Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Enes TARIM


İnsan Hakları ve Din

Kuran insanlara inanmama özgürlüğü tanıdığı gibi ötekine saygıyı emreder.


Çoğu insanın hayata ve dünyaya bakışını değiştiren, geniş perspektif ve zenginlik katan bir zaman dilimidir Mekke´de hac mevsimi.

Siyahı beyazı, zencisi Arabı, Farisisi Hintlisi, Çinlisi Romeni ile milyonlarca insan bir renk cümbüşü içerisinde büyülü bir harmoni eşliğinde Allah´ın evi etrafında ahenkle dönerken; bu ambiyans müthiş hisler uyandırır çoğumuzda.

Özellikle de geçmişte farklı bir dinden olup İslam´a yeni girmiş olanlar bu atmosfer karşısında büyük bir şaşkınlıkla İslam´ın asırlar öncesinden verdiği eşitlik ve kardeşlik mesajını hissederek tevhid dinini idrak eder.

İşte ?Malcolm X´ te de aynen böyle olmuştu. Yeni girdiği din ve yarım yamalak öğrendiği ilmihal bilgileri ile Mekke´ye hac yapmak için gelmiş; gördükleri karşısında afallayarak bir mektup göndermişti Amerika´daki yakınlarına.

Mektupta Amerika´daki ırkçılık probleminin çözümünün İslam´da olduğunu heyecanla anlatıyor; tüm dünya insanlarına İslam´ın eşitlikçi ve özgürlükçü ruhunu haykırıyordu.

İslam´ı ilk kabullendiği dönem sadece siyahların haklarını savunurken sonrasında özellikle hac tecrübesi ona evrensel insan hakları perspektifini kazandırmış;  Avrupa ve Amerika´da hâlâ ırkçılık problemi devam ediyorken dünyada ırkçılığın tek çözümünün İslam olduğunu görmüştü. Çünkü asırlar öncesinde İslam, statüsü, rengi, dili ne olursa olsun tüm insanların eşitliğini savunurken, Amerika´da hâlâ beyazların ve siyahların kiliseleri dahi ayrı idi.

***

 

Tüm tevhid dinleri özgürlük eksenlidir.

Ancak süreç içerisindeki yıpranmışlıklar onların insan hakları karnelerini belirler.

Kur´an, teorik ve pratik anlamda insan haklarını güvence altına alır. Çünkü o suni değil, doğal/gerçek/ samimi bir inanç özgürlüğüdür ve hedefi insanı özgür kılmaktır.

Çünkü Kuran insanlara inanmama özgürlüğü tanıdığı gibi ötekine saygıyı emreder.

İnsan hakları kavramı; bütün insanların, dil, din, ırk, cinsiyet, ekonomik ve sosyal hiçbir ayırım gözetilmeksin, yalnızca insan oluşlarından dolayı, sahip oldukları bütün haklardır.

İnsanın hayatını idame edebilmesi için elzem olan tüm gerekliliklerdir.

İnsan hakları bir insan olma hakkıdır ve bunu zedeleyen tüm olumsuzluklar insan hakları ihlalidir.

Buna rağmen nedense modern batıya göre insan hakları kavramı, sadece seküler/ din dışı bir alanı ifade eder.

Belki de bu çağrışımın kaynağı; batıda son birkaç yüzyıla kadar tüm inanç ve uygulamaların dini referans taşımaması ve insan hakları söyleminin başlangıçta kilise tahakkümüne karşı seküler bir söylem olarak ortaya çıkmış olmasıdır.

Batı´nın ortaya koyduğu beyannameler dinî referans taşımaz ve daima dinle bir tezatlık/karşıtlık oluşturur.

Ve günümüzdeki bu izlenim yani dinin insan haklarına karşı oluşu düşüncesi aslında batı menşeli bir pratiğin yansımasıdır.

***

İnsan hakları kavramı XVI. Yüzyıldan itibaren batıda ortaya çıkan modern devlet yapısının ardından devlet otoritesine karşı bireyi koruma hedefiyle gündeme geldi. Oysa İslâm dünyası, insan haklarını sürekli din temelinde ele almıştır. Dahası, Müslümanların Batı´nın son birkaç yüzyılda beyannamelerle ortaya koyduğu prensipleri değerlendirirken olması gereken addetmesi; bunların zaten Allah´ın kitabında/ İslam´ın bünyesinde en baştan beri yer alıyor oluşundandır.  Henüz yaşadığımız günlerde dahi zenci beyaz ayrımcılığının, kadın erkek eşitsizliğinin tüm hızıyla yaşanır olduğu modern batı bugün dahi İslam´ın 1500 yıl önce deklare ettiği insan hakları kapsamının çok gerisinde bir görünüm arz etmekte.

***

Devletin en önemli görevi, bireyin gücü elinde bulunduran otoriteye karşı korunmasıdır. İşte birçok İslâm toplumunda yaşanan en önemli sıkıntı bu noktada ortaya çıkmakta. Teoride İslam´ın insan hakları savunusu en üst düzeyde emredilmişken; pratikte insan hakları talepleri yönetimler tarafından rejim değişikliğine eşdeğer addedilerek susturulmuştur.

İslâm tarihi boyunca din, otoriteyi meşrulaştıran bir kaynak olarak kullanıldı ve bu durum İslâm toplumlarında yerini hala muhafaza etmekte. 

Devleti yöneten yönetici/halifeler Allah´ın yeryüzündeki temsilcisi kabul edildi ve kutsal bir kimlik verildi. Devlet ve din özdeş algılanır oldu. Devlete ya da yöneticiye yapılan eleştiriler dine yapılır addedildi. "Ey iman edenler! Allah´a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin!" (Nisa 59) benzeri ayet ve hadisler halkın her hâl ve şartta yöneticilere itaatini sağlamak için kullanıldı.

Dolayısıyla, İslâm tarihi devlet yönetiminin kötüye kullanılması, zulüm ve işkence gibi hallere karşı çıkışların bile hep isyan olarak değerlendirildiği örneklerle doldu taştı. Bugün halkı Müslüman olan tüm yönetimler İslam´ın tevhid, adalet ve özgürlük temelli Kurani öğretisinden uzak sultanlar krallar ya da şeyhler tarafından gayrı İslami temellerle yönetilmekte. Ve istisnasız tüm yönetimler batılı sömürgeci emperyalist kolonyalistlere bağımlı yaşamakta. Tüm İslam dünyası insan haklarına saygısız, özgürlük ve adalete inanmayan, ülke topraklarını ve servetini sadece kendi ve ailesinin için yağmalayan bir avuç elit yöneticinin kıskacı altında zelil durumda.

Ve bu kaostan çıkış/kurtuluş umudu da taşımıyor; geleceğe ümitle bakamıyoruz maalesef. Etrafımız mezhebini din edinen, İslam topraklarını cehenneme çeviren megalomanyaklarla dolu.

Merhum Ali Şeriati der ki: ? Mevcut hali hazırdaki formel dinlerin en büyük zaafı; insanı, gerçek insan olmaktan çıkarmasıdır. Onu kendi gücünün dışında gaybi güçlere ve onların yeryüzündeki temsilcilerine yalvaran köle haline getirmesidir.
İlahî kaynaklı hakiki din, topluma kendine özgü bir kişilik kazandırır ve onu özgürleştirir. İnsanı her türlü putperestlikten ve kölelikten kurtaran ve özgürleştiren; adaleti ve eşitliği esas alan din, zaman içerisinde özgürlük ve eşitlik değerlerinin dinden soyutlanması neticesinde insanı köleleştiren bir duruma dönüşür.
İnsanı insana köle olmaktan kurtaracak eşitlik, insanı hayvanlıktan kurtaracak özgürlük ve insanı kendi özüne yabancılaşmaktan kurtaracak irfan ancak ve ancak İslamiyettedir.
O halde insanların bir birlerini ezmesinin ve sömürmesinin çaresi nedir? 

İrfan, Eşitlik, Özgürlük?? 

Selam ve dua ile?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR