Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Aziz DARICI


FARKLI OLANLA İLİŞKİMİZ

Yazarımız Aziz Darıcı'nın "yeni" yazısı...


Farklı olmak, hakikatin sırrına olan merakı daha da arttırmaktadır.

İşte bu benim farklı olanla ilişkimde bana yol göstermektedir.

İslam ve Batı kitabında Derrida temel anlayışlarından birini şöyle ifade ediyor: "Medeniyet ve Cemaatleşme benzerlikle değil farklılıklarla ilgilidir" demektedir. Farklılık bir tehlikeyi değil içten gelen güçlü bir enerjinin varlığına işaret etmektedir. Bu güçlü enerjinin potansiyeli bazılarını haliyle tedirgin edebilir. Yüzeysel kırılmalarda hırçınlaştırabilir. Ayaklarının üzerinde bulunduğu zeminin titremesi onu korkularına yenik düşürebilir. Lakin asıl gerçeklik hareket halinde olan bu potansiyel enerjinin sosyolojik olarak tüm toplumlarda bulunduğudur. Her şey hareket halindedir ve insanoğlu bu harekete karşı duramaz. Onun karşısında pasif, haliyle bigane kalamaz.

Her şey farklılıkların anlam kazandığı varlığa saygı duymakla başlar. Sünnetullahla gelen bu gerçeklik "Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık.."(1) ayetinde kendini göstermektedir. Aynı zamanda Ali Şeriati'nin "Coğrafya kaderdir" yorumunu; ben bu farklılıkları gören bir zihin dünyasının derinliğinde görüyorum demektir.

Her hakim medeniyet kendini(güçlü olmanın dayanılmaz hafifliğiyle) kendini merkezde tutarken, diğer farklılıkları değersizleştirmeye çalışmaktadır. Buradaki kastımız kötülüklerin imgesi haline gelmiş farklılıklardan uzak bir anlayışın farkındalığını işaret ettiğini söyleyelim. Okuma biçimlerimizin sığlığı, hayata bakış açılarımızın yerelliği-sınırlılığı kendi dışında farklılıkları ötekileştirme aracına maalesef dönüştürebiliyor. En iyi bildiğimiz şey farklılıkları kendi içimizde eriterek "bize" benzetmeye çalışmak, varlığın doğal fıtrat dilini başkalaştırmak, "evet"leri çoğaltarak "hayır"ların hikmetsel yararlarını yok etmek, başaramadığımız hissiyatında ise kendi zafiyetlerimizi örtecek bir tavırla farklılıklarımızı "ötekileştirerek-belirsizleştirerek" varlık sahnesinde değersiz kılma çabasıyla sürüp gitmektedir.

Oysa Jacques Derrida'nın dediği gibi “Ben çoğulluğun medeniyetin en temel şeyi olduğuna inanıyorum." sözü, toplumların-insanların tüm bu farklılıklarına rağmen yeryüzündeki serüvenlerine devam ederken birbirlerine saygı duymayı salık verir. " ÖTEKİ'ni koşulsuzca kabul eden, dinleyen ve saygı gösteren herkese... Birlikte yaşamak, akıllı ve mantıklı başka alternatifin olmadığı anlamına gelen açıklığı işaret ederken aynı zamanda kabullenmek, çabalamak ve irade anlamına gelmelidir. Jacques Derrida diyordu ki, "birlikte yaşamak gerek' söyleminden çıkıp, 'birlikte yaşama arzusu'na geçmek gerek."(2)

Bu birlikte yaşama arzusunun ön koşulu başkasının iradesine, insanın kişiliğine, insanın mizacına, insanın fikrine ve inancına saygılı olmaktan geçmektedir.

İnsanlığın geneli itibariyle(olumsuz koşullama) "öteki" diye adlandırdığımız diğerleriyle aynı Dünya'da yaşamamız ayrı bir sorunsallığı barındırırken, aynı dünyaları paylaştığını söyleyen insanların beraber yaşama fikrinin hayata yansımamış olması dikkate değerdir. Ütopik hayallerle süslenmiş bu yaklaşım tarzı bir imkansızlık halinden öte, farklılıkları doğru okuyamama ve anlayamama sorununun doğal sonucudur.

Tarihsel hafızamızı, bilgisel okumalarımızı bir yoklayalım... Her birimizin zihin dünyasında, yürek deryasında ötekisine karşı bir ön yargı illetinin ne kadar güçlü olduğunu fark edeceğiz. Vahyin işaret ettiği hakikatin vicdanı zorlaması, aklı uyarması bile bazen bu gerçekliği ortadan kaldıramamaktadır. Çünkü hakikatle olan ilişkimizi gerçekle olan ilişkiden daha çok önem addediyoruz. Haliyle korku tünellerinden geçen bizlerin sağlıklı bir farkındalık içinde hayattaki ve insandaki farklılıkları bir zenginlik olarak görmemiz muhal olmaktadır.

İşi çözülemez kılan ve farklı olanla ilişki biçimimizde daha da belirgin bir başka unsur karşımızda durmaktadır. Farklılıkları anlama yerine, farklı olanı tanımlamaya gayreti içinde olmamız. Her tanımla bir sınırlamadır. Her sınırlama kendi içinde bütünden bir parçadır. Bu parça bütünü tanımlamadığı gibi bütünü anlamsızlaştırabilir. Oysa hayat, insan, hakikat bütün içinde anlam kazanır. Değerini kendi doğallığında, kendi hür ve özgür alanında ortaya çıkarmaktadır.

Tanımlamaya karşı değiliz ama tanımla anlama niyetinin sınırında kaldığı müddetçe... Yoksa her anlamadığımızı ötekileştirirsek, farkı olanı örselersek; "bizden" başka kimse kalmaz. Biz bize yeteriz diyenlere bakmayın... Kimse başkası olmadan biz olamaz. Başkası olmadan hayatını yaşayamaz. Yaşayanlar, yaşadığı sandığı dünyalarında mesut bahtiyar olsunlar Efendim... Vesselam.

 

1- Hucurât Suresi - 13

2- Jacques Derrida, İslam Ve Batı Üzerine Bir Konuşma; çevirmen: Sümeyye Kavuncu, Şerif Mustafa

Paris 2003- Timaş Yayınları

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR