küfür ve kafirler de değildir, zulümdür.

Cemaatler diğer cemaatlere, İslamcılar diğer İslamcılara, Müslümanlar kendisi gibi düşünmeyen diğer Müslümanlara karşı anlaşma zemini bulamıyorsa, bu inancın Müslüman olmayan ötekine karşı ne cazibesi olacak? 

İslam da asıl olan tevhittir ama şu an bir şirk yaşanıyor cemaatler ve gruplar arasında. Bu İslam kardeşliğini tehdit eden en önemli sorunlardan biridir. Şunu kesinlikle unutmamak gerekir, dostluğu, kardeşliği, iyiliği, adaleti, kendi dostlarımız, mahallemiz, ailemiz, ülkemiz içinde oluşturamazsak büyük öğretiler peşinde koşmanın anlamı kalmıyor. İslam inancı oturup entelektüel geyik yapacağımız bir felsefe değil, yaşandıkça anlam kazanan bir praksistir.

İslamcılığa yöneltilen eleştirilerin önemli bir kısmı, İslamcılığı bir dönem uygulamasını baz alınarak yapılmaktadır. Oysa bu tutum sosyolojik olarak doğru değildir. İslam doğası gereği insan aklının ürettiği bir modelleme olduğu için doğası gereği hatalı, tarihsel ve yanılgıya açıktır. O zaman hangi dönemde, kim tarafından üretilen İslamcı anlayış temel alınarak değerlendirme yapılacaktır? Toplumlar canlı organizmalar olduğu için bir dönemde üretilen model, toplumsal koşulların değiştiği diğer bir dönem için yetersiz kalacaktır. C. Afgani İslam milletlerinin bağımsız devletler kurarak kurtulacağını savunurken, M. Abduh siyasal mücadeleden çok eğitim seferberliğini başlatmanın daha uygun olacağını savunuyor. Cabiri liberal demokrasiyi savunurken laikliğe soğuk bakmaktadır. Gannuşi, demokrasi tecrübesinin yeni imkanlar sunduğunu savunurken, M. Kutub demokrasiyi eleştiriyordu. Ali Şeriati modernizmle uzlaşmanın dinin sonu olacağını söylerken, Fazlurrahman "İslam ve Çağdaşlık" adlı eserinde modernleşememiş İslam´ın öleceğini iddia eder. Benzer şekilde Medine Vesikası etrafında oluşan tartışmalar da dönemin siyasal şartlarıyla yakından ilgilidir. Ali Bulaç´ın gündeme taşıdığı Medine Vesikası/Çok Hukuklu Toplum Projesi tartışmaları ve bunu takip eden müzakereci siyaset ve katılım açılımları birbirinden farklı dini ve etnik toplulukların barış içinde bir arada nasıl yaşayabilecekleri sorusuna cevap araması, çok kültürlülük ve çoğulculuk tartışmalarına verilen İslami bir cevaptı. Tüm bu tartışmalar İslamcılığın tarihin bir döneminde modellenmiş, tamamlanmış bir proje değil, değişime ve dönüşüme açık esnek bir arayışın adı olduğunu göstermektedir.

İslamcılık aynı dönemde farklılık gösterdiği gibi zaman içinde de farklılıklar gösterir. Pakistan´da aynı dönemlerde yaşayan Mevdudi ve Fazlurrahman birbirini şiddetle eleştirilerdi. Mısır, Türkiye, İran tecrübeleri de doğası gereği farklı olacaktır. Temel yanılgı bir ülkenin siyasal tecrübesini bütün ülkeler için geçerli bir örnek olarak modellemektir.

İslamcılığın iflas ettiği tezinin bir dayanak noktası da 1990´lı yıllardan itibaren yoğunlaşan İslam´ın diğer ideolojilerle eklemleme veya sentezleme çabalarının yarattığı sonuçla ilgilidir. Sol İslam, sosyalist İslam, liberal İslam, demokratik İslam ve anti-kapitalist Müslümanlar da böyledir. Çelişik olan bazı İslami grupların ?İslamcılık öldü? söylemiyle başlattıkları bu hareketlerin O. Roy gibi İslam araştırmacıları tarafından İslamcıların ölümüne referans gösterilmesi.

İslamcılık Değerlendirilirken Göz Önünde Tutulacak İlkeler.

1- Uzun bir süre İslamcılık muhafazakâr-milliyetçi ideolojilerle iç içe girmesinden kaynaklanan fiili durum.

2- İslamcılığın içinde yaşadığı toplumun tarihi, kültürü ve geleneksel dini anlayışlara yönelttiği eleştiriler.

3- Bu yaslandığı klasik tarih ve din anlayışıyla hesaplaşan bir ideolojinin kendi tarihi ve toplumuyla buluşma arayışlarının yarattığı gerginlik.

4- İslamcılığın Halifeliğin kaldırılma sürecinde bir yenilgi ideolojisi olarak ortaya çıkması ve bunun yarattığı psikolojik çöküntü.

5- Uzun süre Müslümanların güncel sorunlara yoğunlaşamamasının getirdiği toplumsal sorunlardan uzaklaşma tavrı.

6- İslamcılık akımının başlangıçta güçten düşerek sömürgeleştirilen İslam ülkelerini sömürge durumundan kurtarmak isteyen bir yenilgi dönemi ideolojisi olmasının yarattığı travma.

7- Yerli Batıcı elitlerin İslam üzerine uyguladığı baskı.

8- Kürt eksenindeki İslamcılık tartışmaları giderek yüzeyselleşmesi ve entelektüel derinlikten giderek uzaklaşması.

İslamcılığın öldüğü tartışmaları aslında tanımlanan bir tür İslamcılığın başarısızlığı üzerine kurgulanan bir tez olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak İslamcılık bir taraftan son derece esnek ve üretken, diğer yandan dayandığı din var olmaya devam ettiği için kendini yenilemek özelliğine sahiptir. Bundan dolayı İslamcılığın öldüğü iddiası son derece acele, ideolojik bir genellemedir. Öyle ki, İslamcılığın öldüğünü emek sermaye ve iktidar ilişkileri üzerinden analiz eden İhsan Eliaçık da bir başka İslamcılık türünü dillendirmektedir.

Öyle görülüyor ki, din ortadan kalkmadan, dine dayalı ideolojik arayışlar da sona ermeyecektir.  İslamcılık bitti tartışmasını yapabilmek için hangi tür İslamcılığın gerçek olduğunu belirlemek gerekecektir. İslam dünyasındaki sorunlar devam ettikçe dine dayanan çözüm arayışları da devam edecektir. Bu ise İslamcılığı besleyen en önemli dinamiktir. İslamcılığın her dönemde farklı önceliklerinin olacağı ve farklı yöntemler izleyeceği ise tartışmaya açık olmayan bir konudur.

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR