Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Musab Aydın


GURBETTEN SILAYA

Musab AYDIN'IN Yazısı; ​​​​​​​Sıla'dan ayrı düşmenin adıdır gurbet bilirsin.


 

   

 

 

Sıla'dan ayrı düşmenin adıdır gurbet bilirsin. Eskiler “Eşiğin ardı gurbet!” demiş. Eşik nere, ardı nere...  Kimisi için sırçalı köşkler sıla iken, kimisinin yüreğini yakan sıla, kuş uçmaz, kervan geçmez bir bozkırdır. Kim bilebilir gurbetimizi, sılamızı. Sıla dediğin anadır, yardır, kardeştir...  Bu yüzden yola düşmeden başlar ayrılık acısı. İnceden inceye başlayan yürek sızısı, ayrılığın ilk habercisidir. Peşi sıra daralan göğüs kafesinin, hızlı iniş ve çıkışları artmaya başlayacaktır. Zorlaşan nefes alışların zamanla afakanlara dönüşecektir. Böyle zamanlarda kalp atışların hızlanmaya başlar, yutkunmalar boğazında düğümlenir. Giden bir tutam hüzün alır da gider. Ya geride kalanın yaralı yüreği…

Geride kalmışsan, bir yanını umutsuzluğa mahkûm sevdaların sarar, bir de hüznü yarım kalmış ince sızı nöbetleri gelir de sinende oturuverir. Bir köşeye sığınır, hüzün ve özlem biriktirirsin. Öyle bir ağırlık sarar ki bedenini, bir daha ayaklanacak tâkâti bulamazsın. Çaresiz bekleyişler ayrılmaz kapından. Yapacak bir şey kalmayınca, son sözlerin düşer diline. Tekrarı olmayacak bu sözleri havaya savurmadan, heba etmeden bir kalbe emanet bırakmalısın.

Yol gitmek ne kadar zahmetliyse, yol gözlemek de öyledir. Yol gözlüyorsan biraz endişe biraz da umut taşırsın sözlerinde. Bazen ucu yanık bir mektup beklersin, bazen de bir selamın özlemiyle yanıp tutuşursun. Çoğu kez yol beklemek bizler için sığınılası sağlam bir limandır. Unutma, en zoru gidecek veya gözleyecek bir yolu olmayanlardır. Gurbet her zaman kötü bir şey değil elbette. Yüreğinde gurbet acısı varsa, uçan kuştan, esen rüzgârdan bir haber beklersin. Beklediğin bir haber varsa, umut da vardır yüreğinde, hasret de. Bu yüzden gözlerini, büyülenmiş bir umut aydınlatır.

“Garip, sıladan ayrı düşendir” demiş atalarımız. Gariplik yabancılıktır, yadırganmaktır, belki de yadırgamaktır. Sıla'dan ayrı düşmemiz, ilk gurbet acımız topraktan ayrıldığımızda, yani balçık olma sürecinde başladı. İkinci gurbeti ise anne yüreğinden kopup dünyaya gelmekle yaşadık. Annen yanında olsa da ondan ayrı düşmenin acısıyla ağlar durursun uzun bir zaman. Bütün huzursuzluğunun sebebi budur. Yürürken annenin eteğine yapışırsın uzak düşmemek için. Ama gün gelir evlenip ayrılırken gurbete giden sensin, hüzün limanına sığınan sıla, annen olmuştu. Sonrasın da o liman hep seni ağırlayacaktır.

Gurbet bazen musibetlerin peş peşe geldiği zamanlardır. İnsanımızın yakasını bırakmamıştır gariplik ve gurbet. Bu yüzden türkülerine konu olmuştur gurbet acısı ve sıla hasreti. “Bir yiğit gurbete gitse, gör başına neler gelir. Garip sılayı andıkça, yaş gözünde akar gelir” diyen bu mısraları mırıldanmayanı var mıdır bizim kuşaktan? Ya da “Yolumuz gurbete düştü, hazin hazin ağlar gönül” dizelerini. Ana ocağında, baba yurdunda yiğit diye anılırken, gurbet yoluna düşünce garip oluveriyoruz. Garip, yani kimsesiz, yalnız kalmış.

Mecbur kalınmadıkça sıla hasreti çekmezdi eskiler. İlkbaharda, yaz mevsimin de kimse sıladan ayrılıp gurbete çıkmazdı. Şimdi öylemi, gurbeti sılaya çevirmek bile sıradanlaşmaya başladı. Oysa gurbet biraz da sonbahar değil midir? Gurbeti, ayrılıkla, hüzünle biraz da acıyla tarif edebilirsin. Solgun bir güneş görünüyorsa arada bir gökyüzünde... Mevsim solmuş, yüreğine bir ayaz gelip oturmuşsa bu sonbahar değil midir? Herkes bir gün dönmenin hayaliyle çıkar gurbete. Oysa bir kez adımını attın mı eşiğin dışına, bir daha içeri dönmek sanıldığı kadar kolay olmuyor. “Eşiğin ardı gurbet!”

 

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR