Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


İsmail Hakkı Güleç


İÇTEN BİR MUHASEBE

İsmail Hakkı Güleç'in yeni yazısı


 

Biz Müslümanlar olarak yıllarca, bu köhne, laik, despot, beşeri, tağuti sistemi değiştireceğimizi söylüyor, iddia ediyorduk...! Ama ne yazık ki, bu sistem bizi değiştirdi, dönüştürdü, tüm söylem, iddia ve eylemlerimizden uzaklaştırdı, etkisizleştirildi...; Ağzımıza yalancı dünyanın(!) nisa (kadın), masa (makam), kasa(para) adındaki putlarından ufacık bir bal çaldı...! Biz de bu kadar küçük, basit, geçici olan sahte, gerçekte bal olmayan zehire inandık, aldandık, tav olduk, yem olduk...! Geçmişte ki tüm söylem, eylem ve iddialarımızdan geri adım attık, vazgeçtik...! Yani sınavı kaybettik! İktidar, para, makam, statü ile tanıştıktan(tanıştırıldıktan) sonra, ne oldum delisi olduk, kendimizden geçtik, yamulduk, güç zehirlenmesine, hastalığına maruz kaldık...! Bir avuç içenlerin kurtulacağı sudan, bizler nefsimize uyduk, sisteme, düzene, gidişata kendimizi kaptırdık ve o sudan, kana kana, avuç avuç içtik...! İçtiğimiz su (elde ettiğimiz, mal, mülk, makam, mevki, saltanat, sulta, iktidar, saray, kadın, makam, para) bizdeki inkılapçı, devrimci, dinamik dili, ruhu, özelliği, yaktı, yıktı, yok etti, bitirdi...! Ondan sonra bizim gören gözümüz(hakikatı) görmez, işitmez, o yolda yürüyemez, koşamaz olduk...! Bedel ödemeye, çile çekmeye, yolun her türlü zorluk ve sıkıntılarına katlanma iradesini göze alamadık...! Yolda yürüyecek ne bir aşkımız, şevkimiz, mecalimiz, ruhumuz kaldı! ne de bu konuda yeterli bir donanım, tedarik ve hazırlığımız vardı...! Biz bile kendimizi tanıyamaz olduk. Bu nokta da ne İsa'ya, ne de Musa'ya yaranabildik. Rezil olduk, tüm özelliklerimizi yitirdik, bizi biz yapan değerlerimizin içini boşalttık, ihanet ettik... Kimse bize zulmetmedi, zorlamadı, baskı yapmadı bu zilleti, onursuzluğu kendimiz seçtik, aslında içimizde böyle bir arzu, istek, meyl varmıştı da o günkü şartlarda buna ulaşma imkanımız olmadığı için duygu, istek ve arzularımızı bastırıyormuşuz....!

Niçin böyle bir yolu seçtik? Çünkü akıllandık! Uslandık! Daha risksiz, bedelsiz, kolay yolları, metotları, usulleri keşfettik! aykırı olmanın, sıradışı olmanın, farklı olmanın, maddi manevi, bir çok sıkıntıları vardı...! Bunlara ne gerek vardı sahi...? Daha uzlaşı içerisinde, gri renk varken! keskin net bir duruşa, üsluba, yürüyüşe ne gerek vardı...! Değiştirmek istediklerini değiştiremeyenler, kendileri değişirler...! Gerçek dava erleri, hiç bir ortamda, konjonktürde inancından, üslubundan, onurlu, izzetli duruşundan, bedeli ne olursa olsun, davasından ödün, taviz vermeyen kimselerdir... Velev ki bu duruş neye mal olursa olsun, canına, malına, tüm sevdiklerine mal olsa bile ki şahadet! onun için en büyük bir ödüldür...! Zalimlerin, kâfirlerin, tağutların bizlere sunmuş oldukları! Ve bizleri değiştirmek, dönüştürmek, bizde ki ruhu, ülkü'yü, şuuru, idraki, aklı, aşkı, adanmışlığı, arınmışlık duygusunu, ruhunu yok etmek için! Attıkları tüm adımları, nefse hoş gelen! Tüm imkânları, plan, proje, teklifleri, iktidarları, dünyevi makam, mevki, mal, mülk, saltanat mansıp gibi aldatıcı şeyleri! hiç bir tereddüt, endişe, şüphe taşımadan, tam bir teslimiyet, tevekkül, eminlik içerisinde elimizin tersiyle itmeli, reddetmeli, onların bize yapmış olduğu her türlü teklifi onurluca, bize yakışır bir eda, üslup, izzetli bir duruş ile reddetmeli, terketmeliyiz....rest çekmeliyiz...! Bir mü'mine yakışan tavır, tutum, davranış, duruş işte budur... Bunu ancak tam anlamıyla, hiç bir şek, şüphe, endişe, kaygı, korku duymadan! Rablerine, davasına inanmış, tüm benliğiyle ruhunu, özünü, dünyevi olan her şeyini, bu yolda adamaya hazır, yürekli, cesur, rahatından, lüksün den, nefsani arzu ve isteklerinin köleliğinden! Kurtulanlar! Bu izzetli, kararlı, emin duruşu gösterebilirler...! İşte zalimlerin tağutların, küfür sistemlerinin, beşeri sistemlerin korktuğu kişiler, insanlar, dava adamları bu özelliklere, niteliklere haiz olanlardır...! Bu mücadele anlık, geçici, ortama, konjonktüre, şartlara göre değişen, oluşan, yön değiştiren, çehre, usül, üslup, yöntem değiştiren, ilkeleri, duruşu, rengi olmayan bir mücadele değildir...! Bu mücadele ilk insan Adem (as)’dan son muvahhit, mücahit, mü'mine kadar durmayacak, devam edecek, sürdürülecek olan bir mücadeledir...! Bizler bu noktada, saflarımızı belirlememiz, rengimizi ortaya koymamız, net olmamız icabeder...! “Hak geldi batıl zail oldu! Zaten batıl yok olmaya mahkûmdur.” Allah net, samimi, izzetli duruş sahibi, takva ehli kendisini inancına , davasına, Rabbine(cc) adamış, yiğit müminlerle beraberdir....! Biz bu olumsuz, gri değişimi yaşarken, hem kendimizi, hem de mensubu bulunduğumuz ortamı, yapıyı, grubu, haşa Rabbimizi aldattığımızı sanmıştık...! Biz buna teşne olduk, bir insanın kedisine yapmış olduğu kötülüğü, zulmü bir başkası asla yapamaz...! Allah da, bizde ki izzeti, şerefi, duruşu, özgüveni, heybeti aldı! Yerine zillet, mezellet, meskeneti verdi...! Gereksiz yere birçok dünyevi, nefsi kaygı, korku, endişelere kapıldık, vehn(dünya sevgisi, ölüm korkusu) onulmaz hastalığına düçar olduk, kapıldık...! Bizler (geçmişte mangalda kül bırakmayan, çok büyük laflar eden, iddialarda bulunan, köşeli yazılar yazan, kolay kolay kimseyi beğenmeyen, mükemmel düşünce ve fikirlere sahip!(devrimci, inkılapçı) Müslümanlar olarak durduğumuz yerde duramadık, ürktük, korktuk, tırstık...! Bu sistemler bizim elimize, oyuncak putlar tutuşturdular, onlarla bizi tanıştırdılar, bunlarla bizi, uyuttular, oyaladılar ve de bizdeki temiz inancı, tevhidi, devrimci, inkılapçı, değişimci, bağımsız ruhu, kişiliği, duruşu yok ettiler ve bizi etkisizleştirdiler, ehilleştirdiler ve sonunda da ele etmek istedikleri sonuca ulaştılar...! Bunların en tehlikelisi ise, nisa (kadın) putu, sonra masa(makam) geldi, sonra da kasayı(para)yı verdiler....! İşte bizi öldüren, dünya sevgisi, dünya ya meyletme, dünyevileşme, bireyselleşme, bencilleşme, sekülerleşme rüzgarları ruhumuzu öldürdü, soluğumuzu kesti, sesimizi kıstı...!

Çözüm yeniden, tam bir tövbe ile (nasuh tövbe) geçmişten gerekli dersleri çıkararak, geçmişi tümüyle reddetmeden, inkâr etmeden, gerekli dersler çıkarılarak yeni bir tecrübe, usül, üslup, yapılanma içerisinde, geleceğe yönelik plan, proje ve çözümler üretmek, sahaya geri yeniden, o asil duruşumuza, tevhidi gündemlerimize, sorumluluk bilincimize sahip çıkmak, inancımızın, tarihimizin, toplumumuzun bizlere yüklediği ve bizlerden bekledi görev ve sorumluluklarımızı idrak ederek yerine getirme iradesini ortaya koymamız gerekir... Bunu yapmanın yolu da, buna tam anlamıyla inanmak, bu sorumluluk bilincine sahip olmak, gerekli her türlü gerek teorik, gerekse pratik donanımlara sahip olmak, hazırlık yapmaktır...

Şayet bu şekilde yapar isek, biz kazanırız, İnancımız, davamız toplumumuz kazanır. Zalimler, kâfirler, hakikat düşmanları ise kaybederler... Tekrar aynı havaya, ruha, öze, gerçeğe, aşka, adanmışlığa, arınmışlığa, imana, mücadeleye (Rabbimizin kitabına, Resulullah’ın (as), (yol, yöntem, izlediği strateji, takip ettiği yol) ve sünnetine aynı kararlılıkla ilk gün ki aşla, şevkle yeniden dönmek...! Başka çıkar yol, çözüm yok...! Bunun için yeniden gerekli bedelleri ödememiz, mücadele etmemiz, kendimize çekidüzen vermemiz gerekiyor...! Bireyler ve toplumlar biran da bozulmazlar, yavaş yavaş bozulur, yavaş yavaş düzelirler... Bu bozulma ne kadar sürdüyse, düzelme de o kadar sürecektir...! Rabbimiz Nisa 136'da buyurduğu gibi "Ey iman edenler! yeniden iman edin...!” Yeniden görevimizi, aşkımızı, tutkumuzu, derdimizi, davamızı merkeze alacağımız! nesnellikten(şekil, kabuk), kurtulup özne(öz, ruh, içerik, takva vs.) haline getireceğimiz ve gerekli bedelleri ödeyerek, aydınlık günlere çıkacağımız, güzel iklimlerde, kavuşmak, görüşmek, buluşmak dileğiyle...! “Sonra bunların ardından artık namazı kılmayan ve nefsânî arzulara uyan bir nesil geldi. Bunlar elbette azgınlıklarının cezasını bulacaklardır” (Meryem /59). Selam ve dua ile.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR