Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Nevzat KAYA


"Hiçlik Makamı"

Nevzat Ksya'nın "yeni" yazısı...


Adamın birine sormuşlar:

-Kimsin?

“Hiç” demiş adam, “hiç kimseyim.” Dudak büküp önemsemediklerini görünce, bu defa adam sormuş:

– Sen kimsin?

“Mutasarrıf” demiş adam, kabara kabara.

“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş adam. 

– Herhalde vali olurum.

– Daha sonra?

– Vezir

– Daha daha sonra ne olacaksın?

– Bir ihtimal sadrazam olabilirim.

– Peki, ondan sonra?”

Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş: “Hiç.”

– Daha niye kabarıyorsun be adam! Ben şimdiden, senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: “Hiçlik makamında!”

Sormuşlar yine bir veliye kimsin diye. "Sen benim ünümü duymadın mı, ben bir hiçim" demiş.

Bazen öyle bir söz yazarsın ki bütün hayatı anlatır, bazen öyle bir hayat yaşarsın ki bütün sözler anlamsız kalır. 

Güzel sözler ise Allah'a yükselir, iyi işler de onu daha yükseltir. Çirkin söz ise ancak sahibini küçültür. 

Feridüddün Attar'ın, "hiçlik makamına erişmek, o yüce konağa ulaşmak istiyorsan, önce kendini kendinden kurtar, sonra önüne yokluk burakını çek" diye tarif ettiği, benlik ve yokluk arasındaki o delhizin farkını bilmek lazım. 

İnsan bir çömlektir. Çömleği ayakta tutan dışındaki biçimi değil, içindeki boşluktur. İnsanı ayakta tutan ise benliği değil, içindeki hiçlik bilincidir. 

Hiçlik, bir bilinçtir. An gelir takılır boğazımıza bir düğüm. Meğer ben bir hiçmişim, ah kuruntum, sahte zannım, ey içimdeki pis habis diye dövünürüz, ne çare.

Hiçlik, bir makamdır. Hem de varlığının sebebini bilen asillerin makamıdır. O varlık ki, aslı hiçliktir, herşey ödünç, biz ise emanetçi.

Hiçlik, yüksek bir derecedir. Derin kuyulardan sarayların sultanlığına çıkaran sahib'ül mülk'ün rızalığına ram olmaktır. Hayatın akıp gitmesinden durduğu yere kadar herşey O'nun adıyla kaimdir. 

Hiçlik, insana verilen terbiyenin adıdır. Mürebbimiz olan Allah'ın ezelde fıtrata ilham ettiği bir koddur. İnsan ise ayarlarını bozmakla meşguldur. Akıl ve vicdan, ayarları bozulan insanın alarmıdır. Bozuldun ey insan, düzelt kendini, dön aslına, üzerine yaratıldığın fıtrata dön, der. 

Hiçlik, aşkın vav halidir. Allah'a yakın kul olmaktır onun anlamı. Odun yanınca kül olur, insan yanınca kul olur. Aşk ise onsuz olamamanın adıdır. Her ne ki onsuz olunamaz ise kulluk da onadır. 

Kur'an-ı Kerim, bize hitap ederken, "Seni hiçbir şey değilken yarattım." der. (Meryem:9) 

İnsanoğlu değersiz pis bir damla su olduğunu unuttuğu zaman, yaratıcısına karşı sorumsuzca bir savruluşa savrulur. Hal böyle iken kendisini bir şey sanar. Dağları ben yarattım havasındadır. Oysa ki, hiçlikten hiçliğe giden bir serüvenden başka bir şey verilmemiştir kendisine. Herşey bir nefes kadar ki, o da Allah'ın hükmü altındadır. 

İslam'ın, insanın zayıflığı ve evrendeki konumu ile ilgili öğretilerini, nihilist(hiççi) felsefe ile karıştırmamak gerekir. Birisinde insanın Allah'ın kulu olmaktan ve öylece kalmaktan başka bir görevinin olmadığı anlayışı varken, diğerinde insanın hayata ve olaylara karşı sorumsuz bir boş verme haleti içerisinde olma hali vardır. Birinde bir sorumluluk bilinci, diğerinde ise tam tersi sorumsuzluğun verdiği bir kayıtsızlık vardır. 

Bu yüzden Kur'an-ı Kerim, kendi kıymetini bilmeyen ve kabiliyetlerini körletip kirleten insan için "aşağıların aşağısına" anlamına gelen "esfeles safilin" sıfatını kullanır. Oysa ki insan, en güzel surette yaratılmıştır. Kendisine verilen irade ile bahşedilen kabiliyetlerini kullanarak, bu güzelliği koruyup yüceltmekle mükellefti.

Fakat o kendisine verilen iradenin hakkını yerine getiremeyerek, onu en düşük ahlâkî seviyeye indirmiş, sorumsuzluğun ve tutarsızlığın dibine vurabilecek, hayvanların bile yapmadığı vahşilik, her türlü ahlaksızlık ve fenalıklarla hem kendi cinsine hem de diğer varlıklara karşı zihnini ve cismini kötüye kullanmak suretiyle bayağılaştığı için, ilahi irade onu alçaltmıştır. 

Diyebiliriz ki, insanın “a’lâ-yı illiyyin” (yükseklerin en yükseği) ile “esfel-i sâfilin” ( aşağıların en aşağısı) arasında salınan bir sarkaç misali olması, herşeyin yaratıcısı olan Allah’ın muradıdır. Allah'ın muradı ise bir hikmet iledir. İnsanın bu iki sarkaç arasındaki durumu, müspet manada irade-i cüziyenin irade-i küllüyeye ne kadar teslim olmuş olduğuyla ilgilidir. 

Maalesef insanların çoğu bir hiç uğruna ömürlerini tüketir dururlar. Uğruna hayatlarını feda ettikleri şeyin ne kadar ucuz olduğunu ölmeden önce anlamayan kalmayacak. Oysa ki marifet, yerlerde sürünürken acziyetini göstermek değil, şahikalarda iken fakirliğini fark edip itiraf edebilmektir.

İnsan, Kaf dağı kadar yüksekte olduğunu düşünse de, kefene sığacak kadar küçük olduğunu mutlaka görecektir. Ölüm bu, ne hükümdar tanır ne soytarı, herkesi aynı iştahla yutar. 

Ve zanne ennehu-lfirâk. (Artık gerçekten, kendisi de bir ayrılık olduğunu anlamıştır.) (Kıyamet:28)

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR