Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


İslamcılık, Muhafazakar Dindarlık Ve İktidar Üzerine Yeni Notlar

Tartışılması gereken bir nokta da İslamcılıkta yaşanan değişimin dinamiği ile ilgilidir. ?Değişimin ana aktörü dış koşullar mı, yoksa iç eleştiri midir?? sorusu tartışmaya değer bir sorudur.


15.10.2018 Pazartesi

Yusuf Yavuzyılmaz

1-Dünya ve Türkiye´deki siyasal ve toplumsal değişimler, İslamcılığın hem genel ideolojik düşüncelerinde, hem siyasal algısında, hem de siyasal hedeflerinde önemli kırılmalara yol açmıştır. Bu kırılmada 1924- 1960, 1960- 1990 ve 1990 ve sonrası olarak dönemleştirilebilir. Bu dönemlerden ilki bekleyiş, ikincisi radikalleşme, üçüncüsü de değişim dönemleri olarak adlandırılabilir. Kuşkusuz bu tanımlamalar, bütün İslami hareketleri kapsamayacağı gibi, bu dönemlerdeki İslami oluşumların sınırlarını da göstermez. Yani değişimin olduğu 1990 sonrası, değişimi tümden reddeden ve değişim taleplerini tekfir eden, radikal akımlara da rastlamak mümkündür.

2- İslamcıların iktidara yürüyüşleri ve sonrasında önlerine açılan yeni imkanlar değişimi ve dönüşümü tetiklemiştir. Özellikle ekonomi ve siyasal anlamda önlerine açılan yeni imkanlar, düşüncelerindeki değişimi de önemli ölçüde belirlemiştir.

3- İslamcıların kısa süren ve 28 Şubat darbesiyle kesilen iktidar deneyimleri, Türkiye ve dünya gerçekleriyle yüzleşmelerini sağlamıştır. Bu durum genellikle slogan düzeyinde olan radikalizmi yumuşatmıştır.

4- Anadolu coğrafyasının çoğulcu yapısı, İslamcılığın savunduğu total projeyi neredeyse imkansız hale getirmiştir. Bu durum, İslamcılığın özellikle siyasal anlayışını kökten etkileyip değiştirmiştir.

5- İslamcıların iktidar tecrübesi ve bu tecrübe sonunda kazandıkları ekonomik ve siyasal imkanlar, bu imkanların korunması düşüncesini doğurmuştur. Kuşkusuz Türkiye gibi devletin devasa büyüklüğü, etkisi ve yönlendirici gücü, iktidar sahiplerine yeni ve cazip imkanlar sunmaktadır.

6- Özellikle Özal tarafından başlatılan sosyolojik olarak siyasal çevrede yer alan muhafazakar dindarların siyasal merkeze yürüyüşlerinin doğurduğu imkanlar dünyasını kalıcı kılmak, düşüncede de belirli kırılmalara ve değişimlere yol açmıştır. Başlangıçta Özal politikalarına sert karşı çıkan İslamcılar, özellikle 28 Şubat darbesinin arkasından onu yeniden keşfetmişlerdir.

7- Muhafazakar-dindar kesimlerin önüne yeni imkanların açılması ideolojik ve düşünsel değişimi tetiklemiştir kuşkusuz. Bu sadece sosyal anlamda değil, siyasal ve dini anlayış anlamında da yeni kırılmalara yol açmıştır. Buna paralel olarak entelektüel kesimlerde Şatibi, Ebu Hanife, Maturudi, Meşai Felsefe, Mutezile akılcılığı, Eşari- Gazali çizgisinin yerini almaya başlamıştır. Bu durumda geleneksel-tarihsel kodlar yeniden sorgulanmaya başlanmıştır. Şeriat, kader gibi kavramlar daha çok çoğulculuk, özgürlük bağlamında tartışılmıştır.

8- İslamcılıktaki epistemik değişim, cemaatçilikten bireyci bir dönüşüme de yol açmıştır. Bireyci düşüncelere yönelik aşırı ve sert eleştiri yerini kendi düşüncesini kullanan ve ona göre hareket eden bireye bırakmıştır. Bu tutum özellikle cemaat ve tarikat yapılarındaki itaat kavramının çözümlenmesine yol açmıştır. Özellikle itaati temel alan ve cemaatin önceliklerini bireyin önceliklerinin üstüne koyan, bireyin kendini cemaatin çıkarları için feda etmesini meşrulaştıran Gülen Cemaatinin bir terör örgütüne dönüşme süreci birey- cemaat ilişkilerini yeniden gündeme taşımıştır. Artık itaat eden birey yerini isyan eden ve itiraz eden bireye bırakmıştır. Bu durum sadece Gülen Cemaatiyle sınırlı kalmamış bütün cemaatlerin sorgulanmasıyla sonuçlanmıştır. Sonuçta cemaatler, bireyi devre dışı bırakan baskı grupları olarak dışlanmaya başlanmıştır.

9- Çağdaş dünyada gelişen ve modernizmin yerini alan post modernist söylemler İslamcıların özellikle siyasal anlayışını etkilemiştir. Modernliğin aklın egemenliğinde kurulan total dünyasına karşı, aşklın ve her tür otoritenin egemenliğini sorgulayan, alt kültürlerin varlığını meşrulaştıran ve epistemik çoğulculuğu savunan postmodern eğilimlerin etkisi çoğulculuk, çok kültürlülük ve epistemik çoğulculuk olarak kendini göstermiştir.

10- Alt ve orta sınıf olarak tezahür eden ve geleneksel Cumhuriyet modernleşmesinin siyasal merkezin uzağında tutmak istediği muhafazakar dindarların, önüne konulan engelleri aşıp Batılı değerlerle yüzleşmeleri, Batıcılar ile aralarında olan duvarları önemli ölçüde zayıflatmıştır. Siyaset ve sermaye birikimi Batıcı kesimle İslamcıları bir araya getirmiş aralarındaki duvarları büyük ölçüde yıkmıştır. Bu geçirgenlik yeni davranış modellerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

11- Sınıfsal alarak konumlarını değiştiren dindarlar, siyasal ve sosyal konumlarını değiştirmişler ve yeni konumlarına bağlı, konumlarını meşrulaştıran bir söylem üretmişlerdir. ?Bir lokma, bir hırka ? şeklindeki tasavvufi ? irfani anlayış yerini, zamanın MÜSİAD başkanının ifadesiyle, ?Bin lokma bin hırka?ya bırakmıştır. Ahlaklı ve irfani kişilik yerini ?güçlü Müslüman? tasavvuruna bırakmıştır.

12- Sosyolojik olarak alt sınıflar değişim ve özgürlük talep ederken, orta ve üst sınıflar istikrarı korumayı hedef alırlar. Bu durum İslamcıların değişimini de önemli ölçüde açıklamaktadır. Muhalefetteyken genellikle alt sınıflarda bulunan dindarlar, orta ve üst sınıflara doğru harekete geçtikçe istikrar kavramını öne çıkarmışlardır. Bu durum nispeten Ak Partinin söylem değişikliğini de açıklar niteliktedir.  

13- Muhafazakar-dindarların önüne çıkan yeni fırsat alanlarının varlığı siyasal anlamda radikal-devrimci, selefi yöntemlerin sorgulanmasını sağlamış, dahası süreç bu söylemlerin terk edilmesiyle sonuçlanmıştır.

14- Muhafazakar-dindarların değişimini dergiler ve yayınlanan kitaplar üzerinden anlamlandırmak da mümkündür. 1960´lara kadar süren deneyim  İslami yenileşmeyi, 1960 sonrası yönelim Mevdudi, Seyyid Kutub, Hasan el-Benna eksenindeki radikalleşmeyi, 1990 sonrası dergiler de daha çok değişimi vurgulamıştır. Özellikle 1990 sonrası ortaya çıkan Yeni Zemin, Bilgi ve Hikmet, Bilgi ve Düşünce, Tezkire gibi dergiler İslamcılıktaki değişim dilinin temsilcileri olmuştur.

15- Radikal söylemlerin dili sert ve devrimcidir. 1980´lere damgasını vuran Humeyni devrimi, 1990´lardan sonra yerini yumuşak, kuşatıcı, uzlaşmacı bir dile bırakmıştır. Artık yeni kuşakların önderi Humeyni değil, Gannuşi´dir. Bununla birlikte İslamcıların önderleri de değişmiştir. 1990 öncesi İslami düşünceyi büyük ölçüde belirleyem Mevdudi, Hasan el ?Benna, Seyyid Kutub, 1990´lardan sonra yerini Abdülkerim Suruş, Fazlurrahman, Cabiri, Hasan Hanefi, Gannuşi, Ali İzzerbegoviç gibi değişimci düşünürler almıştır. 1970- 1990 arası İslamcılık anlayışında siyasi meseleler ( devlet, seçim, iktidar, demokrasi vs.) İtikadla ilgilidir. Oysa 1990 sonrası bu konular itikad alanından çıkarılarak içtihat alanına aktarılmıştır.

Şii dünyanın en önemli zihinlerinden biri olan Suruş´a göre bir mollanın dini anlayışı kendine göredir. Başkaları için bağlayıcı değildir. Hiç kimse kendi dini anlayışını tek hakikat olarak topluma dayanamaz. Suruş, dini algılama ve anlayışlarını zamanın değişiminden etkilenerek farklılaştığını savunur. Bu yüzden İslamcılık, sabit ve değişmeden kalamaz. A. Suruş´a göre hiçbir dini anlayış değişmez ve mutlak değildir. Bu yüzden kutsallaştırılamaz.  Suruş, Kur´an ve Hadis kaynaklarında ifade edilen dini hakikatler değişmez; ancak bizim dini anlayışımız, dinden ne anladığımızın değiştiğini savunur. Kuşkusuz bu bir epistemolojik yanılabilirliktir. Çünkü dini anlayışlar yanılmaz, değişmez ve mutlak değildir.  Fazlurrahman´a göre dinin sabiteleri ve değişkenleri vardır. Dinin sabiteleri, itikad, ibadet ve ahlaktır. Hukuk ve siyaset yönü ise dinin değişkenleridir. Hasan Hanefi´ye göre, toplumların ve insanların değişimine paralel olarak vahyin sosyolojik anlamı da değişim e uğrar. Müslümanların en büyük zaafı, toplumsal değişmeyi ve değişmenin dinamiklerini ihmal ederek hep aynı seçeneğe tutunmakta ısrar etmeleridir. Yeni İslamcılığın dilini Suruş, Hanefi, Cabiri, Fazlurrahman gibi yeni düşünür tipi temsil etmeye başlamıştır.

16- 1990´lardan itibaren dillendirilmeye başlanan ve değişimi hedef alan İslamcılık kuşkusuz temel iddialarından kopmamıştır, ancak, söylem ve pratik anlamda önemli ölçüde değişmiştir. Artık yeni İslamcılığın dili, ?İslam devleti?, ?küfür düzeni? değil, ?ahlak?, ?adalet?, ?demokrasi?, ?hukuk devleti?, ve ?kültürel ve siyasal çoğulculuk?tur.

17- İslamcılığın siyasal dilini, RP ve onun devamı olan Ak Partinin siyasal söylemindeki farklılık üzerinden okumak da mümkündür. RP´nin, iktidara gelinceye kadar sert, tavizsiz, dünya sistemine itiraz eden siyasal dili, iktidara geldikten ve özellikle 28 Şubat deneyiminden sonra kırılmaya ve değişime uğramıştır. RP ile başlayan cemaat partisi olmaktan çıkıp, kitle partisi olma arayışı Ak Partiyle doruğa ulaşmıştır.  Kuşkusuz değişen toplumsal dinamikler RP´ni değişime zorlamıştır. RP´nin muhafazakar ?dindar kesimlerin değişimine ve taleplerine cevap vermede yetersiz kalması, yerini bu taleplere cevap vermede çok daha başarılı olan Ak Partiye bırakmasıyla sonuçlanmıştır.

18- RP´ni değişime zorlayan en önemli etken, tabanındaki niceliksel ve niteliksel değişim talepleridir. Artık taban büyük ölçüde kentlidir. Geleneksel olarak köy merkezli bir seçmen kitlesine sahip olan RP´nin seçmen kitlesi yerini kentli ve yeni talepleri olan seçmen kitlesine bırakmıştır. Köy seçmeninin beklentisi kentte büyük ölçüde farklılaşmış ve çoğalmıştır. Bu kitleleri eski söylemle motive etmek mümkün değildir. Kuşkusuz Türkiye sosyolojisi açısından köyden kente göç, İslamcı siyasetin talepleri ve dilini de derinden etkilemiştir. Ayrıca RP, verdiği ve büyük ölçüde çözemediği vaatlerin altında ezilmiştir. Bunu 28 Şubat sürecinde, başörtü mücadelesi veren genç kızlar taşıdıkları bir pankartta ifade etmiştir: ?Selam Durmuyorlar Hocam?. Bu durum, siyasal sistemin koşullarını dikkate almamanın sonucunda verilen vaatlerin karşılanmamasının yarattığı hayal kırıklığı ile ilgilidir.

19- İslamcılığın pratik politik deneyimlerinde yaşana sorunlar ve başarısızlık yeni yaklaşımların ortaya çıkmasını sağlamıştır. İran İslam Devrimi, Sudan Devrimi ve Cezayir tecrübesi İslamcılar için öğretici olmuştur.  İslam devleti düşüncesi pratik sorunlar yüzünden tartışılır hale geldi. Bu durum yeni süreçlerin önünü açtı.

20- Şii dünyada İran Devrimi sonrası İslamcılık, Humeyni, Mutahhari, Ali Şeriati ekseninden Abdülkerim Suruş, Mustafa Melikyan eksenine doğru kaydı.

21- 28 Şubat süreci ve sonrasında yaşananlar, RP ekseninde İslamcı siyaseti sorgulamaya açtı. İslamcıların gündemine ?RP, Türkiye´yi yönetme potansiyeline sahip mi?? sorusu girdi. Türkiye koşullarında siyasetin nasıl yapılması gerektiği konusunda ufuk açıcı tartışmalar başladı. ?Nerede hata yaptık?? sorusuyla ?Şimdi ne yapacağız?? sorusu öne çıktı. Çok daha önemli olan soru ise 28 Şubat sürecine nasıl bir cevap verileceği ile ilgiliydi. Siyaset sahnesine yenilikçi hareket olarak giren Ak Parti, asıl sorunun Ankara´daki bürokratik yapılanma olduğunu, Türkiye´nin demokratikleşmesi bu bürokratik oligarşinin yıkılması ile ancak demokratik bir düzen kurulacağı iddiasıyla kuruldu. Ak Parti kurucuları demokrasinin önünde engel olan bürokratik oligarşi ile sadece iç dinamiklerle mücadele etmenin mümkün olmadığını düşünerek, AB gibi uluslar arası kuruluşlarla birlikte çalışma kararı aldı.

22- ?Türkiye´yi nasıl yöneteceğiz?? sorusu etrafında süren tartışmalar, bunun Erbakan´la olamayacağı fikrini öne çıkardı. Bu noktadan itibaren Erbakan´ın liderliği sorgulanma daha yüksek perdeden yapılmaya başlandı. Nihayet yeni siyaset tarzı için yeni aktörler olması gerektiği düşüncesi öne çıktı. İslamcılık demokrasi karşıtlığından demokrasi, hukuk devleti, sivilleşme gibi zemine kaydı. RP, siyasal yolla yukarıdan aşağıya İslamlaşma retoriği anlamında eleştirildi. Devleti güçlendirmek yerine, demokrasi, hukuk devleti, sivil toplum konularını gündeme getirmemek ve devleti küçültmemekte ısrar etmekle suçlandı.

23- 1990´lardan itibaren İslamcı düşüncenin dilinin değişiminde Bahri Zengin, Yalçın Akdoğan, Ali Bulaç, Mehmet Metiner, Necdet Subaşı, Ömer Çaha, İlhami Güler, Yasin Aktay, Davut Dursun, Kadir Canatan değişen dilin temsilcileri oldular. İslamcıların özeleştiri yapmaları değişimin önünü tamamen açtı.

24- İslam devleti, İslam´ın siyasal bir proje önerip önermediği, Modern devletin eleştirisi, Medine Vesikası, çoğulculuk, çok hukukluluk, çok kültürlülük, laiklik, demokrasi, yerinden yönetim, devletim küçültülmesi, kamusal alan gibi konular İslamcıların gündemine taşındı.

25- Ak Parti döneminde Müslümanların önündeki çok sayıda engelin kaldırıldığı açıktır. 20 yıla yaklaşan iktidar deneyiminde yapılan eleştiriler, dindarlığın için boşalması, dinin araçsallaştırılması, dini görünüm artarken, ahlakın zayıflaması, biçimsel dindarlık artış gösterirken ahlak ve irfanın azalması, yolsuzluk, yoksulluk ve hırsızlığa karşı duyarsızlaşma üzerinde yoğunlaştı.

26- Tartışılması gereken bir nokta da İslamcılıkta yaşanan değişimin dinamiği ile ilgilidir. ?Değişimin ana aktörü dış koşullar mı, yoksa iç eleştiri midir?? sorusu tartışmaya değer bir sorudur.

27- Bu konu hakkında yazdığım makalede büyük ölçüde kaynak olarak kullandığım Nazım Maviş´in kaleme aldığı ?İslamcılığın Değişen Dili? adlı kitabın kapağındaki iki duvar yazısı her şeyi açıklamaktadır. İki slogandan ?Ne sağ ne sol, tek yol İslam? yazısının üstü kapatılmış, ?Hep Birlikte Yeni Türkiye? yazısı öne çıkarılmıştır. Bu iki slogandaki değişim, İslamcı siyaset ve düşüncedeki değişimi de açıklar niteliktedir.

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR