Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ali BULAÇ


Hz. Muhammed’in Zeynep’le evliliği

Yazarımız Ali Bulaç’ın “yeni” yazısı…


(Tarihsel bir olaydan evrensel hüküm)

Tarihselciler, Kur’an’ın özel tarihi şartlarda ve özel toplumsal durumda indirilip dolayısıyla norm ve hükümlerinin de “tarihsel” olduğunu iddia ettiklerinde, öne sürdükleri ayetlerden biri Ahzab suresi 37. ayettir.

Bu ayete yakından bakıp ayetin tarihselcileri mi teyid etmekte, yoksa tam aksine evrensel hükümler mi ihtiva etmektedir? Bu soruya yakından bakmaya çalışalım:

Hani sen, Allah’ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye: “Eşini yanında tut ve Allah’tan sakın” diyordun; insanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah, kendisinden çekinmene çok daha lâyıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, biz onu seninle evlendirdik; ki öylelikle evlâtlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman, onlarla evlenme konusunda mü’minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.” (33/Ahzab, 37.)

37 ve takip eden ayetler kümesi (38-40) Zeyd bin Harise ile Zeyneb binti Cahş boşanma ile sonuçlanan evlilikleri ve takip eden olaylarla ilgili olarak inmişlerdir. Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen sahabi olan Hz. Zeyd bin Harise, Hz. Hatice’nin Hz. Peygamber (s.a)’e hediyesi idi, ama Efendimiz onu azad etmişti. Peygamberimizin nezdinde büyük bir önemi vardı çünkü Hz. Hatice ve Hz. Ali’den sonra Müslüman olan üçüncü seçkin sahabeydi. Hz. Zeynep (r.a.) de Efendimiz’in halası Umeyme binti Abdulmuttalib’in kızıydı. Zeyd kökeni köle, Zeynep ise soylu ve zengin bir ailenin kızıydı. Araplar soyluluğa fazlasıyla önem veriyor, köleyi ise aşağılıyorlardı. İslam’a girmekle efendi veya soylu ile köle arasında herhangi bir farkın, üstünlük mukayesesinin olamayacağını somut olarak göstermek bakımından Efendimiz, halasının kızını azadlı kölesiyle evlendirmeyi düşündü ve bu düşüncesini gerçekleştirdi de.

Ne var ki işler beklendiği üzere yürümedi. Ara sıra Zeyd, Efendimiz’e gelip Zeyneb’i boşamak istediğini söylüyor, Efendimiz, ona “Eşini yanında tutmasını” öğütlüyordu. Yaklaşık bir yıl süren evlilik boşanma ile sonuçlandı. Tefsirciler boşamayı “eşler arasında varolması gereken denklik (küfûv)” olmamasına bağlamaktadırlar. Buna göre soylu bir kadın ve bir köle azadlısı arasında derin uçurumlar vardı, aile birliğinin sürmemesi beklenen bir sonuçtu.

Burada kritik edilmesi gereken bazı hususlar var: İlki eğer iddia edildiği gibi Zeynep, köle kökeni dolayısıyla kocası Zeyd’i küçük görüyor, aşağılıyor ve evlilik sırasında onu üzecek, incitecek tutum ve davranışlarda bulunuyor idiyse, bu Zeynep’in İslamiyet’in en esaslı bir mesajını tam olarak içselleştirmediği anlamına gelir. Bu kuvvetli bir sebep değildir. Bilinçli bir Müslümandı, öyle ki sonraları Efendimiz’in eşi olacak kadar yüksek bir seviyeye sahipti. Ancak evliliğin yürümediği, eşiyle bir türlü mutlu olamadıkları da açıktır. Bunun sebebi sınıf ve köken farkı değil, sevgiye dayalı olmayan, tabir caizse –sipariş üzerine- yapılmış bir evliliğin vuku bulmuş olmasıdır. Sevginin olmadığı evliliklerin yürümediği izahtan varestedir. Bu ilahi sünnet iki sahabi olan Zeyd ve Zeynep için de hükmünü icra etmiştir. Bazan iyi niyetle başlanan bir iş yürümez, bu durumda yapılması gereken ısrardan vazgeçip doğru olanı yapmaktır. Denk olmayan sosyal statülerden bazı sorunlar ortaya çıkmış olması muhtemeldir, bunda soy-asalet farkından çok alışkanlıklar, çeşitli zümrelere, kabilelere, bölgelere göre değişen kültür farkları rol oynamış olabilir. Öyle de olsa bunlar ikinci derecede rol oynamış faktörlerdir. Sevgiye dayalı olmayan evliliklerde eşlerin ufak tefek kusurları bile batar. Aralarında bir türlü sevgi bağı oluşmayan, tabir caizse doku uyuşmazlığı bulunan bir erkek ve kadının, yürüyemeyeceğini anladıkları evliliklerini sonlandırması onların imanlarına halel getirmez, sosyal hayatta onları ikinci sınıf insan durumuna düşürmez.

Hz. Zeynep hakikatte Efendimiz’le evlenmeyi içinden geçiriyordu, bazı kaynaklara göre bunu hiçbir zaman açıkça ifade etmemişti, bazılarına göre ise niyetini belli etmişti. Tabii ki Hz. Peygamber’le evlenmek istemesinin bazı anlaşılır sebepleri vardı. Öncelikle bir peygamberle evlenmek son derece önemlidir; 6. ayette vurgulandığı üzere Hz. Peygamber, “mü’minlere göre canlarından da ileridir” ve onunla evlenme şerefine kavuşan kadınlar “mü’minlerin anneleri” (33/53) payesini kazanmaktadırlar.

Ancak Zeynep Efendimiz’in isteği üzerine azadlı kölesi ile evlen(diril)di, ama bir türlü mutlu olamadı. Zeyd de mutlu değildi, evliliğin yürümediğini bazan acı çekerek yaşıyordu. Yürümeyen evlilikte ev cehennem çukurlarından bir çukur olur. Zeyd eşini boşamayı arzu ediyordu. Bunu Hz. Peygamber’e ihsas edince Efendimiz sabretmesini tavsiye ediyor ama muhtemelen kendisi de bir noktadan sonra bu evliliğin yürümeyeceğini tahmin edebiliyordu. Belli ki Zeyd eşini boşayacaktı. Eğer bir şekilde 37. ayetin ima ettiği üzere Efendimiz, boşanmanın gerçekleşmesi halinde kendisinin evlatlığının boşanmış eşiyle evlenmesi kendisine ihsas edilmişse, buna psikolojik olarak katlanmak kolay olmayacaktı. Hz. Peygamber, Zeyneb’i nikahına alacaktı ama bu pek kolay olmayacaktı. Çünkü hem fırsat kollayan münafıklar Zeyneb’i küçük düşürmek maksadıyla dillerine dolayacaklardı, hem esasında yerleşik Arap geleneklerine göre evlatlık, bir adamın özoğlu mesabesindeydi. Kısaca Efendimiz Zeynep’le evlenecek olsa, sanki öz oğlunun karısıyla evlenmiş addedilecekti.

Ayetin “Seni onunla evlendirdik” demesi, boşanmadan sonra Efendimiz’le Zeynep’in nikahlarının göklerde kıyıldığı anlamına gelmez. Ayet, Kur’an dilinin bir özelliği olarak her şeyin yüce Allah’ın mutlak iradesi ve bilgisi dahilinde olduğunu, bu evliliğe her şeyi evirip çeviren Allah’ın bir hikmete mebni olarak izin verdiğini ifade etmektedir. Şu halde, söz konusu ayetlerin boşamanın vukuundan sonra indirilmiş olması gerekir, aksi halde Hz. Peygamber (s.a.) sanki evli bir kadınla evlenmeyi aklından geçirmiş gibi olur ki, bunun Efendimiz’e isnad edilmesi yakışık almaz.

Evlatlık özçocuk gibi değildir, olamazdı da; Hz. Peygamber de onların erkeklerinin babası değildi (33/40). Aynı olmadıklarına göre öz çocuğun boşadığı eş ile evlatlığın boşadığı eş de aynı olamazdı, ancak Araplar aksini düşünüyordu. Bu geleneksel telakki ve buna bağlı teamullerin değişmesi gerekirdi, bu değişiklik de fiili olarak bu sayede hayata geçirilmiş oldu. Hz. Peygamber (s.a.) durumu anlamıştı, Zeynep mutlu değildi, mutsuz bir evliliğe bir bakıma kendisi sebep olmuştu, eninde sonunda boşanacaktı. Ancak başarısızlıkla sonuçlanmış olsa dahi, bir nebevi sünnet olarak soylu bir kadın bir köle ile evlendirilebilir, bu gösterilmiş oldu. Gelecek zamanlarda birbirini sevebilecek soylular ve köleler, zenginler ve yoksullar, ırk ve soy ya da servet ve sosyal statü farkını hesaba katmadan evlenebileceklerdi, bu İslam dininin ruhuna uygundu.

Muhtemelen, Efendimiz, Zeyneb’in kesin olarak boşanacağını anladıktan sonra hem onun şerefini münafıkların diline düşürmemek, hem de evlatlık olanın öz çocuk gibi olmadığını, dolayısıyla boşadığı eşiyle evlenilebileceğini göstermek üzere onunla evlenmeyi içinden geçirmiştir ki, ayet “Allah’ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun” ifadesini kullanmaktadır. Bu Hz. Peygamber’in Zeyneb’e duyduğu arzuyu değil, ortaya çıkan sorunu çözme ve olay sebebiyle vaz’delicek hukuki bir kuralın yerleştirilmesi için düşünülen seçeneği ifade etmektedir. Şu halde “nefiste saklı tutulan” bir “duygu veya arzu” değil, bir “fikir”, yerleşik kötü bir teamülü değiştiren “bir hamle” idi. Sonunda Zeyd, Zeynebi boşadıktan sonra Efendimiz (s.a.) onu nikahladı. Böylece Zeyneb’i mutsuz bir evliliğe sevk ettiği için onu ödüllendirmiş oldu. Zaten Zeyneb’in eskiden beri gönlünde yatan aslan Efendimiz’di, bir yıllık mutsuz evlilik pahasına da olsa arzu ettiği bir evlilik yaptı.

Zeyd’den boşanıp da Hz. Peygamber’le evlenen Zeynep, bundan sonra adeta kendini yoksulların ve kölelerin durumlarının düzelmesi için vakfetti, Hz. Hatice’den sonra bu konuda en çok gayret eden validemiz oldu, evde hasır örerek satıyor, kazandığı parayı yoksullara harcıyordu.

Tefsircilerin akıllara ziyan aktardıkları rivayetler, kurgulanmış hikayelerin hiçbirinin aslı esası yoktur. Eğer Efendimiz –iddia edildiği üzere- Zeyneb’e aşık olsaydı Zeyd’le evlendirmez tereddütsüz onu kendisi nikahlardı, Zeyd’i de bir başka soylu kadınla evlendirirdi. Ancak Zeyneb’in boşanmasından sonra Efendimiz’in ona kalbî bir yakınlık-ilgi duymuş olması ihtimal dışı değildir, ama nikah altında olan bir kadına ilgi duymak değil bir peygambere, takva sahibi herhangi bir erkeğe bile yakışmaz. Bu olay Hz. Yusuf’un ona kendisini teklif eden Züleyha’ya “bir an için arzu duyması”yla da aynı değildir. Hz. Yusuf böylesine alımlı bir kadına “bir erkek” olarak bir an için arzu duydu, ama hemen sonra bu ilişkinin yasak olduğunu hatırlayıp ondan kaçıp kurtulmak istedi (12/Yusuf, 24). Hz. Peygamber için bu durum söz konusu değildi, onun için söz konusu olan başlatılacak yeni bir teamül, bu teamülün kendisine bildirilmesi ve onun bunun sıkıntısını nefsinde yaşamasıdır.

Boşamadan sonra kendisine vahiy ile Zeyneb’le evleneceğinin haber verilmesi, Efendimiz’i psikolojik yönden sıkıntıya sokmuş olabilir, çünkü bunun çeşitli dedikodulara sebebiyet vereceğini düşünüyordu. Buna rağmen emredildiği gibi yaptı, gelen vahyi açıkladı. Nitekim bu zor olayı teyiden Hz. Aişe “Eğer Allah’ın elçisi Kur’an’dan bir şey gizleyecek olsaydı, bunu gizlerdi, öyle yapmadı” (Buhari, Tevhid, 22; Tirmizi, Tefsir, 33/9-16) demek suretiyle Efendimiz’in ne kadar zor durumda olduğunu belirtmiştir. Bu da gösteriyor ki, Kur’an bir vahydir, Hz. Peygamber’in vahyin teşekkülünde en ufak bir müdahalesi söz konusu değildir.

Zeyd’in eşini boşamasından Efendimiz’in Zeynep’le evlenmesi, evlatlık çocuklarla –erkek olsun kadın olsun- evlenmelerinde herhangi bir engel olmadığı hükmünü koymuş oluyordu. Hz. Peygamber, müslümanların babası değildir. Bu konuda güçlük (engel) kalmamıştı. Üstelik bu hükmü Efendimiz değil, doğrudan yüce Allah vaz’etmişti. İnsanlar kendi akıllarınca birtakım engeller koymakta, hayatlarını zorlaştırmaktadırlar. Yüce Allah ise öteden beri insanlara genişlik bağışlamıştır. Onun koyduğu sünnetlere, kurallara riayet etmek gerekir. Peygamberler bu uygulamada bulunuyorlarsa, bunu kendi heva ve heveslerine göre yapmazlar, ilahi hükümleri tebliğ ederler. Onlar sadece içleri titreyerek korkar, O’ndan başka hiç kimseden ve hiçbir varlıktan çekinmezler. (Bkz. Ali Bulaç, Kur’an Dersleri/Tefsir, V, 466-470.)

Kur’an vahyini Arap toplumunun örf ve hayat tarzı ile 7. Asrın ilk yarısındaki olaylarla sınırlı tutan tarihselcilerin bakış açısını kritik etmeye çalıştığımızda, ortaya çıkan durum şudur: Diğer konularda olduğu gibi Kur’an-ı Kerim “tarihsel bir olay”ı araçsallaştırarak “evrensel bir ilke/hüküm” vaz’etmektedir.

1-Yürümeyen bir evliliği sürdürmenin manası yoktur (doku uyuşmazlığı, sevgisizlik vs.)

2-Kişi, evlatlığının boşadığı eşiyle evlenebilir; bu Arapların telakkisine göre asla hoş karşılanmıyordu

3-Koca bir peygamber, azatlı kölesinin boşadığı eşini nikahlıyordu, toplumsal sınıfların birbirlerine ilişkin geleneksel (cahili) algıları açısından yadırganacak bir fiildi

4-Evlilikte denklik (küfuv) önemli bir amildir; belirleyici değilse bile etkileyici rol oynayabilir; evliliklerde bu faktörü miktarınca kaale almak lazım

5Bir erkeğin eşinden boşanmış veya kocası ölmüş bir kadına kalbi yakınlık duyup onunla evlenmeyi içinden geçirmesi fıtri, tabiidir. Önemli olan usule, kurallara göre bu evliliği gerçekleştirmesidir.

6Bu olay bize gösteriyor ki, Kur’an, indiği toplumun adet ve geleneklerinin bir teyidi veya cahiliyenin bir tekrarı değil, aksine insan teki bireyi ve toplumsal ilişkileri köklü bir reforma uğratmakta, cahiliye hayat tarzına esaslı bir müdahalede bulunmaktadKa

 

Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR