Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Mehmet Ali BİLİCİ


HEYECAN ACİZLERİN SEÇTİĞİ SİLAHTIR (1)

M. Ali Bilici'nin yeni yazısı;


“...heyecanlara güvenmiyorum çünkü.

 Heyecan… O her zaman parlayıp infilak edecek bir yer bulmuştur kendine; ve her parladığı yere, getire getire sadece ateş, açlık ve ıstırap getirmiştir... Hoşgörü ve aşağılanma.

Heyecan acizlerin seçtiği silahtır.

Demire çarçabuk biçim vermek için ateşe sokan ve onu dövme zahmetine katlanmayan sabırsız insanların silahıdır heyecan. İnsanın adalelerini ısıtmayı ve onu serbest bırakmayı tercih ederim ben. Ateşi ve çoşkuyu kendi iç huzuru, sükuneti içinde muhafaza etmesini bilen bir insanlık... bütün bu söylenenlerden çıkarabileceğimiz sonuç bu.”*

 

Heyecan acizlerin seçtiği silahtır(1)

 

 

Gerçeklik ve heyecan... Gerçeği bilmemek, görmemek, görememiş olmak bilgi ve bilinç bağlamında bir körlüktür. Hangi alanda ve hangi anlamda olursa olsun bunun aşılması gerekir. Çünkü eğer insan inançları ve yaşamdaki her şeye karşı yanlış bir bilgi veya olayın arkaplanını görmeme-görememe (basiretsizlik) durumundaysa, bu elbette onun ve insanlığın aleyhinedir.  İnsan ise yeni bir şey öğrendiğinde veya yeni bir şey gördüğünde bu onu heyecanlandırır. İnsanın doğası gereği bu böyledir. Yenilikler ve yeni şeyler karşısında heyecanlanmak doğalken, doğal olmayan bu heyecanlarla hareket etmek, o an içinde/an itibariyle kimi tepkilere gitmektir (tepkisel davranmaktır). Heyecan halindeki tepkiler ise genellikle sonradan olumlanır değillerdir. Heyecan anlık olabileceği gibi, bir dönem de olabilir. Yaş, koşullar ve imkan etkili ve belirleyici olabiliyor. Yaşın ilerlemesi veya koşulların değişmesiyle bu heyecan hali değerlendirilebiliniyor-değişebiliyor.

Gerçeklik ve gerçek sanılan arasındaki farkı yapabilmek, heyecana gem vurmakla, soğukkanlı (hilm-halim) olabilmekle mümkündür. Çünkü bazen gerçek zannedilen şeyler heyecan yüzünden gerçeklikleri farkedilmezler ve bunun kişi ve topluluklara zararı da kaçınılmaz olur. Görülen veya farkına varılan şeyin bir gerçeklik olması da bu gelişmenin niteliğini değiştirmez.

Soğukkanlı olmak, sabredebilmek, bir şeyin üzerinde gereği gibi düşünmek ve ona göre sonuçlar çıkarmak, gerçeği bilmenin, görmenin en önemli sonuçlarıdır. Burada dikkat edilirse, önemli olanın; gerçeği görmenin ötesinde, gerçekleri görmekten çıkarılacak doğru sonuçlar ve tutumlardır. Gerçekleri görmeye karşın yanlış veya zamansız, olumsuz bir tutumun yararlı değil, zararlı (sonuçlarının) olacağıdır. Gerçekleri görmenin amacı; yararlı olanı gerçekleştirmek, zararlı olanın zararını ortadan kaldırmaktır. Bu amaç ve anlayışa rağmen, bunu sonuçlandırmayacak bir yaklaşım ve tutum yanlış ve hatta zararlı olacaktır.

Heyecan acizlerin seçtiği silahtır.”

Neden? Çünkü ne kadar güçlü ve samimi de olsa, böylelerin daha doğru ve kesin sonuçların alınacağı bir mesafeye ve çalışmaya sabırları, tahammülleri yoktur. Onlara göre her şey bir anda bitmeli, bitirilmelidir. Bu ise bir acizliktir. Her şeyin bir yolu, usul ve yöntemi vardır; kendine ait bir süreci. Bir şeyi usulüne göre yapmayanlar sonuç da alamayacaklardır. Belki sadece hezimet ve yıkım…

Öteden beri mal ve canın feda edilmesine, bunları faydalı kılan şeyin ne olduğuna bakılmaksızın en yüksek paye verilmiştir. Sorun sadece bir fedakarlık meselesi değildir oysa. Bu yetmez çünkü; mal ve canın feda edilmesi, gerekli teknik şartlar yerine getirildiğinde ancak meyvelerini verir. Soruna bunun aksi biçimde bakmak demek, Müslüman gencin mal ve canını bu uğurda olur olmaz biçimde harcamasına zemin hazırlamak demektir. Böyle bir zemin oluştuğunda ise, araştırmalar yapmak üzere kendini belli bir sıkıntıya sokması bu genç için pek kolay olmayacaktır.

Bu kayıtsızlığın diğer bir nedeni de şu: Mal ve canın feda edilmesi tansiyonun yükseldiği, hamasetin çoştuğu bir anda bitiverir. İlim peşinde koşmaksa böyle bir anda olup bitiverecek bir şey değildir. Ancak sürekli bir çabayla hedefe varılabilinir. Bu ise sürekliliği mümkün kılacak bitmeyen bir yakıta, yani kesintisiz bir bilince ihtiyaç gösterir. Evet, gençliğin çoğu hamaset dönemlerinin birinde çalışmaya başlıyor, araştırmalara koyuluyor. Ne var ki birkaç celseden sonra başladığı işi yarıda bırakıveriyor, tıpkı yakıtı tükenen kandilin sönüvermesi gibi.[2]

Bir hedefe varmak; o hedefe taşıyıcı yolun ne olduğu ve bunun nasıl aşılacağının belirginleştirilmesiyle gidilir. Bu yolda atlanılacak bir husus, hedeflenene varılamayacağı anlamına gelir. Bir heyecan ki insanı hedefine götürmek yerine, o hedefe giden yol yerine kestirmeden gitmek adına bir sapmaya, hedefe hiçbir zaman varamayacak bir sapmaya neden olabilir ve bu sapmaya karşı çok dikkatli olmak lazım. Çünkü bu kestirme yol anlayışı hiçbir yere çıkmamaktadır. Usulen bilinmektedir ki; temelsiz bir bina yapmak mümkün değildir. Temelsiz bir bina yapılabilinir. Temel yapımını önemli görmeyen, ya da daha kestirmeden bina yapımını bir an önce bitirmek isteyenler, görüntüde bir bina yapabilirler. Ama büyük ihtimal bu bina, o binada oturanlara (veya kimilerine) mezar olacaktır.

İslam daveti, aşamalı bir harekete dayanmaktadır. Her aşamanın ihtiyaç ve gereklerine uygun bir aşamadan bir üst aşamaya geçmeyi sağlayan bir hareket...[3]

İslami mücadele aşamalı bir harekete dayandığına göre, bu yolda heyecanla davranmak, yolun, yani mücadelenin gidişine zarar verecektir. Çünkü yol uzun olup, kendisini bu uzun yolun gereklerine göre hazırlamayanlar, bu yolu katedemezler. Ve elbette öncelikle yol ve yolun gerekleri bilincine ulaşılmış olunmalı.[4] Tarih yanlış yapanlara müsamaha göstermemiş, kimsenin gözünün yaşına bakmadan onları kendi çöplüğüne atabilmiştir. Demek mücadelede kurallar vardır ve mücadele bu kurallara göre verilmelidir. Kurallara uymamanın, uymamış olmanın bedeli de ona göre ağır olacaktır. Var olanın değiştirilmesi alternatif bir var oluşla mümkündür. Alternatif var oluş tehlikeye atılırsa, bu, değiştirilmesi istenen-hedeflenenin gücünü ve ömrünü artıracaktır. Kaybeden ise, böylesi önemli ve büyük bir değişim hedefine sahip olmasına rağmen mücadelenin kendi gücü, kendisi olacaktır.

Neden?

Bu nedenin cevabını vermeyen, veremeyen yeni çabaların akıbeti de eskilerinden farklı olmayacaktır, (ne yazık ki) gene tarih tekerrür etmiş olacaktır.

“Yürürlükte olan değişsin diye bekler dururuz; oysa hiç düşünmeyiz ki, değişim beklentimizden önce nefislerde gerçekleşmediği sürece bu bekleyiş asla bitmeyecektir. Hepimiz nefislerimizde taşıdığımızdan hoşnutuzdur. Oysa kavrayamıyoruz ki, bu taşıdıklarımızdan çoğu zeval bulmasını istediğimiz olgulara kalım hakkı vermektedir. Olguların üstümüzdeki baskısını duyarızda, nefislerimizde taşıdığımız şeylerin bu olguların devam ve sürekliliğine ne kadar katkıda bulunduğunu kavrayamayız.”[5]

Demek hedeflenen değişim, değişimi istenen-hedeflenen olguya kalım hakkı veren, varlığına katkıda bulunan nefistekilerin değişimine bağlı olarak mümkündür. Nefisteki değişime bağlı bir değişim hedefi; aksi bir tavır-tutum var olan olgunun kalıcılığını güçlendirme sebebi ve başarı şansını da (büyük oranda) yok etme veya erteleme sebebi olur.

Kuran ‘basiret’ üzere bir mücadeleyi önermektedir.[6] Ve basiret sadece bir ileri görüşlülük ya da salt bilgi sahibi olmak değildir. Basiret; gerek fikri ve gerekse siyasi bir hususu hem enine-boyuna kavramak-görmek, hem de bu hususun arkaplanını (hikmetle) sezebilmektir. İslami mücadeleyi gerçekleştirecek olan, kendine böyle bir misyon yüklemiş her Müslüman birey ‘basiret üzere davet’ bilincini kendinde gerçekleştirmiş olmalıdır. Kitabı Kerim mübariz bireye mücadele yolunda ne yapması gerektiğiyle ilgili çok bilgi vermektedir.[7] Önemli olanın; mübariz bireyin bu bilgileri mücadele hattında ilkeleştirmesidir.

Hem Kuran'a iman iddiasıyla çıkılacak ve hem de Kuran ayetleri ilkeleştirilmeden bir mücadeleden bahsedilecek...

Birçok bedeller vermek mümkün.

Ama ya sonuç!...

Nerede İslam adına hedeflenen İslami topluluk ve İslami Toplum?

Sadece bir iddia, ideal veya söylem mi?

 

* Siyah Deri Beyaz Maske.  Franz Fanon.Seçkin yay. 1988/İst. s.10

[1] Herhangi bir görüş rasyonel nedenlere dayanmaktaysa, insanlar bu nedenleri ortaya koyar ve etkilerini beklerler. Böyle durumlarda bunları ateşli bir şekilde savunmazlar; sükunetle benimserler ve nedenleri soğukkanlılıkla açıklarlar. Ateşli bir şekilde savunulan görüşler asla iyi bir temele dayanmayan görüşlerdir; gerçekten de şiddetli duygusallık, görüş sahibinin rasyonel kanıtlardan yoksun olduğunun bir göstergesidir. (Sorgulayan Denemeler, Bertrand Russel)

[2] Bireysel ve Toplumsal Değişimin Yasaları. Cevdet Said. s. 12

[3] Davet Yolu. Ahmet Faiz. C.1 s.138

[4] Kuran. Hac: 22/78

[5] Bireysel ve Toplumsal Değişimin Yasaları. Cevdet Said. s.14

[6]Bu benim yolumdur. Ben ve bana tabi olanlar Allaha basiret üzere çağırırız.” Yusuf: 12/108

[7] “Bizim uğrumuzda cihad edenlere, biz şüphesiz onlara yollarımızı gösteririz. Gerçek şu ki Allah, ihsan edenlerle beraberdir.” Ankebut: 29/69 (5/16)

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR