Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


İslam Savaş ve Barış

Yazarımız Yusuf Yavuzyılmaz'ın "yeni" yazısı...


Savaş ve Barış, insanoğlunun en kadim tarihsel gerçeğidir. Bunun bir yönü de insan ontolojisinden kaynaklanır. İnsan iyiliğe ve kötülüğe içkindir. Bu yüzden indirgemeci bir şekilde ifade edilen “İslam barış dinidir” ve “İslam savaş dinidir” genellemeleri gerçeğe işaret etmiyor. Zalimin, zulmün, baskının, şiddetin olduğu yerde cihat farzdır. Haksızlığa karşı etkin bir mücadele olan cihat insanidir, ahlakidir ve zorunludur. Öte yandan savaşın koşullarının oluşmadığı zamanlarda toprak kazanmak veya siyasi nedenlerle savaşmak ve zafer elde etmek kuşkusuz işgaldir. İslam tarihi cihat ve işgal hareketleriyle doludur. Emperyalist, sömürgeci, zalim güçlere direnmek ve savaşmak, hiç kuşku yok ki, adalet arayışıdır. Bu konuda örnekliğimiz İslam’ı temsil eden önderimiz Hz. Peygamberdir. Hz. Peygamber’in hayatı ve mücadelesi dikkate alındığında her koşulda barış isteyen bir kişilik üretemeyiz. Çünkü hayatının önemli bir bölümü cihatla geçmiştir. İslam bize savaşı arzu etmememizi, ancak cihada çağrıldığında kaçmanın en büyük günahlardan olduğunu söyler.

İncelediğimiz her konuda olduğu gibi cihad konusunda da doğru bilgi son derece önemlidir. Çünkü “Yanlış bilgi, cehaletten daha tehlikelidir; çünkü bir konu hakkında yanlış bir algı oluşturur ve bu da bilmediğimiz şeyi öğrenme gayretimizin önünde bir engel oluşturur.” (Aliya İzzetbegoviç, İslam’ın yeniden doğuş meseleleri s.144)

Savaşı tümden gündemden çıkarmak isteyen hümanist ütopyalar ise hayalidir. Çünkü bu ütopyalar insan ontolojisine müdahale etmeden bunun mümkün olamayacağı açıktır. Bu yüzden bütün ütopyalar insan ontolojisini değiştirmeyi amaçladığından totaliterdir. Bu anlamda savaşın tümden ortadan kalktığı bir dünya arayışı mümkün olmayan bir ütopyadır. Çünkü insan ontolojisi buna uygun değildir. Müslüman zihnin ütopyası cennettir. Dünya ise iyilik kötülük mücadelesinin olduğu bir sahadır. Elbette Müslüman zihin barışı hedefleyerek yaşayacak ve bunun için gayret gösterecektir.

Cihat konusunda semantik müdahale ile bu kavramı nefs ile mücadeleye indirgeyen bakış açıcı ve buna bağlı açıklama biçimleri kuşkusuz derin bir kompleksten beslenmektedir. Her tür kötülüğe rıza göstermek İslami bir tavır olamaz çünkü. Kuşkusuz cihadın önemli bir yönü nefs ile yapılan cihattır, ancak sadece bu kapsamda değildir. Öyle olsaydı Bedir, Uhud, Hendek cihat sayılmazdı.

Savaş, ezilen, sömürülen toplumların en önemli hak ve özgürlük arayışıdır. Bu anlamda zalimle mücadele en onurlu eylemdir. Bundan dolayı İslam inancından tümden savaş karşıtı salt hümanist bir ideoloji üretilemez.

Tasavvuf ehlinin cihadı salt nefs ile mücadeleye indirgemeleri doğru bir yaklaşım değildir. Kuşkusuz bu yaklaşım tümden yanlış değildir, ancak eksiktir. Cihadın nefisle mücadeleden kuvvet kullanmaya varan katmanları vardır. İç katman nefsin kötülüklerine karşı mücadele, dış katman zalime fiili karşı çıkıştır.

Muhatap barış istediğinde savaşa devam etmek ya da sürekli savaş isteği kuşku yok ki, sorunlu bir davranış biçimidir. Savaş elbette sömürü ve zulme karşı geçici ve onurlu bir direniştir.

“İslam’da savaş istisnai bir durumdur, asıl olan barıştır” önermesi kuşkusuz doğrudur. Ancak şunu unutmamak gerekir ki, bütün hukuk ihlalleri istisnaidir. Savaş da dâhil, hukuk bu istisnai durumlarda devreye girer. Bir eylemin istisnai olması onun gerçekliğini ortadan kaldırmaz.

Katliam, savaş, sömürgecilik, hırsızlık, yolsuzluk ortaya çıktığında mücadele edilir. Hukuk bu ihlallerde devreye girer. Hukuksuz bir topluluk olmayacağına göre savaşın olma ihtimali de her zaman vardır. Savaş kuşkusuz insan eylemleri arasında en istenmeyen olanıdır. Ancak zulmü ortadan kaldırmaya çalışmak insanlık tarihinin en değerli eylemdir. Cihadın zorunluluğu da buradan kaynaklanmaktadır.

İslam’ın barış dini olduğu ilke olarak doğru olsa bile buradan savaşı koşulsuz reddettiği anlamına gelmez. Cihad kavramını doğru değerlendirmek için savaş ile ilgili ayetleri ve barış ile ilgili ayetleri birlikte bütünlük içinde değerlendirmek gerekir. İslam’ın mutlak anlamda savaş karşıtı olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Kur’an bütünlüğü dikkate alındığında, İslam’dan böyle bir sonuç çıkarmak doğru değildir.  Aksi durum ancak parçacı ve indirgemeci bir yaklaşım ile mümkün olabilir.

Öte yandan İŞİD; Bako Haram ve Suriye’de terör eylemleri yapan gruplar, eylemlerini cihat üzerinden meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Terör konusunda Aliya İzzetbegoviç’in analizi son derece yerindedir. “Bazıları terörle avantaj elde edebileceğini düşünüyor. Bu, tehlikeli bir şekilde yaygınlaşan bir yanılgı. Terör hâlihazırdaki güçsüzlüğümüzün ve gelecekteki güçsüzlüğümüzün ifadesidir. Terör, yalnızca ahlaksız değil, verimsizdir de. Ahlaksızdır çünkü masum insanlar ölmektedir, verimsizdir çünkü hiçbir zaman hiçbir yerde herhangi bir şeyi çözmemiştir. Tarihteki bütün ciddi siyasal hareketler terörizmi reddetmiştir. Kur’an’da şu cümle ile kesin bir şekilde yasaklamış olduğu kanaatindeyim: “Kim masum bir insanı öldürürse bütün insanlığı öldürmüş gibidir.” (Aliya İzzetbegoviç, Soğuk ve Acı Barış Günleri, Ketebe yayınları, s: 221)

İslam’ın savaş dini olduğu iddiası da ancak parçacı ve indirgemeci bir okumayla mümkün olabilir. Kur’an’ı sağlıklı okumak için Kur’an bütünlüğünü göz önünde bulundurmak gerekir. Bir ayeti değerlendirmek için önce onunla bağlantılı tüm ayetleri incelemek, sonra Kur’an bütünlüğü içinde değerlendirmek gerekir.

Hangi konuyu incelersek inceleyelim yöntemsiz doğru düşünce üretmek mümkün değildir.

 

Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR