Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Prof. Dr. Bilal SAMBUR


Hukuk bilinci

Yazarımız Bilal Sambur'un "yeni" yazısı...


Bir insanın sahip olduğu en değerli şey, haklarıdır. Hayat, mülkiyet, hürriyet üçlüsü altında toplanan haklar manzumesi sayesinde insan, onurunu ve hürriyetini koruyabilmekte, hayatını gelişme içinde içerisinde sürdürebilmektedir.

Özdemir Asaf, insan ve adalet arasındaki bölünmez ilişkiyi şu mısralarında ifade etmektedir: “İnsansız adalet olmaz/ Adaletsiz insan olur mu?/ Olur, olmaz olur mu!/ Ama, olmaz olsun./” Hakların öneminden dolayı 1967 yılından beri 10 Temmuz, Dünya Hukuk Günü olarak kutlanmaktadır. Dünya Hukuk Gününün amacı hukukun üstünlüğü, demokrasi ve hukukla sınırlanmış devlet konularında dünya toplumlarında bir farkındalığın ve bilincin oluşmasını sağlamaktır.

Bütün insanların adalete ve hukuka ihtiyacı vardır. Hukuk, bir azınlığın sahip olduğu bir ayrıcalık değildir. Kişiye göre hukuk olmaz. Hukuk, herkes için eşit olarak uygulanmalıdır. Rahmet Peygamberi, hukukun herkes için eşit şekilde uygulanması gerekliliğini çarpıcı bir şekilde ifade etmektedir: “Ey insanlar! Geçmiş milletlerin ne yüzden yollarını sapıttığını biliyor musunuz? Onlar içlerinden itibarlı ve zengin olanlar bir şey çalsa onu bırakırlar, zayıf biri bir şey çalarsa onu cezalandırırlardı. Allah’a yemin ederim ki, böylesine adi bir işi Mahzum kabilesinin Fatıma’sı değil de kızım Fatıma yapmış olsa idi, muhakkak onun da elini keserdim." Bütün insanlar, hayatlarını güvenli bir şekilde devam ettirebilmek için hukuka ve adil yargılanmaya ihtiyaç duyarlar. Hukukun ve adil yargılamanın olmadığı yerde güvenlik ve hürriyet yoktur.

Adalet, güçlü olanın çıkar ve hakimiyeti için kullandığı bir araç değildir. Adalet, güçlüden yana değil, haklıdan yanadır. Adalet için sultan, haklı olandır. Kendini güçlü gören odakların adalet ve hukuk mekanizmalarına müdahalesi, haksızlıkları, baskıları ve zulümleri doğurmaktadır. Haklıdan yana olan adaletin gerçekleşmesi için hukukun üstünlüğünün mutlak bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Güçlülerin sahte hukukunu önlemek için hukukun güçlü olması gerekmektedir. Maurice Duverger, güçlünün hukuksuzluğunun hukukun zayıflaması sonucu oluştuğunu söylemektedir: “Hukukun kuvvetinin azaldığı yerde, kuvvetlinin hukuku geçerli olmaya başlar.” Güçlülerin çıkarlarını ve iktidarlarını koruyan yasalar, hukukun üstünlüğünü değil, üstünlerin hukuku adı verilen aslında hukuk olmayan bir zulüm sisteminin aparatları olmaktan başka bir şey değildirler.

Kur’an, insanlar arasında hukuk bilincinin oluşmasına çok önem vermektedir. Kur’an, emanetin ehline verilmesinin ve adaletle hükmetmenin Allah’ın emri olduğunu ifade etmektedir: “Hiç şüphesiz ki Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa, 58) Kur’an, adaletten sapmanın veya adaletsizliğe neden olacak söz, tutum ve davranışlar içine girmenin Allah katında tamamen reddedildiğini ifade etmektedir: “Ey müminler, hak üzere durup adaleti yerine getirmeğe çalışan hâkimler ve Allah için doğru söyleyen şahitler olun. Velev ki şahitliğiniz, nefsinizin yahut ana ve babanızla yakın akrabanızın aleyhinde olsun, ister üzerine şahitlik yapılan kimseler zengin veya fakir bulunsun. Çünkü Allah, ikisine de; zengin ile fakire sizden daha yakındır. Onun için siz, haktan yüz çevirip nefsin arzusuna uymayın. Eğer adalet üzere hüküm vermekten, şahitliğinizde doğru söylemekten dilinizi bükerseniz veya büsbütün ondan yüz çevirirseniz, şüphe yok ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır” (Nisa, 135). Allah rızasına uygun yaşamanın yolu hukuk ve adaletten geçmektedir.

Devletin bir ideolojiye sahip olması, hukuk devleti prensibiyle bağdaşmamaktadır. Devlet, bütün ideolojiler, kimlikler, mezhepler, inançlar ve yaşam tarzları karşısında tarafsız olmalıdır. Devletin yasama, yürütme ve yargı organlarının işlerini adalete uygun şekilde yerine getirmeleri için devletin tarafsız olması şarttır. Devletin temeli adalettir.

Mahkemelerin verdiği kararlar, kutsal değildirler. Her kurum gibi mahkeme kararları da tartışılabilir ve eleştirilebilir. Mahkeme kararlarını değerlendirmede esas alınacak ölçü insan hakları, bireysel hak ve özgürlüklerdir. İnsan haklarına ve bireysel özgürlüklere uygun verilen mahkeme kararları beğenilmese bilse tanınmalı, kabul edilmeli ve o kararların gerekleri yapılmalıdır.

Adalet ve demokrasi her şeyin temelidir. Hukuk ve demokraside ilerlemeden sahici anlamda medeniyette ilerlemek mümkün değildir. Ekonominin, kalkınmanın, ticaretin, bilimin ve üretimin gelişmesi, demokrasinin, özgürlüğün ve hukukun varlığına bağlıdır. Hukukun üstünlüğünün hakim olduğu yerlerde sahici anlamda insani kalkınma gerçekleşmektedir.

Kaynak: Mİlat Gazetesi

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR