Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ali BULAÇ


İki Musa daha

Ali Bulaç'ın "yeni" yazısı...


Geçen yazıda Freud’un psikanalizm adı altında ortaya attığı kuramı temellendirmek üzere Tevrat’ta Hz. Musa (a.s.) ile ilgili yer alan bilgi ve haberleri dilediği gibi kullandığını, bazı tarihleri öne alıp bazılarını geriye attığını, zengin muhayyilesini kullanarak Musa ile Ahen Aton ve İbraniler ile Mısırlılar arasında analojiler kurduğunu görmüştük. Meyer ve Sellin’den de yardım alan Freud’a göre Musa tarihte yaşamış gerçek bir şahıstır, ancak İbrani değil Mısırlıdır, tek Tanrı inancını vahiy alarak değil Ahen Aton’un tek Tanrıcı inancını devam ettirmiş, İsrailoğullarna benimsetmeye çalışmış ancak Mısır’da yaşadıkları kölelikten kurtardığı İsrailoğulları onu dinlememiş, hatta öldürmüşlerdir.

Bu, Freud’un muhayyilesinde inşa ettiği Musa’dır. Başkalarının da inşa ettiği Musa vardır. Bunlardan biri Edouard Schure’nin Musa’sı, diğeri iki Fransız bilim insanı Roger ve Messod Sabbah’ın Musalarıdır.

Her ki Musa tasvirinden kısaca bahsedeceğiz.

Tarihte ortaya çıkmış belli başlı inisiyeleri (gizli öğretiler için takip edilen yol, süluk, manevi, batınî doktrin) araştıran Schure, Rama, Krişna, Hermes, Orfe, Pisagor, Eflatun, İsa, Zerdüşt ve Hz. Muhammed yanında Hz. Musa’ya da geniş yer verir.

Ona göre dinler tarihi çerçevesinde ruhban sınıfı ile siyasi iktidarlar arasında iki ana model var: Biri Mısır-Hind, diğeri Babil modelleri. İçlerinde en güçlü olanı tabii ki Mısır’dır, burada bilim ve din daima rahiplerin elinde olmuş, rahipler krallar üzerinde etkili olmuş, hatta krallar rahiplerin öğrencileri olmuşlardır. Hind’te de durum aynıdır. Ne var ki Babil kralları rahipleri her zaman denetim altında tutmuştur. Hind’in rişileri ve Mısır’ın tapınak rahipleri ilahi inayeti hükümran kılmışlarken, Babil kralları ise kaderi, kör kuvveti ellerinde tutmuşlardır. (Bkz. Edouard Schure, İnsanlığıaydınlatan büyükü inisiyeler, dinlerin gizli tarihi, Çev. Yavuz Keskin, Ruh ve Madde y., İstanbul-1989, s. 213-290.)

Musa tarihi bir şahsiyettir ve su götürmez şekilde tek Tanrıcılığın kurucusu kendisidir ama Musa İbrani değil, Mısırlıdır. Ona tek Tanrı inancını öğreten Mısır’ın Gose Vadisi’nde yerleşenler ve ataları İbrahim, İshak ve Yakup olan köle İbranilerdir. Abram, başka bir deyişle İbrahim Orham, Babil yakınlarında Kalde adı verilen bir şehri Ur’un kralıydı.  Tüm halkların mitolojilerine geçmiş olan bu yüce şahsiyetten Ovidus bile ondan söz eder. Tevrat onun Tanrı’nın sözü üzerine Ur’dan Kenan iline geçmiştir. İshak ismi Mısır’ı, Yakup ve Yusuf ise Fenike dilini çağrıştırır. Muhtemelen İbrimiler (İbrani) sonraları bu üç peygamber birbirlerinden hayli uzak halklara peygamberlik etmişlerse de, İsrailoğulları Musa’dan sonra efsanelerinde bir araya getirmişlerdir.

Musa, Mısır sarayında yetişmişti, Firavun’un kız kardeşinin oğluydu, bir gün, Kıpti bir zaptiyenin bir İbraniyi dövdüğünü görünce ona vurdu, zaptiye öldü. Rahipler böyle durumlarda ciddi yargılama yaparlardı, ona ceza verecekleri kesindi. Esasında Firavun de ondan pek hoşlanmıyordu. Musa yakın çevresinin telkiniyle Kenan iline gitti. Kızıldeniz ve Sina Yarımadasının ötesinde bir mabet vardı, Osiris adına vakfedilmiş bu mabet Elohim denilen Tanrı’ya tapılmaktaydı. Zaten Sina ve Horeb asırlardan beri bir dine mistik merkezlik edegelmişti. Musa, Yetro’ya (Şuayb) sığınır, kızı Tsippora ile evlenir, ona yıllarca hizmet eder.

Ancak zaman geçtikçe Musa işlediği cinayet suçundan vicdan azabı çekiyordu. Bundan kurtulmak için kefaret ödemek istedi ve uzun günler oruç tutmak suretiyle kendini söz konusu Mabed’in mahzenine hapsetti. Bu onun için büyük bir iç yolculuktu. Mabetteki derin uykusundan uyandığında kendisini değişime uğramış bir insan olarak bulmuştu. Artık geçmişinden kurtulmuş, Mısırlı olmaktan çıkmıştı. Schure, Musa’nın Kıpti isminin Hozarsif olduğunu söyler, kefaretini ödedikten sonr “kurtulmuş” anlamına gelen Musa adını alır.

Schure, Tevrat’ın ilk kitabı Tekvin’in Musa’y ait olmadığını, Musa diye bir peygamberin yaşamadığını ve ondan dört veya beş asır sonra İsrailoğullarının kendilerine ilahi bir köken bulmak amacıyla Yahudi din adamları tarafından uydurulmuş bir efsane olduğunu ileri sürenlerin, kendilerini son zamanların modasına kaptıranlar olduğunu söyler. Ona göre bu modaya kapılıp söz konusu iddiaları ortaya atanlar, doğru belge ve metinlere dayanmaktadırlar, metinlerin kaleme alınış tarihleriyle ilgili olgular doğrudur ama bu belge ve metinlerden çıkardıkları sonuçlar tamamen yanlış ve keyfidir. Bütün bu tezler ve iddialar tamamen bir varsayımdan ibarettir.

Modern eleştiriciler, Tekvin’de anlatılan yaratılış hikayesine ilkokul çocuklarının dahi güldüğünü öne sürüp bunun bir efsane olduğunu söylerler. Evet doğru hikaye öyledir ama modern eleştiricilerin anlamadığı şey bütün bu anlatıların birer sembol olduklarını bilmemeleridir. Modern eleştiriciler her şeyi harfi harfine literal okuyup böyle olağanüstü olayların vuku bulmasını pozitivistçe imkansız gördüklerinden yaratılış hikayesini efsane saymaktadırlar. Mısır’dan hayli etkilenmiş olan Yunan yazarları bunu anlamışlardı. Onlar derlerdi ki, Mısır rahipleri düşüncelerini üç biçimde ifade ederlerdi: Biri açık ve sade, diğeri sembolik ve mecazi, üçüncüsü de kutsal ve hiyeroglifik. Dolayısıyla bir kelime veya cümlenin kurgusunda aynı anda asılmecaz ve aşkın (müteal) anlam katmanları bir arada bulunmaktadır. Mısır sembolleriyle Tekvin anlatımı arasında şaşılacak derecede benzerlikler söz konusudur.

Mesela yılan metaforunu ele alalım:  Tekvin’de Adem ve Havva hikayesinde yılan (Nahaş) önemli rol oynar. Hind, Mısır ve Yunan’ın inisiyeleri de yılana aynı anlamı verir. Mabetlerde gezinen yılan evrensel hayat demektir. Daha derin anlamı ise hayatı harekete geçiren gücü, kendisi için kendisine cezbedişi temsil eder. Yunanlılar bunu Eros, Aşk veya Arzu diye adlandırmışlardır ki, bununla ilk çiftin yani Adem ve Havva’nın işledikleri ilk günahla ilişki kurulmuştur. Böylelikle ilahi tabiat hayat çemberinin içinde dolanmış bulunmaktadır. (Yılanın Arapçası “hayy ve hayat”la aynı kökten gelen hayye’dir. Hayat gibi harikulade bir kelimeyi bırakıp “yaşam”ı kullananlara hayret ediyorum.)

Musa mabette geçirdiği derin/deruni değişimden sonra insanı geri düzeyli tutkuların ve Asur zorbalığının etkisiyle bölünmüş ve parçalanmış halkları, onların birbirlerini yiyip bitiren tanrılarının  elinde kalarak putperestliğin içinde sönüp gitmeye hazır hale gelmiş olanları kurtarmak üzere Elohim dinini tekrar uyandırmaya karar verdi. Schure’a göre Musa mahzenin karanlığında ilahi sesi işitti: “Tanrı’nın dağına, Horeb’e doğru yürü!.” İnanışa göre Horeb’in zirvesi Tanrı’nın tahtıdır, Musa oraya vadi kanalıyla yürüdü. Menzile varınca Tanrı ona, İsrailoğullarını kölelikten kurtarmak üzere kendisini elçi seçtiğini bildirdi.

Schure, II. Ramses’in Musa’nın sınıf arkadaşı olduğunu söyler, ona Libya kralının Mısır’ı istila etmeye çalıştığı zamanı seçerek gitti ve ona tebliğini yaptı. Başlangıçta İbraniler birkaç bin kişiydi ama çölün peygamberinin çağrısının cazibesine kapılan başka topluluklar da (Kenanlılar, Edomlular, Araplar ve çok değişik Samiler) onlara katıldı. Kur’an-ı Kerim de, Hz. Musa’ya başlangıçta kendisini gizleyen Mısırlı(lar)dan bahseder (40/Mü’min, 28-35). Bu kalabalığın çekirdeğini haşin, inatçı ve isyankar İsrailoğulları teşkil ediyordu. Musa’ya inisiyasyon kardeşi Harun ile İsrail dişil inisiyasyonu temsil eden Miryam da (Meryem-Maria) eşlik ediyordu.

Musa bir kavmi gözetip kollamıyordu, İsrailoğulları üzerinden evrensel bir inanç tesis etme peşindeydi. Ancak Şerait onlara ağır geldi, ilahi buyruklar “on emir”de ifade ediliyordu, kavim ona isyan etti. Kavmin isyanında sonraları içlerine karışan kıvrak vücutlu, fettan siyahi kadınlar belirleyici rol oynamıştı, bunlar Edomlu reislerin metresleri veya hizmetçileriydi. Schure’a göre altın buzağı döktürme fikrini ortaya atan Samiri değil, erkekleri baştan çıkaran bu kadınlardı. Kadınlar şunu yayıyordu: Bu Mısırlı rahip yani Musa halkı Kenan iline götüremezdi, insanlar çölde ölüp çürüyeceklerdi. Halkı Kenan’a götürecek olan Moablı tanrılardır. İsyan büyüdükçe Harun’dan kendilerine buzağıdan bir tanrı döktürmesini istemeye ve onu buna zorlamaya başladılar. Musa ile beraber dağa çıkan yetmiş yaşlı insanın öğütleri ve yalvarmaları da işe yaramadı. Musa, dağdan levhalarla indiğinde kavminin yoldan çıktığını görünce öfkesinden patlayan bir yanardağ gibi gürledi, levhaları yere çaldı ve “Bana inananlar yanıma gelsin!” diye bağırdı. İlk anda kavmin dörtte üçü onun tarafına geçti, dinden irtidat edenler ise sağa sola kaçıştılar, çadırlarında gizlendiler. Musa irtidat eden Astarot rahiplerinin kılıçtan geçirilmesini emretti.

Schure’a göre Musa’nın tanrısı erildi, en yüksek prensip olup arı Varlık, arı Ruh’tu. Bu prensibi insanlara benimsetmek için dişil prensibe, yani tabiat (doğa) denen tanrıçaya, yani Havva’ya, yani yerkürenin ruhunda ve insanın gönlünde yaşayan kadına savaş açmak gerekirdi, bu bir zorunluluktu. Bu mücadelenin amacı kadını yok etmek değil, onu egemenlik altına almaktı, bunun için de aralıksız ve acımasızca mücadele sürdürmeliydi. Aralarında gizli ittifak kuran Kadın ve Tabiat Şeriat önünde tir tir titremeliydiler.

Böylece İsrailoğulları Musa ve Tanrı’ya isyan etmiş, onun gösterdiği yola girmeyi reddetmişlerdi. Nebo tepesinde bir mağarada oturan Musa, Elohim’in Yahudi ırkından intikam almasını dilemişti. Yanında olan Yeşu ve Levililer, onun son nefesini vermeden önce şöyle dediğini işitmişlerdi:

“-İsrail, Tanrısına ihanet etti, onun için göğün dört bir bucağına çil yavrusu gibi dağılsın.”

Schure’nın tezine göre Musa, İbrani değil, Mısırlıdır ve kendisine bilimsel olarak çok şey borçlu olduğumuz bilim adamı Maanethon, Firavun dönemiyle ilgili yazıtlara dayanarak Musa’nın Osirisli bir rahip olduğunu söyler. Bu okumaya katılmasak da Maanethon’un, yazıtlardan hareket ederek Musa’nın tarihi varlığına ulaşması hayli önemlidir. (Edouard Schure, Age. s. 283.)

X

Gelelim iki Fransızın konumuzla ilgili iddialarına.

Roger ve Messod Sabbah’a göre İsrailoğullarının Musa’nın önderliğinde Kenan Ülkesi’ne göç ettiklerine dair tarihi hiçbir belge bulunmamaktadır. “Yahudilerin göçü” diye Tevrat’ta yer alan olay aslında Ahen Aton dinine bağlı yaşayan Mısırlıların Firavun Ai tarafından sürülmeleri olayından başkası değildir. M ısır tarihinde ilk defa tek Tanrı inancını benimseyip buna göre köklü reformlar yapan Ahen Aton’un vefatından sonra tekrar çok tanrıcılığı resmi inanç ilan eden yeni Firavun bugünkü Tell el Amarna denen yerde yaşayan Mısırlıları ülkeden sürme kararı aldı. Sürgün cezası alan Ahen Aton halkı Sazlıklar Denizini aşarak Sina Çölü’ne geçti.

“Denizin yarılması” ise Firavun tarafından Akdeniz’in ikiye ayrılmasına atıftır. Kenan ülkesine geçip orada yerleşen Mısırlı rahipler ve soylular “Ahen Aton adlı Firavun’a tapan” anlamına “yahud” ismini alıp burada Yahudi Krallığı kurdular. Buna göre Tevrat’ta ismi geçen İbrahim, Sara, İshak, Yakup, İsrail vd. aslında Mısırlı soylulardır.

İki Fransızın araştırıcısına göre Musa, ileride I. Ramses adıyla kral olacak olan Mısırlı general Mose (Ra Messu) idi. Musa’nın halefi Yeşu ise onun büyük oğludur. Bu iki zata göre Hz. İbrahim, tek Tanrı inancını yayan Ahen Aton’dur. Bugün de Mısırlılar kendisinden “Ahen Aton aleyhisselam” diye hitap ederler.

Tabii ki bu tezi kabul edecek olursak ilk ortaya çıkacak sonuçlardan biri, Yahudilerin asıl vatanlarının Filistin değil, Mısır’ın Yukarı Nil kıyıları olduğudur. (24 Eylül 2000/Hürriyet/https://www.hurriyet.com.tr/dunya/hz-ibrahim-firavundu-39184049)

Hz. Musa’nın tarihsel kişiliğiyle ilgili temel itiraz, hakkında yer alan bilgilerin sadece Tevrat’a dayanması, Tevrat’ın da Babil sürgünü (M.Ö. 586)  sırasında derlenip yazıya geçirilmiş olmasıdır ki,  yazılı Tevrat ile Hz. Musa arasında kimine göre 850-900, kimine göre 1.000 sene gibi muazzam bir zaman farkı vardır. Binaen aleyh tarihte Musa isminde bir şahıs yaşamış ve Tevrat ile Kur’an’ın anlattığı üzere peygamber olarak görev yapmışsa bunun M.Ö. 6. Yüzyıldan önceye ait somut belge ve bulgularla kanıtlanması lazım.

Peki, Tevrat’ın dışında Hz. Musa’nın tarihsel şahsiyetini doğrulayacak belge ve bulgu yok mudur? Sonraki yazımızda bu konuyu ele almaya çalışacağız.

 

Kaynak: farklı bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR