Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


F. Yılmaz ALTUNÖZ


FESTİVALLER YA DA LALE DEVRİ

Yazarımız F. Yılmaz Altunöz’ün “yeni yazısı…


Lale, bir devre, zaman dilimine (1718-1730) Osmanlı tarihine adını veren çiçek. Lale, zambakgiller ffmilyasından  güzel çiçekleri ile bilinen süs bitkisidir. Lale çiçeği zarif, asil ve aşk anlamını ifade eder. Lale çiçeği insanlara rahatlık hissi uyandırır. Gururlu çiçek olarak ta adlandırılır. İlkbahar aylarında çıkmaya başlayıp, yaz aylarının sonunda kaybolurlar.

İslami edebiyata çokça konu olmuştur. Sufi dilinde daha çok yer bulmuştur. Mevlânâ “Ey lale, gel de şen yanağımdan renk al” demiş. Lale’nin Arapça harflerle yazılışı, Allah yazısındaki harflerle aynı oluşu ve ebced hesabına göre sayılarının aynı olması; lale üzerine daha da çok söz söyletmiştir. Lale Farsça kırmızı anlamındadır. Osmanlıca “lal” kelimesi kırmızı anlamında olup; Laleden gelmektedir. Tabi ki konumuz “lale” çiçeğini size anlatmak değil. Derdimiz toplumsal hayatın laleleştirilmesidir.

Osmanlı Lale devri (adını sonradan alsa da) Osmanlı tarihinde önemli bir yere sahiptir. “Başta padişah ve sadrazam olmak üzere devlet adamlarının gelenekleri zedeleyecek derecede ve israfa varan eğlence düşkünlükleri bazı çevreleri rahatsız etmekte gecikmedi. Başka bir açıdan saray mensuplarının ve İstanbul halkının eğlence hayatına aşırı düşkünlüğü, her şeyi kaynağını sathî bir dünya lezzetinde ve zevk düşkünlüğünde bulan bir hayat felsefesine (hedonizme) sevketmekteydi. O dönemin şairi Nedim’in, “Gülelim eğlenelim kâm alalım dünyadan / Gidelim serv-i revânım yürü Sâdâbâd’a” mısraları bu felsefeyi özetleyen bir formül olmuştur. Sarayın ölçüsüz masrafları, geleneklerden kopma, sadrazam tarafından konulan aşırı vergiler başta din bilginleri/alimleri olmak üzere halkın büyük çoğunluğunun hoşuna gitmiyordu.”

Özellikle yaz gecelerinin eğlenceleri çok gösterişli olmuş, başta Beşiktaş’taki sahil sarayda olmak üzere lâlelerin altında kandiller ve yürüyen kaplumbağaların üzerinde mumlar yakılarak çırağan şenlikleri yapılmıştır. Geçmiş asırlara göre iyice dünyevîleşen eğlenceler geniş halk kitlelerince de benimsenmiş ve sık sık verilen ziyafetler; bu doğrultuda yapılan eğlence ve şenliklerin sembolü de lâle olmuştur. Osmanlı tarihi kaynakları bu zevk ve safa döneminde sarayın da etkisiyle ahlâk, yaşayış ve âdetlerde değişmeler başladığını ve lüks tüketimin arttığını belirtir. Nihayet Patrona Halil ve Muslu Beşe isminde iki Arnavut’un liderlik yaptığı bir grup, 1730 da saraya karşı bir isyan başlattılar.

  

Festivaller Lale devrinin işareti olabilir mi? Fransızca kökenli olan Festival kelimesi dilimize Fransızcadan geçmiştir ve sık sık kullanılmaktadır. Gençlik festivali, müzik festivali, yaz festivali gibi. Literatürde festival bir kültürün veya sosyal grubun dünya görüşünü, geleneksel uygulamalarını, performanslarını, ritüellerini ve oyunlarını temsil eden periyodik bir kutlama; ayrıca festival özen ve önemli sanat gösterisi, belirli sanat dallarında filmlerin sunulması ve sonunda ödül verilmesi için tasarlanan gösteri, şenlik, curcuna anlamlarına gelmektedir ve bu şekilde kullanılmaktadır.

Ancak son dönemde; merkezi ve yerel yönetimlerin organize ettiği adına festival dediği etkinlikler; gençlik festivalleri, üniversite şenlikleri, lise mezuniyet törenleri; öyle ki artık okul öncesi anaokullarında da kep atma etkinlikleri düzenlenmektedir. Tüm bunlar “özen ve önemli sanat gösterisi olarak değil; curcuna” olarak gerçekleşmektedir. Adına festival dense de içerik olarak; haz, hız, şehvet ve tüketim aracı ve üssü haline gelen bu etkinliklerin; ne İslam tarihinde ve ne de Türk tarihinde bir karşılığı yoktur.

Varoluşsal olarak festival yenilenmeye ve üretime yönelik faaliyetlerin adıdır. Yozlaşma değildir. Tüketim değildir. Adı festival ya da değil bu tür etkinliklerin bir ruhu vardır. Bireye ve topluma yönelik bir mesajı vardır. Ekonomik sıkıntıların baş gösterdiği ve yarınlara yönelik gelecek endişesinin arttığı ve barınma, beslenme ve geçim zorluğunun ortaya çıktığı dönemlerde; bu tür etkinlikler hoşnutluk tohumlarının değil, hoşnutsuzluk tohumlarının ekilmesine neden olmaktadır. Ayrıca bu tür organizeler ister kamusal isterse özel olsun; İslami değerleri tahrip eden, yıkan ve yok sayan bir boyuta yönelmekte ve seyretmektedir. Semavi ahlaka aykırı olan bu hal; ahlaksızlığın daha da yaygınlaşmasına zemin hazırlamaktadır.

Milli ve manevi değer ve hassasiyetlerden yoksun bazı kimseler; ya da bazı yönetenler toplumun farklı kesimlerinin de buna ihtiyaç duyabileceği, bu nedenle; İslami, milli ve manevi değerlere aykırı olan bu tür etkinliklerin; daha açık bir ifade ile günah ve haramların ihtiyaç olduğunu iddia edilebilir. Ama yaşamsal ana beslenme ve barınma kalemlerine ihtiyaç duyulduğu bir ortamda; anlamsız gerekçelerle bu tür etkinlikler düzenleyerek; israfa neden olmak anlaşılır bir şey değildir. Milli ve manevi değerlerin tüketildiği bu ortamlar; asla bir ihtiyaç ve hak değildir. Hele bir Müslüman için haramlar asla bir hak olarak görülemez/gösterilemez.  

Lale çiçeğinin ömrü kısadır. İlkbahar aylarında çıkmaya başlayıp, yaz aylarının sonunda kaybolurlar. Derdiniz nedir? Derdimiz toplumsal hayatın laleleştirilmesidir.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR