Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Enes TARIM


HABİL´İN YOLU ARINMA YOLUDUR

Tarihi kazılarda, insanlık tarihinin her evresinde saldırı amaçlı kullanılan mızrak, balta, ok uçları ve toplu mezarlara bol miktarda rastlanmakta.


Genlerimizde yaralama, öldürme, yok etme, sahip olma ve savaşma dürtüsü var.

Beraberinde, savunma, kaçma, sığınma, korunma güdüsü olduğu gibi.

Bunlardan hangisini içselleştirmiş olduğumuz; hayata, dünyaya bakışımızı belirliyor, ahiretimizi tanzim ediyor.

Bilmeliyiz ki; Müminlerin dünyasında baskıya, zorbalığa yer yoktur.

Nebinin tavsiyesi de bu yönde idi ve bu meyandaki sorulara çoğu zaman: ?Adem´in oğlu gibi ol? (Tirmizi, Ebu Davud ) diye cevap vererek Habil gibi olmayı tavsiye ederdi.

Bir defasında da: "İki Müslüman kılıçlarıyla birbirlerinin karşısına geçtiklerinde katil de maktul de cehennemdedir" demişti. Sahabenin, katil gibi maktulün de cehennemlik olmasına bir anlam verememeleri üzerine: "Çünkü maktul de diğerini öldürmeye isteklidir." (Müslim) demişti.

***

Kur´an barış eksenlidir.

Tüm insanlığı özgürleştirmek ister.

Zor ve baskı ile dayatmayı kerih görür, yasaklar.

Çünkü o insana ve hayata değer verir; iyi ya da kötünün seçimini insana bırakır.

İmtihanın gayesi de budur.

Özgür olmak, özgürce seçebilmek.

Özgür olmayanlar seçemez ki.

O başkasının malına ve canına tecavüz etmeyi insanlık suçu sayar ve bir insanı öldürmeyi bütün insanları öldürmekle eş tutar. Bir insanı yaşatmayı bütün insanları yaşatmaya eş tuttuğu gibi. (Maide, 32)

Öldürmeye değil, yaşatmaya çalışır. Bir mümini kasten öldüren kişi cehennem azabıyla tehdit edilir. (Nisa, 93)

Hoşgörü ve sevgi tüm Resullerin, nebilerin ve onların yolunu sürdüren davetçilerin yoludur. Onlar ezilen taraf oldukları halde şiddete şiddetle karşılık vermekten alabildiğince kaçınırlar. (İbrahim, 12) 

Ve geçmiş tüm muvahhitlerin çağlarının zalimlerinden tepki görmesinin nedeni, şiddet kullanmaları değil; sadece Tevhide çağırmalarıdır.

Nuh,  kavmi kendisini taşlamaya ve öldürmeye yeltendiği halde o herhangi bir şiddet kullanmaya yeltenmemişti. Şuayb´ta keza öyle. (Araf, 88, 89)

Onlar kavimleri tarafından ölümle tehdit edildikleri halde yine de, güç kullanmaktan kaçınmışlardı.

Hud, kendisine ağır hakaretler ettikleri halde, kavmine karşı yumuşak ve nazik bir mukabelede bulunmuştu: "Ey halkım, bende beyinsizlik yok, ben alemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim´ dedi." (Araf, 67.)

Musa´nın tavırlarında da aynı sünnetullah vardı. O da tehditler karşısında taşkınlık yapmadan sadece Rabbine sığınmıştı. Rabbimiz, yumuşak davranmasını öğütlemiş ve Firavunun yapacağı taşkınlıklara cevap vermemesini emretmişti. (Taha, 43-46)

 ***

Nereden gelirse gelsin, baskının ve zorlamanın her çeşidi arınmaya engeldir.

Rabbimiz insanları İslâm´a girmeleri için zorlamanın anlamsızlığını her vesile ile beyan eder. (Bakara, 272; Abese, 7)

Elçilerin görevi sadece doğruyu göstermek; hakkı insanlara eksiksiz olarak iletmektir. (Nur, 54; Yasin, 17)

Kur´an, davetçilere savaşı ve ölümü çağrıştıran her eylemden kaçınmayı öğütler: "Sana lazım olan ancak apaçık tebliğdir" (Nahl, 82 )

İnsanların dünya görüşü, inanç ve yaşam biçimleri, dünyaya ve hayata bakış açıları ne olursa olsun, onlara baskı uygulamak, inançlarından vazgeçirmeye çalışmak yasaklanmıştır. Savaşacak güç ve cesareti kendinde bulamadığından ötürü Müslüman gibi görünen insanları rahatsız etmek dahi yasaktır. (Nisa, 90)

Zülkarneyn, sahip olduğu muazzam güce rağmen düşmanları ile savaşıp tümünü kılıçtan geçirme yerine; onların saldırılarını kan dökmeden püskürtecek bir set inşa etme yolunu daha uygun bulmuştu. (Kehf, 93-97)

***

Risalet´in ilk on üç yılında bütün baskılara ve tahriklere rağmen Müslümanlar savunma pozisyonunda kalmış; şiddete cevap vermemişti.

Müşriklerin eziyetlerine karşı sabrı tükenen sahabe, Nebiden karşı koymak için izin istediklerinde bu istekleri reddedilmişti. Gelip: "Ey Allah´ın Elçisi, biz müşrik iken hiç kimseye boyun eğmezdik, fakat Müslüman olduktan sonra boynumuz büküldü." diye sıkıntılarını dile getirdiklerinde Nebi: ´Ben affetmekle emrolundum, kimseyle savaşmayın.´ diye buyurmuştu.

***

Savaşa ancak inanç hürriyetini savunmak ve zulmü ortadan kaldırıp özgür bir toplum oluşturmak için başvurulabilir:

"Fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah´ın oluncaya kadar onlarla çarpışın. Eğer çarpışmaktan vazgeçerlerse artık zulme sapanlardan başkasına düşmanlık edilmez." (Bakara, 193)

İnsanları zorla dine sokmak için savaş emredilmediği gibi, böyle davranmak "Dinde zorlama yoktur" (Bakara 256) benzeri ayetlerle menedilmiştir.

Elçiler şiddet ve baskıya başvurmaz;  onların mücadeleleri muhakeme ve iknaya dayalıdır.

Onlar, öldürmeye değil sonsuz hayata çağırırlar.

Mesajı sunarken baskıya dayalı bütün eylemlerden kaçınır; dayatmacı hiçbir yaklaşımı kabul etmezler.

Onların misyonu toplumları ifsat etmek değil; ıslah ederek erdemli topluluklar inşa etmektir.

O halde; herkes inancını açıklama hakkına sahiptir ve inanıp inanmamakta özgürdür. Dinde zorlama yoktur, isteyen iman eder, isteyen de küfrü tercih eder. Kimse düşüncelerinden ötürü zorlanamaz: (Kehf, 29) 

Kişi baskı ya da zorlama olmadan doğru ya da yanlışı seçmekte özgürdür: (Yunus, 99)

Bir insan Kur´an´da batıl olarak tarif edilen bir inanca sahip olsa dahi, İslam topraklarında huzur ve barış içinde yaşayabilir, ibadetlerini özgürce yapabilir. ( Kafirun 2-6)

İslam, herkesin özgürce ibadet edebildiği, inançlarının gereklerini yerine getirebildiği bir toplum modeli öngörür. (Hac, 40)

Selam ve dua ile?

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR