Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Hasan POSTACI


İslamcılık Paradigması (2)

Her şeye rağmen Necip fazıl yazdığı yazılar, hala bile dillerden düşmeyen ve bir slogana dönüşen şiir ve sözleri ile İslamcılığın Türkiye serüveninde önemli izler bırakmış bir Müslüman aydındır.


İlk Dönem İslamcılığınTeori-Pratik Sorunsalı

İlk dönem İslamcılığın örgütlü pratiklerinden biri de kuşkusuz SSCB işgaline karşı başlatılan Afganistan cihadı idi. İşgale karşı Afganistan´da İslami mücadele veren yapı cemaat ve hareketlerin ittifak cephesi olarak ortaya çıkan mücadelenin başta Türkiye olmak üzere İslam coğrafyasında önemli yankılar oluşturdu. Birçok ülkeden bu cihada maddi, manevi önemli destekler sağlandı. Birçok Müslüman bu cihada fiilen katılarak buralarda savaştı. Türkiye dahil olmak üzere birçok ülkeden çeşitli cemaat ve yapılar, Afgan cihadında mücadele veren grup ve cemaatlerle üst düzey temaslarda bulundu, ilişki geliştirdi.

Afgan cihadı birçok çevre için silahlı gerilla mücadelesinin mektebi işlevi gördü. Cihadın Sovyet emperyalizmine karşı başarılı sonuçlar elde etmesi İslam coğrafyalarının özgürleşmesi bağlamında yeni umutları da beraberinde getiriyordu.

Afganistan cihat hareketinin önemli deneyimlerinden biri Sosyalist bir devrimin üzerine kurulan SSCB´nin emperyalist, sömürgeci niteliğinin belirgin bir şekilde ortaya çıkmasını beraberinde getirmesi olmuştur.

İslamcılık süreci bağlamında Afganistan cihadı, sosyokültürel olarak, örgütlü karakter bağlamında, uyguladıkları program ve çalışmalar bakımında birbirinden farklı nitelik ve özelliklere sahip grupların ortak bir hedef için bir araya gelebilmeyi başarmaları olmuştur. Üniversite ve kent kökenli bir hareket olan Hikmetyar liderliğindeki yapı ile medrese kökenli geleneksel program ve çalışmalar yapan Yunus Halis grubu gibi yapılar ortak bir cephede mücadele etmelerini önemli bir deneyim olarak altını çizmek gerekir ki cihadın ittifak cephesinde yanılmıyorsam sekiz farklı İslami oluşum yer alıyordu.

İslamcılık serüveni açısında İran İslam devrimi ve Afganistan cihadının birçok açıdan ayrıca derinlikli incelenmesi gerekir. Bu bağlamda İran İslam devrimi ile Afganistan cihadının kimi coğrafyalarda Sünnilik- Şiilik ikliminde okunması etkileri daha sonra görülecek fay hattının psikolojik arka planını beslemesini kaçınılmaz kılacaktır.

Türkiye bağlamında İslamcılığın ilk dönem serüveni incelendiğinde Osmanlı´nın son döneminde İslamcılığı bir kurtuluş reçetesi olarak gören ve işleyen aydınların çabalarından bahsetmek gerekir. Bu bağlamda Mehmet Akif ve Said-i Nursi iz bırakmış kişilikler olarak karşımıza çıkar. Abdülhamid´in Panislamizm çabalarını siyasi bağlamda Devleti Ali Osmanlı´yı batı dünyasından gelen tüm saldırılara karşı ayakta tutma çabasının temel stratejisi olarak ayrıca not etmek gerekir.

Osmanlı imparatorluğunun yıkılması sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti dönemini İslamcılığın seyri bağlamında yeni bir dönüm noktası olarak görmek gerekir. ilk mecliste yer alan Mehmet Akif ve Said-i Nursi dışında, Elmalılı Hamdi Nazır, Hasan Basri Çantay gibi İslami bilinç ve kimliği belirgin olan isimler yanında büyük çoğunluk en azından Osmanlının geleneksel/kültürel İslami değerlerine bağlı kimselerden oluşmasına rağmen 3-4 yıl gibi kısa bir sürede Mustafa Kemal´in radikal uygulamaları ile yeni bir sistemin inşasına gidildi. Altı ilke ile özetlenen değerler üzerine kurulan sistemin ana karakteri Laik Türk milliyetçiliği olarak tanımlanabilirdi. Yeni Türkiye Cumhuriyeti´nin seküler ulusçu karakteri doğal olarak etnik ve dini alanlarda radikal reformları da beraberinde getirdi. Saltanatın ve hilafetin kaldırılması, Cumhuriyetin ilanı, Latin alfabesinin kabulü vb. bir dizi değişimlere gelen itirazlar taviz verilmeden cezalandırılması toplumla devlet arasında etkileri günümüze kadar devam eden travmatik sorunları beraberinde getirdi.

Şeyh Sait isyanı bu dönemin önemli bir İslamcılık deneyimi olarak incelendiğinde, geleneksel bir yapıdan gelen Şeyh Sait´in tepkisinin temelinde yeni sistemin İslam´ın bir redd-i miras olarak hayatın her boyutundan dışlamasına bir karşı çıkış olduğu görülür. Şeyh Sait isyanı bu bağlamda derinlikli bir İslami mücadele programının, stratejisinin ürünü olmaktan çok duygusal, öfkeli bir karşı çıkış olarak değerlendirilmelidir.

Çok partili döneme geçiş sonrası ortaya çıkan kimi İslami çaba ve programlar daha çok dergiler çerçevesinde olduğu söylenebilir. Arasında Necip Fazıl´ın Büyük Doğu dergisi, Sezai Karakoç´un Diriliş dergisi, Nurettin Topçu´nun Hareket dergisi karizmatik Müslüman aydın merkezli çalışmalar en çok iz bırakan mücadeleler olarak zikredilebilir. Bir siyasal parti hareketi olan prof. Dr. Necmettin Erbakan´ın başkanlığında kurulan Milli Nizam Partisi ikliminde ortaya çıkan gençlik hareketleri düşünsel olarak İslami mücadele geleneğini bu dergilerden ve aydınlardan aldılar. Milli Türk Talebe Birliği ve onun alt gençlik yapılanması olan Akıncılar hareketi gibi gençlik örgütlenmeleri, siyasi reflekslerini anti komünizm oluştursa da temel dünya görüşlerini dergiler üzerinden bu gençlik kitlesiyle buluşan karizmatik aydınlardan alıyorlardı.

Necip fazıl´ın Büyük Doğu´su, batılı tarzda eğitim görmüş bir Osmanlı sonrası Türk aydınının çığlıkları gibiydi. Bir yandan Türkiye Cumhuriyeti´nin kuruluş sürecindeki yaşanmışlıklarla yüzleşmeyi cesaretle yaparken, öte yandan İdeolojya Örgüsü´ile yeni bir paradigmanın arayış sancılarını ortaya koymaya çalışıyordu. Genç yaşta iyi bir şair olduğunu kanıtlamış olan Necip Fazıl, aynı zamanda bir aksiyon adamı olarak ta düşüncelerini anlatabileceği her zemini değerlendiriyordu. Verdiği konferanslarla geniş bir gençlik kitlesinin hayranlığını kazanmayı başarabilmişti. İslam ile tanışması bir Nakşi tarikatı olan Arvasi cemaati üzerinden olması Kur´an merkezli bir İslami düşüncenin temel kavramsal derinlikleri ile buluşmasına da engel olmuştu. Bu durum din, devlet, toplum, kadın, millet, ırk, vatan vb. dünya görüşünü inşa eden kavramsal çerçevelerin temelinde vahiy merkezli etkin bir İslami düşünce metodolojisi yoksunluğunu beraberinde getiriyordu.

Necip Fazıl´ın Kur´an merkezli kavramsal literatüre ulaşamaması geleneksel tasavvuf´un Kuran´ın mealen okunmasına, Kur´an üzerinde geleneksel medrese ilimlerini almamış, alim olmayanların yorum yapmasına, konuşmasına sert karşı duruşlarının önemli etkisi olmuştur. Nitekim Necip Fazıl´da tabiri caiz ise haddini bilerek eserlerinde, düşünce ve yorumlarında ayet meallerine hemen hemen hiç yer vermemiştir.

Her şeye rağmen Necip fazıl yazdığı yazılar, hala bile dillerden düşmeyen ve bir slogana dönüşen şiir ve sözleri ile İslamcılığın Türkiye serüveninde önemli izler bırakmış bir Müslüman aydındır.

Fransa´da felsefe doktorası yapmış ve aynı zamanda bir sosyolog olan Nurettin Topçu´nun Büyük Anadolu mefkûresi, sosyalizminden etkilenmiş İslami arayışlar olarak tanımlanabilir. Nurculuk hareketinin ateizme karşı Ehli Kitap olan kapitalist batının ?ehven-i şer´ olarak tercih edilmesine karşı Nurettin Topçu, sosyal adalet arayışını İslami mücadelenin temel önermesi olarak görür ve İslami kapitalizmden çok sosyalizme yakın bir anlayış olduğunu düşünür. Bu bağlamda ?Anadolu Sosyalizmi´ olarak tanımladığı teorisi ile İslami Sol gibi bir düşünsel eksenin ilk nesil temsilcilerindendir denilebilir.

Topçu uzun yıllar Anadolu´da ve çoğunlukla İstanbul´da öğretmenlik yapmış bir Müslüman aydın olarak düşünsel açılımlarını ahlak merkezli olarak yapmıştır. Tıpkı Necip fazıl´da olduğu gibi tasavvuf üzerinden yeni bir ahlak kuramı öneren Topçu, ideal insanı ?vahdet´i vücut´ üzerinden tanımlamıştır. Bu tanım batıda gördüğü felsefe eğitimi ile beraber kendisinde Cebiriye´ye yakın bir itikadi açılımı daha batılı bir dil ve kavramsal tanımlamayla ifade etmiştir. Açıkça insan´ın iradesi´ yoktur, tek irade tüm varlığa yön veren Allah´ın külli iradesidir. İnsan için ancak ?hareket´ vardır. Bu hareket kendini külli olan iradeyle uyumlu hale getirir gibi İslam felsefesinin farklı bir açılımı olarak değerlendirilebilecek yaklaşımları vardır.

Topçu´nun 1939´da çıkarmaya başladığı ?Hareket´ dergisi uzun yıllar yayınını sürdürdü. Topçu derginin dışında özellikle ?isyan Ahlakı´ eserinde hem batı medeniyetinin beraberinde getirdiği yıkıcı etkilere karşı koymaya dönük içsel bir program ve duruşu anlatırken, bu sömürü düzeni ile mücadelede de Turancılık ve kızıl elma gibi milliyetçi idealizmimden uzak ayakları yere basan Anadolu merkezli bir uyanıştan bahseder. Bu bağlamda da sosyalizmin dinamiklerinden yararlanılması gerektiğini söyler. Bu bağlamda Topçu´u paradigmasını ?Anadolu sosyalizmi´ diye tanımlar.

İlk kez topçu ile beraber Ateizme karşı Ehl-i Kitap olan batı kapitalizminin tercih edilmesi ?ehven-i şer´ bağlamında gören Nurculuğun da içinde olduğu geleneksel anlayışla çatışır. Bu duruş Necip Fazıl´ın ?Büyük Doğu´su ve Sezai Karakoç´un ?Diriliş´i ile devam eder. Bu bağlamda gelenekçi İslami çevrelerle bağımsız yenilikçi İslami mücadele programlarının temel bakış açılarını oluşturan düşünüş ve algılamada ilk düşünsel yarılma kendini Batı-Doğu polarizasyonu üzerinden ortaya çıkardı.

Sezai Karakoç´un Diriliş Hareketi İslami anlamda kendi dönemi içerisinde en arı yönelişleri tanımlar. Diğerlerinden farklı olarak evrensel bir bakış açısı getirerek İslami dirilişi tüm İslam coğrafyasının sorunu olarak görür. Bu yönüyle ümmetçi bir yaklaşımı her zaman ve zeminde korumaya çalışır. Eserlerinde kültürel asimilasyonun getirdiği çürümeye dikkat çekerken, ekonomik olarak ta yeni İslami bir ekonomik sistemin gerekliliğine inanır ve İslami ekonomik sistemin temel ilke ve dinamikleri üzerine kafa yorar. Siyasi bağlamda Afgani´nin İslam birleşmiş milletleri kurulması tezini daha da zenginleştirerek İslami dirilişin siyasi modellemesi olarak görür.

Hala kurduğu diriliş partisi ile siyasi mücadele ve duruşunu devam ettiren üstad Sezai Karakoç, birçok Müslüman aydının yetişmesinde emeği geçmiş, üzerinde akademik çalışmalar yapılmış, tezler yazılmış, sempozyumlar düzenlenmiş, eserleri ile son birkaç kuşağı etkilemiş düşünce ve mücadele adamıdır.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR