Pres Tv’nin instagram sayfası gazeteci Hafsa Karamustafa’nın ‘Mahsa Amini, Zainab Essam Al Khazali iki kadının ölümü bir politik oyun’ adlı yazısının görselini paylaşmış. Ve yazıdan şu alıntılara yer vermiştir. Son birkaç gündür İran’da genç bir kadın Mahsa Amini’nin polisin nezaretinde ölmesinin ardında İran’da huzursuzluk yaşandığı bildiriliyor. Olaylar batı medyası tarafından sıçradı ve İran’daki bir başka kadın düşmanlığı vakası olarak aktarıldı. Sosyal medya bu olayın detaylarıyla ayaklanmaları destekleme çağrıları ile gündem oluşturuyor. Yetkililerin soruşturmasına rağmen bu olay İslam Cumhuriyetinin aleyhine puan toplamak için kullanılıyor. Batı medyası kınamayı iki katına çıkartıyor. Fakat onlar ABD ve müttefikleri tarafından yapılan suçlara karşı aynı hassasiyeti gösteremiyor. 20 Eylül’de 15 yaşındaki Zainab Essam al Khazali ABD askerleri tarafından Bağdat yakınlarında vuruldu. Fakat bir tane batı medyası bile bu olayı haber yapmadı. Yazının devamında Karamustafa İran’da birçok kez bulunduğunu ve Tahran’da, İsfahan’da Meşhed’te gecenin bir vaktinde bile olsa kadınlar çocukları ile parklara, camilere güven içinde çıkabildiklerini, gezebildiklerini belirtmiş. İran’da herkesin bildiği gibi tam tesettürlü kadınlar olduğu gibi formalite icabı salaş, esnek takanlar da vardır. Fakat bu olay enerji krizi ile baş edemeyen batılı ülkelerin petrol üreticisi ülkelere karşı ve özellikle İran’a karşı yaptırım uygulamaya çalışmak istemelerinin işaretidir. İran birçok kez bu tarz olaylardan sonra daha güçlü bir şekilde çıkabilmiştir. Şiddetin son bulması ve Mahsa’nın huzur içinde yatmasını dilemiştir.
Karamustafa’nın bu tespitleri son derece kale alınacak tespitlerdir. İran’da bu gibi olaylar şüphesiz ne ilktir ne de son olacak galiba. Dolayısıyla İran’ın batıya karşı tutumu oldum olası herkesin malumudur. Hepimiz merg, merg Amerika, Amerika’ya ölüm, merg, merg İsrail, İsrail’e ölüm, kahrolsun Amerika, Şeytané Buzurk Amerika, büyük şeytan Amerika sloganlarını onlardan öğrendik. Galiba İran eylem ve söylemlerinden çok sloganlarında en çok gerçekçidir. Çünkü Şia dünyasının eylem ve söylemleri çoğu zaman o kadar korkutucu olabiliyor ki bunun ucu masum insanlara dokunabiliyor tarihin derinliklerindeki sahabeye kadar gidebiliyor. Bu ithamları bütün bir halka bütün bir sisteme genellemezsek bile Fatıma’nın şehadetini ben sosyal medya üzerinden onlardan öğrendim. Meğerki Hz. Ömer biat almak için kapıyı Hz. Fatıma’nın üzerine zorlayınca kapının sürgüsü omuzlarına mı kaburga kemiklerine mi saplanmış dolayısıyla masumenin şehadeti adı altında sehabelere tonlarca itham yapılıyor sövülüyor. Şeytan ayetlerinin, Selman Rüştünün peşine düşen kahramanlar ateşe sırtını dönen Allah’a veçhini veren konak, konak peygamberin izinden iz süren Allah’ın ayetlerine boyun eğen Selman-ı Farisi’yi unutuyor, Hz. Aişey’i rahatlıkla yerden yere vurabiliyor. Lahavle biz kendi günahlarımızı taşıyamıyoruz kaldı ki masum sehabelerinkini taşımaya hiç niyetimiz yok.
Evet Batı dünyası tüm İslam ülkeleri ile bunun ötesinde tüm doğu dünyası ila uğraşıp, duruyor. Bunu çeşitli misyoner ve ajan faaliyetleri ile bugün değil ta birinci dünya harbinden evvel Lawrence gibi Arap kisvesine bürünmüş ajanlar üzerinde yapamaya devam edegelmiştir. Sürekli ezberci tarihle oyalandığımızda ajan Lawrenci pek bilmezdim bir gün Suriyeli bir yerel sanatçıdan Kürtçe bir şarkı dinlemiştim YouTubet’an, şarkıcının ismi tuhafıma gitti. Adam Suriyeli üstelik Kürt, ismi Lawrencé Amude (Amude Şehrinden dolayı) Amude’nin Lawrenci’ydi. Bu tuhaf isim ne iş diye araştırınca baktım adam Arabistanlı Lawrence, Arapları Osmanlıya karşı ayaklandırmakla mamur İngiliz ajanın ismini takma isim olarak taşıyor. Meğerki Osmanlı düşmanlığı ile bilinen Arabistanlı Lawrence, bizimkilerin içinde bir ukde olarak kalmış. İşte orta doğu Ortadoğu olalı görmemiş böyle bir sazlı, sözlü Kürt Lawrence. Hele bu aralar saçını kesenler başını kazıtanların zincir halkası genişlerken zindan hapis ile zindiyan olalı da görmemiştir böyle ibreti alem olma üslubuyla dikkat çekmek isteyen bir başkanı. Ahan da takke düşer kel görünür. Kürt idamları için kılını bile kıpırdatmayanlar başı yarı açıktır bahanesi ile öldürülen Mahsa için saçını başını yolmuş. Ya Mahsa başı tam kapalı bir Esma Bilteci olsaydı o zaman n’olacaktı bu sefer Rabia’ya mı takılacaktık.
Her neyse sadede gelsem İran, bırak 1979’da gerçekleşen İslam devrimini eski İran başbakanı Musaddık’ın İran petrollerini millileştirmesinden beri batının hedef tahtasındadır. Bunu en bariz örneği yedi yıl süren ve birçok zayiata sebep olan Irak-İran savaşıdır. Batı, Arap baharında bir kıvılcımı çakmasıyla bütün Arap yarımadasını ateşe verdiği gibi zaman zaman bu tarz denemeleri İran üzerinden İran’ı hassas noktalarında vurarak yapmaya çalışmaktadır. Odak noktası ise kadınlar ve başörtü sansürü, kadın ihlalleridir. Bunun üzerinden demokrasi havariliğine soyunmaktır. Batının ezelden beri doğu dünyasıyla uğraştığını sağır sulatan bile biliyor. Fakat Hoca Nasreddin’in misalinde olduğu gibi tüm Ortadoğu ülkelerini ister etnik ister din, mezhep üzerinden çalkalamak isteyenlerin sebebiyet verdiği bu tarz olaylarda biz hep batıyı, karanlık güçleri suçlarken yahu hiç mi suçu yok bu hırsızın sorusunu akıllara getiriyor.
Evet bazı tarihçilerin ifrat ve tefritvari değerlendirmelerin aksine İran’ın devrik lideri Ayetullah Humeyni 1979’da İran İslam devrimi ile İran’da bir ilki gerçekleştiriyordu. Aslında İran Hz. Ömer’in Hilafeti esnasında İslam orduları tarafından Kadisiye’de fethinden sonra Ayetullah Humeyni tarafından adeta İslam adına bir ikinci defa yeniden inkılapla tepeden tırnağa değiştirilmeye çalışılıyordu. Demirden çevik Ateşperest Persler (acemler) bir ikinci defa İslam’la tanışıyordu, barışıp, uzlaşıyordu. Şii dünyası ile Sünni dünyası birbirlerine daha yakınlık hissediyordu. İnkılap Batı emperyalizmine karşı meydan okuyor ve tüm sömürge ülkeler için bir kurtuluş umudu vadediyordu. Ayetullah Humeyni’nin vefatı, İran İslam devriminin ideolojik babalarının bir, bir ortadan kalkması, medrese geleneğinden de olsa ölüm yıl dönümü İran’da öğretmenler günü olarak kutlanan bir öğretmen ve İslam filozofu Murtaza Mutahhari’nin bir suikaste kurban gitmesi, Her ne kadar aralarında zaman zaman zıtlıklar yaşandıysa da yine Hüseyniye irşattan entelektüel eleştirileri ile kıvrak bir zekaya sahip Ali Şeraitinin savak ajanlarınca tasfiyesi, İslam Devrimin ideolojisinin zamanla pörsümesine neden olabilecek bariz gelişmelerdir. Kendini İslam’la, devrimin ruhuyla yenilemeyen devletin resmî ideolojisi giderek köhnemeye yüz tutmuş ve İran’dan çok İslam’a zayiat verme olasılığını artırmıştır. Çünkü devrimi mobilize eden İslami kimlik milli kimliğin ve eleştirilere kapalı molla rejiminin gölgesinde kalakalmıştır. İran’ın tek bir unsurla millileşerek içine kapanması ve ambargolarla tüm dünyadan izolasyonu kendi kendine yetebilme, kendi ayakları üstünde durabilme yetisini geliştirmiş onu Ortadoğu’da kısa vadede güçlü bir aktör olmaya namzet kılmıştır. Fakat eğer İran, İslami bir harçla içindeki çok karmaşık farklılıkları bir renk cümbüşüne dönüştürmezse içindeki cevheri bir feyruz taşı gibi parlatıp işlemezse ne kadar milli olsa olsun ne kadar devrim muhafızı devrim fedaileri yetiştirse yetiştirsin bu farklılıklar avantajdan dezavantaja bir atom bombası gibi patlamaya ramak bir hale dönüşebilecek tir. Ve böylece İran her zaman batının kapanına takılma riskini, stresini yaşayabilecektir. Şimdilik İran gücünü çoğunlukla batı düşmanlığı üzerinden sağlayabiliyor. Dolayısıyla İran politik olarak hala en ufak bir olayda klişeleşmiş sloganlar ve saldırgan refleksler üzerinden ABD bayrağına saldırıyor, yırtıyor yakıyor ve tepkisini hıncını batıya karşı ancak böyle kusabiliyor. Kolluk kuvvetleri bölgede çok geniş bir yelpazeye yayılırken kendi iç işlerine yönelik demokratik yaptırımları tatmin edici değildir. Bu da hem kendi iç barışını tehdit etmekte hem de batının ekmeğine yağ sürmektedir. Dolayısıyla eğer İran batıya malzeme vermek istemiyorsa yukarda da belirtiğimiz gibi söylem ve eylemlerinde dikkat etmesi gereken çok şey var. Önce kendini düzeltecek sonra batıya meydan okuyacak ve biz de onunla hep birlikte tek ağızdan bir kere değil milyon kere kahrolsun Amerika kahrolsun İsrail ve kahrolsun hunhar emperyalizm diyeceğiz ama nerde.
Daha dün İran’ın Kürdistan eyaletine bağlı Sakkız kentinde doğan Mahsa Amini Tahran’da ahlak polisleri tarafından göz altına alındıktan sonra ölüyor, öldürülüyor. Aslında bu ve benzeri ölümler hiçbir bahaneyi hiçbir sebebi haklı kılamaz. İran’ın Batıyı itham etmesini bile. Sahiden ahlak polisinin ahlak anlayışı 22 yaşındaki bir kadını başının yarısı açıktır bahanesine sığınarak ahlak dersi verip öldürmek midir? Yoksa bu olayın başka gerekçeleri mi var ki masum başörtü ile kamufle ediliyor. Bu nasıl bir ahlak anlayışı ki İslam kisvesi altından candan, kandan, irinden beslenebiliyor. Bu ahlak anlayışı hangi kitaptan hangi kanundan alınmadır. Yok tövbe haşa İslam demeyin Kuran demeyin Allah’a iftira atmış olursunuz. Dinde, Kuran’da zorlama yoktur. Kuran tüm insanlık için rahmet olarak inmiştir. Allah (c.c) Peygamberlerini bile sadece tebliğle, irşat ile mükellef kılmıştır. Hidayet ise yalnız ve yalnız Allaha aittir. Hidayet (İslam), Peygamberlerin bile tekelinde değildi ki irşat polislerinin tekelinde olsun. Mahasa’ya uzan eller kırılsın bu bahaneyle de Başörtüye uzanan eller kırılsın..
Kaynak: Farklı Bakış