Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


İsmail Hakkı Güleç


HESAP VERME GÜNÜ YAKLAŞTIĞI HALDE!

İsmail Hakkı Güleç'in "yeni" yazısı...


İnsan yapısı itibariyle, hem çok aceleci ve çok çabuk unutan bir varlıktır.

Bu itibarla da, içinde yaşamış olduğu dünyayı, bir hırs ve temelli kalınacak bir yermiş gibi algılamaktadır.

Tüm yatırım, enerji, motivasyon ve de uğraşısını bütünüyle, şu geçici ve yalan olan dünyaya hasretmektetir...

Aslında, insanın içinde yaşamış olduğu dünya ve bu dünyada kendisine sunulmuş olan tüm nimetler, Rabbimiz tarafından kendisine bir nimet ve de imtihan gereği olarak ihsan ve ikram edilmiş olan nimetlerdir...

Bu açıdan da, bunlar sonsuz değil, hepsinin bir sonu vardır. Bunlara aşırı odaklanıp, vazgeçilmez kılıp, bunlardaki mana, maksat ve de hikmeti görmezden gelerek asıl, daimi ve baki olanı değil de, fani, sınırlı ve sonlu olanı tercih ettiğimiz takdirde, insan yanılmış ve aldanmış demektir...

Bu hayatı nereye koymalı, nasıl değerlendirmeli ne şekilde bir bakış açısıyla bakmalı ve de adlandırmalıyız..!

İşte bu husustaki, temel soru ve sorun tamda budur...

Gerçekte dünya hayatı, sınırlı, süresinin kısıtlı ve imkanlarının geçici olduğunu hissedip, idrak edip ve de düşünüp asıl varılacak yerin, Rabbimizin (cc) katında olduğunu ve buradaki bize verilen her nimetten de, mutlaka hesaba çekileceğimizi düşünerek, hesabı, şuuru ve bilinciyle hareket etmeli ve de hayat yaşamalıyız...

Rabbimiz (cc) peygamberleri (as) vasıtasıyla göndermiş olduğu dininde, Müminlere, bu dünya hayatının geçici bir süs, zevk ve aldatmadan ibaret olduğunu, dünya hayatının bizi aldatmaması ve şeytanın da Allah'ın (cc) affına güvendirerek yine bizi ayartmaması, yoldan çıkartmaması noktasında bizi sürekli uyardığını görüyoruz...

Çünkü Rabbimiz (cc) bir ayeti kerimede, sonra her nimetten sorulacak, hesaba çekileceksiniz buyurmaktadır...

Yani, nimetleri veren Rabbimiz (cc) bu nimetleri biz kullarının istifadesine sunmuş ve bunların helal ve meşru olanlarını, Rabbimizin emir ve istekleri doğrultusunda kullanmamızı bizden talep etmiştir...

Mülkün, gerçek sahibi ve maliki Rabbimizdir... O'ndan izinsiz ve onun razı olmadığı bir şekilde ve bir yerlerde bu nimetleri kullanmamız, mülkün sahibine ihanet olacağı için, mutlaka O'nun rızasını ve sınırlarını korumamız gerekmektedir...

İnsan, çoğu zaman unuttuğu ve gaflete düştüğü için, yapması ve yapmaması gerekenler hususunda, genellikle ölçüyü kaçırmakta ve aşırı derecede dünya süs, mal ve mülke tutku ile bağlandığı takdirde, her gün yanında, çevresindeki İnsanların bu kadar mal, mülk, servet, şöhret, mal ve makamı terk ettiğini gördüğü halde, bir türlü bu dünyadan ayrılmak aklına gelmemektedir...

Halbuki, ölüm çok yakındır... Ölüm insana bir nefes alıp vermek kadar yakın olduğu halde! insan hiç ölmeyecekmiş gibi, sürekli mal istifleyip, biriktirmeyi ve sürekli mal yığmayı ve de bu biriktirdiklerinin kendisini ebedi kılacağını zannetmekte ve bununla böbürlenip kibirlenmektedir...

(Zavallı) Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını sanmaktadır hümeze/ 3

İnsanları hesap verme inanç, duygu ve düşüncesinden alıkoyan şeyler nelerdir?

1.Aşırı dünya sevgi ve tutkusu
2.Mal biriktirme hırsı
3.Dünyada ebedi kalacağını vehmetme
4.Nefsinin bitmez tükenmez arzu ve istekleri
5.Tuli emel, uzun uzun hayal, istek, tasavvur
6.Eş ve çocuklara karşı aşırı bir bağlılık
7.Mal, mülk, saray, saltanat, güç ve evlatların vermiş olduğu aşırı özgüven
8.Şeytanın ayartıp, aldatması
9.Dünya zevklerine aşırı bağımlılık

İnsanın temelde iki düşmanı vardır,

a) Nefs
b) Şeytan

İşte bu iki düşmana karşı, daima uyanık, ferasetli ve basiretli olmak ve de geleceğe(ahirete) yatırım yapmak durumundayız...

Akıllı insan, dünyası için ahiretini heba eden değil, aksine, ahireti için dünyayı feda eden kimsedir...

Dünyevi nimetler üzerinden, Rabbimizin (cc) rızasını esas almalı ve ona göre bir hayat yaşamalıyız ki, kurtuluşa erebilelim...

Yoksa, hüsrana uğrayanlardan oluruz...

Her insan, bu dünyaya gelmekle birlikte, ahiret yolculuğu da başlamış demektir.

Çünkü, her bir adım ile birlikte, dünya hayatının sonuna doğru bir yürüyor ve yaklaşıyoruz demektir...

Şu hayatta, her aldığımız nefes ve her attığımız adım ve de yaşadığımız her gün, nihayetinde o sona bir adım daha yaklaştığımızı göstermektedir...

Bu açıdan da, özellikle de biz Mü'minlerin bir hesap verme bilinç, şuur ve idrakına sahip olmamız gerekmektedir...

Kıyamet günü, her açıdan çok zor bir gün olacaktır.

O büyük günü, asla unutmamamız ve birbirimize sürekli "O günü" hatırlatmamız gerekir...

Yaşarken, bir şeye bakıp, onu değerlendirken, o günü aklımızdan çıkarmadan ve hesap vereceğimiz gerçeğini de unutmadan, Mü'mince ve Kur'an'a  göre bir hayat yaşamamız gerekiyor....

Rabbimiz (cc) Enbiya 1. ayeti kerimesinde, "hesap verme günü yaklaştığı halde, insanlar gaflet içerisinde ondan yüz çeviriyorlar" buyurmaktadır...

İnsan, tabii ki hesap vermek istemez. Yani, her şeyi tepe tepe kullanıp, tüketmek ister..

Ama İnsanlar, bir gün bu yaşadığımız hayatın ve bize verilen tüm nimetlerin, hesabının sorulacağını aklının ucundan bile geçirmezler...

Ama, şunu unutmamak gerekir ki, İnsan bu dünyada her konuda muhayyer ve özgür bırakılmış bir varlıktır...

Bu hayatta, isteyen istediğini özgürce  yapabilir..!

Ancak, bir şartla ki, o da yaptıklarının hesabını vermek şartıyla..!

Bu açıdan da, iman Mü'minlerden bu hesap şuuruna sahip olmalarını ve ne yaparlarsa yapsınlar, bir gün mutlaka yaptıklarının hesabını vereceklerini, bundan dolayı da hiç bir hususta, aşırı gitmemeleri, şımarmamaları ve haddide aşmamaları gerektiğini, her zaman ahlaklı, adaletli, hesap ve mizan günü endeksli bir yaşam ve hayat yaşamalarını onlardan istemektedir...

Bu açıdan da, Mü'minler her istediklerini yapmazlar ve yapmamalılar.

Onlar, Rab'lerine teslim olan ve yine Rab'lerinin göstermiş olduğu sınır, çizgi, kural, kanun helal ve haramlar çerçevesinde bir hayatı tercih etmelidirler...

Velev ki, dünyayı da verseler, ona tamah etmemeli, bunların bir gün mutlaka son bulacağı ve kendisine hesabının sorulacağını bilmeli ve hesabını veremeyeceği hiçbir mala, mülke, makam ve mevkiye tamah edip, meyletmemelidir...

Her İnsan, Kendisini o büyük gün olan, hesap gününe hazırlamalıdır...

Bu dünya, nihayetinde kısa, fanı, sınırlı, sonlu bir amel, eylem iş ve icraat dünyasıdır...

Ahiret ise, bu dünyada yapmış olduğumuz, iyilik, güzellik, hayırlı iş ve amellerin ve de yapmış olduğumuz tercihlerimizin ödül, ecir ve mükafatlarının sonucunun belli olacağı bir yerdir...

İşte Mü'min, buraya endeksli ve odaklı, burayı sürekli hesap ederek ve hesap verme duygu ve şuuruyla bu hayatı yaşamalı, sınırsız bir özgürlük olmadığını, bu dünyada mutlaka kendisine çizilen sınırlara riayet etmesi gerektiğini bilir, bu dünyanın sahibinin, malikinin Allah olduğuna İman eder...

Mü'min, Rabbinin azabından ve gazabından çekinir ve sakınır...

O'nun koymuş olduğu kural, kanun, helal haramlara, sınır ve çizgilere riayet eder ve aşmaktan da şiddetle sakınır, sakınmalıdır...

Hesap verme duygu ve şuuru, idraki ve de imanı insandaki, dünyaya, mala, mülk'e, şehvete ve şöhrete o karşı olan, aşırı düşkünlüğü, meyletmeyi bir nebze de olsa engeller ve onu normal bir standarda getirir...

Yaratan Rabbimiz, insanın ihtiyaçlarını ve fıtri duygularını inkar ve ihmal etmez, ama bu burada kendisine verilen her türlü nimetin bir emanet olarak verildiğini bilir, hisseder, düşünür ve anlar...

Emaneti, Rabb'inin uğrunda ve yolunda, göstermiş olduğu şekilde kullanması gerektiğini hep bilir...

Çünkü, bu hayat'ta her nimetten sorguya çekileceğimizi,  özellikle Allah'ın yeryüzünde halifesi olma nimeti, evlat, eş, aile, anne baba, yeme içme, göz kulak, el ayak, yiyip içtiklerimiz tüm bunlar Rabbimiz tarafından bize verilmiş olan bir ihsan ve ikramdır...

Mü'mine düşen, bu nimetleri verenin Rabbimiz olduğunu unutmadan, onun bizden istemiş olduğu halis, sadık ve samimi kulları olmaya gayret etmek gerekmektedir...

Yine, bu hayat'ta bizlere ikram ve ihsan edilen mal, mülk, çoluk çocuk, oğullar, kantar kantar altın, besili atlar, evler, arabalar bütün bunlar dünya hayatının geçici bir zevk, sefa ve süsüdür...

Asıl varılacak olan ise, Rabbimizin katındadır...

Kimin, mizanda hesabı kolay olur ve de iyilikleri Rabbinin rızası için yapmış oldukları ağır basarsa, o kurtuluşa ermiştir...

Kimin de, kötülükleri mizanda ağır basarsa, yani hesabını veremeyeceği mal mülk, her türlü yasak günah ve haram yollarla elde etmiş olduğu nimetlerin hesabını veremezse, işte onlar da hüsrana ve ziyana uğramış, kaybetmiş insanlar olacaktır...

Heran, hesap verme şuur ve idrakında olmak, bir an olsun gaflete düşmeden, her adımımızı ve anımızı hesap şuuruyla yaşamak, bizdeki dünyaya karşı oluşan, tüm arzu ve istekleri, haram, günah ve kötü, necis olanlara karşı tamah ve iştah ve de arzularımızı yemleyecek, az da olsa helal ile yetinme, şükür, kanaat etme ve hamdetme duygusunu bize öğretecektir...

Bizim için, bir şeyin az ya da çok olmasından ziyade, helal ve haram olması, hesap günü bu nimetin hesabını verip veremeyeceğimiz hususu çok daha önemlidir...

Bugün insanlar, adeta bir mal mülk yığma, servet edinip dünyevileşme, dünyaya çakılıp kalma, her türlü imani ve İslami kulluk, görev ve sorumluluklarını ihmal edercesine, dünyaya bağlanıp, çakılıp kalmaktadrlar...

Bugünün, Müslümanları olarak bizler, İslami mücadelede gerekli olan adımları, saha ve sahnedeki görev ve sorumluluklarını sürekli ertelemekte, ama dünyevi getirisi olan, mal mülk, makam mevki ve ticaretine ise aşırı değer verip, sürekli onların hasretiyle ve hesabıyla ilgilenmektedirler...

Günümüz insanları bu açıdan, özellikle de, İmam Gazali'nin de dediği gibi, dünya sevgisi bütün fitne, bela, musibet ve kötülüğün kaynağıdır...

Aşırı hubbu dünya(dünya sevgisi) ve tuli emel,(uzun uzun hayaller) ve de uzun yaşama arzu, duygu ve düşüncesi, İnsanları sürekli mal mülk yığmaya, aşırı servet edinmeye tahrik ve teşvik etmektedir...

İnsanlar bir türlü, bu biriktirdikleriyle tatmin olmamakta ve sürekli daha fazlasını istemektedirler...

Burada bir sınır  gözetmemektedirler. İnsanlar acil olanı, yani dünyayı talep etmekte, ahir olanı yani sonra gelecek olanı ise ihmal etmektedir...

Kim âhiret kazancını isterse onun bu kazancını arttırırız; kim dünya kazancını tercih ederse ona da bundan veririz; ama onun âhirette hiçbir nasibi olmaz. Şura 20

Bu dünyadan maksat O'nun rızasını kazanmaya bir vesile bilmektir...

Şayet bu dünya mal, mülk, servet, şöhret, makamlar ve evlatlar bütün bu nimetler, bizi yaradana tam bir kul yapmıyor ve O'nun rızasını kazanmamıza yaramıyorsa, bunlar bizim için bir kazanç değil, aslında tam bir kayıptır...

Sadece bu dünya ile yetinmek ve hayat bundan ibarettir başka bir hayat yoktur demek, Mü'minlerin değil, münkir, müşrik, münafık ve kafirlerin söylemiş olduğu bir sözdür...

İnsan, yapısı gereği, hep hazır ve şu an olana odaklı ve endeksi bir zihin dünyasına sahip olmasıdır...

Bu açıdan da, yine insan gelecek (shiret) ile ilgili, her türlü, gerek nimeti, gerekse azap, zahmet ve cezayı uzak görmekte ve onu (ahiret, hesap, mizan) mümkün görmemektedir...

Bu açıdan da, Rabbimiz Mü'minler'den bahsederken, Mü'minlerin Kur'an'ı terbiyeden geçmiş, Kur'an'ın öngördüğü iman, disiplin, terbiye, inanç, düşünce, anlayış ve yaşayışa sahip, Rablerine tam anlamıyla gönül verip, teslim olmuş Mü'minlerin ise, yakini bir imana sahip olmalarına, ahiretle ilgili Rablerinin kendilerine bildirmiş olduğu, hesap gününde asla şüphe olmadığını ve mutlaka gerçekleşeceğine dair gönül ve zihinlerinde en ufak bir şüphe söz konusu olmamalıdır...

Rabbimiz, kitabında biz Mü'min kullarına sürekli olarak bunu öğretmekte ve öğütlemektedir...

Sakın dünya malı, dünya hayatı sizi aldatmasın, diye sürekli bir şekilde bizi uyarmaktadır...

Ama şeytan, dostları ve İnsanın nefsi ise, daima bu dünyada kalıcı olacağını, buranın bir fırsat olduğunu ve ne kadar mal mülk, servet bırakıp, biriktirirse! o kadar da mutlu! olacağını ona fısıldamakta ve onun her türlü suç, günah, hata ve isyan ile hayatını karartmaktadırlar...

Asla! Bilakis siz, acil olan (dünya hayatını) seviyorsunuz.
(75/Kıyâmet Suresi 20)

Ahireti bırakıyorsunuz.
(75/Kıyâmet Suresi, 21)

O gün (bazı) yüzler parıl parıldır.
(75/Kıyâmet Suresi, 22)

(Bazı) yüzler de asıktır.
(75/Kıyâmet Suresi, 24)

O gün insana yapıp takdim ettikleri ve erteleyip (yapmadıkları) haber verilir.
(75/Kıyâmet Suresi, 13)

Hülasa, sonuç olarak, şayet Rabbimizin bizlere vermiş olduğu, tüm mal mülk, servet, makam, mevki, iktidar, saray,ilim ve tüm imkanlar ve her türlü nimetler, bizi İslami mücadelemizden, davet ve çalışmalarımızdan, saha ve sahnedeki mücadele ve cihadımızdan alıkoyuyorsa, biz fitneye düşmüş ve bu sınavı kaybedip, hüsrana düşenlerden olmuşuz demektir...

Rabbim'den (cc) Biz Mü'minlere, dünyaya aşırı bir şekilde odaklanıp, çakılı kalmamamızı, yeryüzünde halife olma, Allah'ın dinini hakim kılma, dava ve davet bilinci ve de mücadele mücadele ve de şehadet bilinci nasip etmesini temenni ediyorum...

İnsanların diriltileceği gün ve Allah’a temiz bir kalple gelenler dışında, "mal ve çocukların da" fayda vermeyeceği gün beni mahcup etme!" şuara /88 Amin...

SELAM VE DUA İLE
 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR