Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Faysal Mahmutoğlu


GANİMET AVCILARI

Faysal Mahmutoğlu'nun yeni yazısı;


“ Dünya üzerinde bir çocuğun yakılmasını haklı kılacak hiçbir dava yoktur.”                                                                                                                                                            (Ahmet Altan)

Ruşen Çakır 80 li yıllarda “ modern çağın hikmet avcıları” olarak nitelendirdiği İslamcı aydın veya aydın adayından bahseder, bu gün için avcılığın toplayıcılığa dönüştüğünü dünya nimetlerinden olabildiğince fazlasını almaya dönüşen bir avcılık der.

Aydın kavramı bize batıdaki entelektüel kelimesinden geçtiği kabul edilir. Osmanlıda kullanılan “münevver” terimi yerine 30’lu yıllarda aydın kelimesi kullanılmaya başlandı.

Münevver tenvir edilmiş, nurlandırılmış, aydınlatılmış demek. Aydın ise ışıklı, kültürlü, bilgili demek.

Aydın; eleştiren, sorgulayan ve aklı rehber edinendir. Batı dillerindeki “intellektüel” Rus kökenli “intelijansiya” kelimesinden türemiş. Aydın ve entelektüel kelimelerine farklı anlamlar yüklenmektedir, ancak biz aynı anlamda kullanacağız.

Esas olarak aydın, iktidarı sorgulayan muhalif insan, ahlaklı ve vicdanlı insan olarak anlaşılmaktadır. Eser ve etik değer üreten, toplumsal düzeni eleştirendir. Batılı yazarlar entelektüeli, “sorgulayan, itiraz eden, görüş ve fikir üreten, mevcut düzenden farklı düşünen” olarak tarif eder. Bütün dünyaya açık olan, bir mahalleye, bir ideolojiye ve bir politik yapılanmaya sığmayandır. Yerleşik önyargılardan beridirler. Ötekiye sahip çıkan, zalim ve mazlumda kimlik aramayan, herkes için adaleti savunan ve devamlı mağdurun yanında yer alandır aydın. “Zulüm bendense ben benden değilim” düsturunu şiar edinendir. Roboski’ye karşı sessiz kalan, Cizre bodrumunda çoğu çocuk ve kadınlardan oluşan insanların diri diri yakıldığı günlerde sessizi kalan veya görmezden gelen bir aydından söz edilebilir mi? Çocuk cenazelerinin sokulduğu derin dondurucuları göremeyecek kadar kalpleri körelmiş insanlardan aydın çıkar mı? Çıplak kadın bedenlerinin sokak ortasında teşhis edilmesine sessiz kalan veya onaylayandan ancak aydın müsveddesi olur.

Çağının en büyük entelektüel’i kabul edilen Fransız düşünür Jean- Paul Sartre; “eylemde bulunanı”da ekler ve şunu ilave eder “Entelektüel, kendisini ilgilendirmeyen şeylere burnunu sokan insandır. ” Sartre Nobel’i reddetmiş, devlet kanallarına çıkmamış ve haksızlıklara karşı mücadelesini hep sürdürmüştür. Bunu ahlaki sorumluluğun gereği olarak yapmıştır.

Aydınlar toplumların ekmek gibi temel besin kaynağını oluşturur, aydınların görevi fikir ve düşünce üretmektir.

Dünya genelinde aydınların çoğu sol yelpazede yer alır, sağ daha çok devleti ve statükoyu savunur, devlete kutsallık izafe eder ve devlete toz kondurmaz. İslamcı aydınlar da devletle tanıştıktan sonra devletin bir aparatı haline geldiler.  Daha önce sağcılığı reddeden ve hatta hakaret kabul eden İslamcı aydınla zamanla sağcılara rahmet okutacak bir şekilde devletleştiler.  Uhrevi değerler dünyevi değerlerle takas edildi. Böylece “takva”dan günah işleme özgürlüğüne geçiş sağlanmış oldu. Dün polis copu, biber gazı karşısında hizalanırken bugün ise kadınların polis tarafından yerlerden sürüklenmesine alkış tutuyor, lahosa kadınların tutuklanmasını seyrediyorlar. Dün düşünce üretmeye çalışırken bugün iktidardan talimat bekliyor. Geçmişte “İslam düşünce felsefesine nasıl katkı sağlarız” diye düşünenler şimdi ise gökdelenlerin zirvesinde ihale pazarlığıyla uğraşıyorlar. Vicdan ve empati yerini cüzdan ve ötekileştirmeye bıraktı.

Günümüzde bir İslamcı aydın tipolojisinden söz edilemez. Takvada yarış yerine iktidar nimetlerinden yararlanma yarışı içine girdiler. Hukuksuzluk, zulüm ve çürümüşlükle anılıyorlar. Devlet imkânları İslamcı aydınları yuttu. Menfaat rüzgârına yelken açtılar.

Yeni görevleri dün eleştirdikleri düzene bekçilik yapmak ve İktidarın yanlış uygulamalarında bir hikmet arayıp teorisini yazmak. Tüketim çılgınlığının şehvetine kapılmışlardır. Kamu kaynaklarının talan edilmesine fetva arıyorlardı. “yolsuzluk hırsızlık değildir” fetvası imdatlarına yetişti. Ufkunu, aitlik kurduğu ulus devletin zulüm, yalan ve masallarına odaklayıp daraltan İslamcı aydın yerelleştiğini düşünerek taraflaşıyor, taraflaştıkça da aydın vasfını ve toplumdaki saygınlığını yitiriyor.

Artık ideolojileri din soslu milliyetçilik, köhne bir Neo Osmanlıcılık ve sahte bir yerlilik. İçi boş bir sol karşıtlığıyla, basit bir modernizm eleştirisiyle konumlarını sağlamlaştırmaya çalışıyorlar. Düşünce sınırları siyasal iktidar tarafından belirleniyor. Çözüm sürecinde devlete “seri katil” diyenler bugün en ufak bir sistem eleştirisini vatan hainliği ile itham ediyorlar. İktidarın kayıtsız şartsız destekçisi konumundalar. Maalesef sınıf atlama insanlar üzerinde düşünsel ve ahlaki tahribat yapması bazı durumlarda kaçınılmaz oluyor.

İktidar nimetlerinde yaralananlar, biat ettikleri ve her yanlış uygulamayı alkışladıkları sürece kendilerini güvende ve güçlü hissederler. Her zaman kurban edilecek bir öteki bulurlar, günah keçisi yaratırlar. En temel hakların bile çiğnendiği bir ortamda iktidarın karşısında negatif bir duruş ve vaziyette yaşamlarını sürdürürler.

İslamcı aydınlar “populizm” adı verilen ilkel bir milliyetçiliğin ucuz sloganlarıyla ötekileştirdiklerini, kendilerinden farklı düşünenleri cezalandırma yollarını arıyorlar.

Stefan Zweig 1942’de Brezilyada intihar ettiğinde ölümüyle ilgili olarak Nazi yanlısı bir gazete şöyle yazıyordu: “Bir mülteci yaşamı daha alışılmış şekilde sona erdi.” Fuhrer yanlısı çapsız bu gazeteci Zweig gibi bir yazarı kendince küçümsemişti. Bugün de ümmetçilik atından inip milliyetçilik atına binenler, gerçek aydınları karalamak için azami gayret sarf ediyorlar.

Alman felsefeci Habermas; Mevki sahibi olan entelektüel artık entelektüel değildir der. Entelektüel, İktidardan uzak duran figürdür ve iktidarın peşinde koşmayan, kimsenin dile getiremeyeceği şeyleri bedelini ödemeyi göze alarak dile getiren bir figür. Yani toplumun vicdanıdır.

Çağımızın vicdanı olarak düşündüğüm, ABD’nin başlıca muhalifi ve politik aktivist olan Noam Chomsky; olan biteni uzaktan seyretmek ve acı olaylar karşısında en iyi ihtimalle gözyaşı dökmek yerine,  kendi sorumluluğunu da katarak tavır almak şeklinde tarif eder aydının görevini. Ve kendi ülkesi ile ilgili şunları yazıyor; insanlık akılcı ve ahlaki tutum geliştirmek zorunda. ABD bencil, acımasız ve kural tanımaz politikalarıyla dünya düzensizliğinin mimarıdır. İnsan hakları ihlalleri ancak ABD çıkarlarını tehdit ediyorsa “insani müdahalenin” konusu haline gelebilir. ABD himayesindeki işbirlikçi bölgesel güçler ise insan haklarını ihlal etme özgürlüğüne dilediklerince sahiptirler. (Amerikan Müdahaleciliği/ Noam Chomsky)

Auschwitz toplama kampında sağında ve solunda binlerce insan ölürken sadece at resimlerini çizerek sağ kalmayı başaran bir ressam gibi çağının sorunlarıyla ilgilenmeyen, ötekiyi dert edinmeyen, zulme karşı sessiz kalan Şeyhul Ekber dahi olsa aydın veya entelektüel olamaz.

Aydınını yitiren ideolojiler yok olmaya mahkûmlar.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR