Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


İDEOLOJİK KÖRLÜK, ELEŞTİRİ ve ÖZGÜRLÜK

Yusuf Yavuzyılmaz; Siyasal ve toplumsal olayları doğru değerlendirmek konusunda ortaya çıkan en önemli engel, soruna taraf olanları doğru değerlendirme yapmaktan uzaklaştıran “ideolojik körlüktür”.


            Günümüzde siyasal ve toplumsal olayları doğru değerlendirmek konusunda ortaya çıkan en önemli engel, soruna taraf olanları doğru değerlendirme yapmaktan uzaklaştıran “ideolojik körlüktür”.

Kişinin hakikati kendi tekelinde olduğuna inanç beslemesi sonucu oluşan "ideolojik körlük", sorunun sadece karşı tarafta olduğundan hareketle özeleştiri yapamamakla ve kendini eleştiri dışı tutmakla sonuçlanır. İdeolojik körlük, eleştiriyi içeriden dışarıya değil de dışarıdan içeriye doğru yapılmasına neden olduğundan asıl nedenlerin gözden kaçmasına neden olur. Sorunun bir tarafı olan kendi eleştirisini yapamadığı için zaaflarını ve olaylardaki rolünü de göremez. Bu olumsuz durumdan sıyrılmanın yolu sahip olduğu grubun dışına çıkarak daha büyük resimden olaya bakabilmektir. Bundan dolayı olayın içinde yer alıp alternatif eleştirel kaynaklardan yaralanmayan kimselerin doğru değerlendirme yapmalarına imkan yoktur. Bugün ülkemizin en temel sorunlarının başında gelen Kürt sorununu değerlendirme konusunda da çok açık bir ideolojik körlük yaşanmaktadır. Konunun tarafları soruna sadece kendi pencerelerinden bakmakta ve değerlendirmelerini de bu bağlamda yapmaktadırlar.

İdeolojik körlük oluşmasının temel nedeni, kendi dışında kalan açıklama biçimlerine karşı gösterilen hoşgörüsüzlük ve ötekileştirmedir. Hoşgörüsüzlük ve ötekileştirmeye yol açan faktörlerin başında Cabiri'nin deyimiyle "hermetik atıl akıl" gelmektedir. Hermetik atıl akıl, bugüne ve geleceğe doğru değil, geçmişe doğru çalışır. Bugüne yoğunlaşamadığı için var olanı reddetme eğilimine girer. İslam dünyasının yeni bir sıçrama yapamamasının ve geçmişe doğru çalışmasının temelinde sorun çözemeyen hermetik akıl bulunur Cabiri’ye göre.

Hakikatin sadece kendi grubu içinden üretilme imkanı olduğuna inanan kişi, kendini entelektüel bakımdan zenginleştiremezse karşısındaki her düşünceyi yok etmeye çalışan tetikçiye dönüşmesi kaçınılmazdır. Nitekim Türkiye'de her düşünce sistemi içinde az veya çok bu tür militanlara rastlanmaktadır. Militan düşünmeye, tefekkür etmeye değil, yok etmeye kendini adamıştır

Bir parti, grup, cemaat içinde kalan ve hayata buradan bakan insan, kendini sadece kendi grubunun doğruluğuna adadığı için olayları çok boyutlu değerlendirme imkanından uzaklaşmıştır. Böylece bu kişi ötekine karşı hoşgörüsüz bir kişilik geliştirir ve dışarıdakini devamlı suçlu görmeye dönük bir psikolojik yapıya sahip olur.

Bu toprakların geleneğinde sadece siyasal farklılıkların değil, fikir ayrılıklarının da kolaylıkla çatışmaya dönüşebileceği görülmektedir. Bu yüzden dikkatli olmak gerekir.

İnsanların sahip oldukları düşünce, ideoloji, yaşam tarzı konusunda alternatif ve eleştirel kaynaklardan beslenmemeleri bir süre sonra "ideolojik körlüğe" yol açıyor. "İdeolojik körlük", bir taraftan eleştirel düşüncenin yokluğunu getirirken diğer yandan, farklı düşüncelere karşı kalın ve aşılmaz duvarlar örüyor. İnsanlar giderek hakikatin sadece kendi algıladıkları biçimde olduğunu düşünüp, ötekini tamamen dışlıyorlar. Bu anlayışın bir adım ötesi şiddettir. Şiddet, ötekinin varlığını ortadan kaldırmadan kurtuluşa erişilemeyeceğinin düşünüldüğü eşikte başlar. Ne yazık ki, Türkiye bu tür bir anlayışa her devirde gebe olmuştur. Bu durum Türkiye üzerinde hesapları olanların işini bir hayli kolaylaştırmıştır. Özellikle 12 Eylül öncesi yaşanan kardeş kavgasının bir gecede sona ermesi bunu göstermektedir. Hem kavga sahici değildir, hem de başka bir proje için kullanılmaya müsaittir. Gezi olaylarını da böyle okumak gerekir. Gezi, bir özgürlük mücadelesi değil, yaslandığı Alevi-Sünni gerilimi üzerinden Türkiye'de kaos yaratma projesi olarak öne çıktı. Bunu olaylarda yaralanan Berkin'e gösterilen tepkinin, protestolar sırasında ölen diğer gence gösterilmeyişinde açıkça gördük. Kitlenin amacı şiddete karşı çıkmak değil, ölenin kimliği üzerinden tavır almaktır. Gençlerden birinin Alevi-solcu, diğerinin Sünni-muhafazakar olması olaya bakışı farklılaştırmaktadır. Öyle görülüyor ki, cenaze araçsallaştırılabildiği ölçüde değer kazanmaktadır.
            15 Temmuz öncesi, cemaatin Haşhaşilere benzetilmesinin ağır olduğu yolunda eleştiriler yapılmıştır. Çalışma usullerine ve düşünce biçimlerine bakılırsa bu benzetmenin çokta yanlış olmadığı görülecektir. Kaldı ki, 15 Temmuz darbe girişimi bu benzetmenin çok da yerinde olduğunu göstermiştir. Heterodoks bir dini hareket olan Haşhaşilerin dayandığı temel özellikler şunlardır;

1- Lidere aşırı, sorgulamadan ölümüne bağlılık,

2- Kendini gizleme ve zamanı geldiğinde harekete geçme,

3- Mücadele ettiği devlet içinde bürokratik kademelerde örgütlenmedir.

            Kuşkusuz düşünsel anlamda cemaat Haşhaşilerle aynı paralelde değildir, ancak hareket tarzları ve izledikleri yöntem dikkati çekecek kadar benzerlik göstermektedir.         Özellikle Selçuklular dönemimde etkili olan ve Moğollar tarafından ortadan kaldırılan bu tarikatın gerek ideolojisi,gerekse izlediği yönden,gizli örgütlenme biçiminde faaliyet gösteren örgütler için ilham kaynağı olmuştur. Haşhaşiler kendi ideolojilerine sarsılmaz bir inançla bağlı, liderin emirlerine ölümüne bağlı, ötekine karşı aşırı düşmanlık besleyen eylemci topluluktu.

Genel anlamda siyasal ve sosyal hareketlerde görülen hoşgörüsüzlük ve ötekine karşı düşmanlığı ortaya çıkaran nedenler şunlardır.

1- Taassup,

2- Cemaat liderine bağlılık,

3-Grup veya partiye aşırı bağlılık,

4- Entelektüel yetersizlik,

5- Kişisel özellikler

6-Eleştirel geleneğin olmayışı

6-İçinde yaşadığı kültürel özellikler

            Öyle görülüyor ki, özellikle cemaat örgütlenmelerinin dayandığı ve büyük ölçüde tasavvuftan kaynaklanan bilgi sistemi, ideolojik körlük yaratmaya elverişlidir. Cemaat önderlerinin sistem içindeki tartışılmaz konumu bir anlamda bilgi sistemine ve kutsalla ilişkisine bağlıdır. Cemaat liderlerinin veya şeyhlerin yaygın bilgi kaynakları rüya, ilham ve sezgidir. Bilindiği gibi bu bilgiler başkaları tarafından denetlenebilen, test edilebilen bilgiler olmayıp öznel bir karaktere sahiptir. Şeyh veya cemaat liderlerinin özellikle rüya yoluyla kutsalla ilişki kurduğu veya gündelik siyasal tavır konusunda işaret aldığı varsayımı ya da inancı, cemaat liderlerini tartışma alanının dışına taşır. Bu yönüyle cemaat liderleri peygamber tasavvurunun bile ötesine geçen bir konuma oturtulur. Çünkü Peygamber vahyin dışında kalan konularda yakınında bulunanlarla sürekli görüş alışverişinde bulunur ve bazen karşısındaki görüşü kabul ederdi. Oysa bir cemaat mensubunun gözünde oluşan yanılmaz önder inancı davranışını belirleyen temel ölçüttür. Ona düşen görev cemaat önderinin rüyayla da desteklenen ve neredeyse kutsallık derecesinde algılanan bilgi doğrultusunda eylem yapmaktır. Bugün Gülen cemaatine bağlı bulunanların içinde bulunduğu patalojik durum budur.

Geçmişte Gülen cemaatinin Türkiye ve dünyadaki faaliyetlerini de böyle bir araçsallaştırma üzerinden okuyabiliriz. Asıl soru, cemaatin bu faaliyetleri hangi projenin gerçekleştirilmesi için araçsallaştırılmakta olduğu sorusudur. Hiç kuşku yok ki, Gülen cemaati de, bu cemaatin Türk okulları da Amerika'nı Türkiye üzerinden İslam dünyasını dizayn etme politikalarının en önemli aracı olarak kullanılmıştır. Okulların Orta Asya ve Afrika'da yoğunlaşması da tesadüfi değil, Amerikan politikalarının yönüyle doğru orantılıdır. Kaldı ki, 15 Temmuz darbe girişimi, Gülen Cemaati üzerinde yapılan eleştirel yorumları haklı çıkarmıştır.

Cemaat, parti veya grup üyeliğinin ortaya çıkardığı ideolojik körlüğü aşmanın yolu eleştirel düşüncenin oluşturulması kabiliyetidir. Kürt sorunu, sosyal refahın artması, hak ve özgürlüklerin genişletilmesi gibi konularda Ak Parti, HDP ve sorunun diğer bileşenleri izlenmeli ve eleştiriden asla kaçınılmamalıdır. Sorunun önemli bileşenlerinden biri olan Ak Partiye en büyük katkıyı eleştirenler yapıyor, körü körüne destekleyenler değil.

Kürtler ve Türkler HDP, Hüda Par, Cemaatçi, Alevi, Sünni, CHP, İP, CHP, MHP veya Ak Partiliyiz diye asla ait olduğunuz grubu eleştiriden geri durmayın ve kendinizi ideolojik körlüğe teslim etmeyin. Unutmayın gördüğünüz hatayı belirli tutumlar adına görmezden gelirseniz sorumluluktan asla kurtulamazsınız. Üstelik kardeşlik adına gizlediğiniz hataların bedeli ileride telafi edilmeyecek bir biçimde karşınıza çıkar.

İdeolojik körlük değişine son derece kapalı bir zihin yapısına işaret etmektedir. Türkiye’de İslamcılar değiştiği üzerinden yürüyen eleştirilerde büyük ölçüde ideolojik körlükten kaynaklanmaktadır. Oysa gerçek şu ki, İslamcılık varsa bu zaten değişmek zorundadır. Değişmeyen ve baki kalacak olan İslam’dır. İslamcılık belli bir coğrafyanın ve tarihin ürünü olduğu için değişmeye mahkumdur. Kim tarafından üretilirse üretilsin bütün zamanları kapsayacak bir İslamcılık mümkün değildir. İslamcılık Gannuşi'nin Tunus'unda farklı, Mevdudi'nin Pakistan’ında farklı, Seyyid Kutub'un Mısır'ında farklıdır. Hatta Pakistan'da aynı dönemde yaşamış Fazlurrahman ve Mevdudi'nin İslamcılıkları bile farklıdır. Sorun olan İslamcıların değişmesi değil, değişmemesidir. Zaten Garaudy'nin Entegrizm dediği tehlike de burada başlıyor. İslam üzerinden üretilen ve teslimiyeti öngören siyasal veya cemaat yapılanmaları ideolojik körlük üretmeye son derece elverişlidir. Buradan çıkış Kur’an’ın “Hala akletmeyecek misiniz?” sorusunda gizlidir.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR