Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


MUSTAFA AYGÜN


FAKİRİN SON KALESİ DE YIKILDI

Mustafa Aygün'ün yeni yazısı;


 

Biz zamanlar bu ülkenin insanları, eğitim hayatlarındaki başarıları sayesinde bilim adamı, yazar, siyasetçi, bürokrat, sanayici olmayı başaran yoksul köy çocuklarının hikâyeleri ile övünürdü. Öyle ki son yıllara kadar eğitim, sosyal ve ekonomik eşitsizliği gidermede en büyük etkendi. Hala öyle olup olmadığı ise kuşkulu.

Osmanlının son dönemlerinden bugüne, Batılıların ülkemizde açtığı Amerikan, Fransız, İtalyan, Alman ve Avusturya menşeli okullarda eğitim imkânı bulan, üst düzey bürokrat, sanayici, iş adamı, gazeteci, doktor, siyasetçi gibi elitlerin çocukları için gelecek kaygısı son derece düşüktür. Bu kesim, bir şekilde iyi bir kariyer ve iş olanaklarına her zaman sahip olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Hal böyle olsa da bugüne kadar eğitim, ekonomik ve sosyal alandaki eşitsizliği önlemede bir fren vazifesi yapmıştır. Bu durumun binlerce örneği vardır.

Geçmişte halkın büyük kesimlerinin eğitim talepleri, mekân ve öğretmen açısından kıt imkânları olan okullarda sunulmasına rağmen, bu okullar gayet iyi işler ortaya çıkarmayı başarmışlardır. Süreç içerisinde, kaliteli eğitim olanaklarına ulaşma açısından zengin ve fakir arasında, büyük bir makas oluşmuştur. Plansız kırsal alandan kente göçün sonucu olarak şehir merkezlerine meydana gelen yığılma, kente uyum problemleri ile birleşince devlet okullarının eğitim kalitesi daha da düşmüştür.

Özel okul, özel ders, rehberlik desteği, iyi beslenme, mesleki yönlendirme ve kariyer desteği gibi güçlü imkânlara sahip olan belli bir kesimin çocukları ile ailevi destekten yoksun, hedefsiz okulların kalabalık sınıflarda, ekmek arası patates ile beslenen, çevrenin her türlü yönlendirme ve istismarına açık çocukların rekabet etmesi beklenemez. “Geldiğimiz noktada eğitim sınıfsal farklılıkları ayrıştırıcı bir noktaya gelmiştir. Bunun anlamı gelecekte yoksul aile çocuklarının, aileleri gibi yoksul olacağı, mesleki kariyer yapamayacağı, başarı merdivenlerini çıkamayacağıdır. Bu iddiamızı Avrupa İstatistik Ofisinin verileri de doğrulamaktadır. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerine göre Türkiye, 18-24 yaş arasındaki insanlar arasında lise eğitimini tamamlamadan eğitimi terk etmiş olanların oranının en yüksek olduğu ülke. Rapora göre Türkiye’de 2016 yılı itibariyle bu yaş grubundaki gençlerin %34,3’ü eğitimini tamamlamadan sonlandırmış. Bu durum, okul terk oranlarının büyük bir kısmını oluşturan düşük gelir düzeyine sahip ailelerin, çocuklarının okuyarak iş ve kariyer yapacaklarına olan inançlarının giderek azaldığını göstermektedir.

Devlet okullarının öğrencileri hayata ve bir üst öğrenime hazırlama noktasındaki başarısızlıklarının altında sistemden, okul idaresinden, öğretmenden, öğrencilerden, mevzuattan, plansızlıktan, koltuk sevdalısı iş bilmez bürokratlardan, denetimsizlikten ve ekonomik kaynakların verimsiz kullanımından kaynaklı yüzlerce problem bulunmaktadır.  Problemlerin teşhislerinin yanlış konması nedeni ile verilen her ilaç yeni yan etkilere sebep olduğu gibi var olan problemler de olduğu gibi ortada bırakmaktadır.

Velilerin, öğrencilerin, öğretmenlerin, okul müdürleri ve eğitimin diğer paydaşlarının devlet okullarında verilen eğitimden memnun olmadıkları ortadadır. Başarı grafiğindeki aşağı yönlü eğilim, öğretmenlere iltifat etmekle, olumlu söylemlerde bulunmakla çözülebilecek gibi de değildir. Mesela; "Çocuğun hayatına dokunmak, onunla her gün göz göze gelmek, onun hayatında çocuk diliyle söylersek ´kocaman´ yer sahibi olmak, bazen anneden ve babadan dahi önemli bir yer tutmak, umut dolu çocuk dünyasının kaptanı ve kahramanı olmak... Öğretmenlik dediğimiz, tam da böyle bir şey.” diyerek eğitimin ve öğretmenlerin problemlerini çözemezsiniz. Problem çözmek sözle değil icraat ile olur.

Ülkenin en önemli kaynağının bu ülkenin insanları olduğu, feda edilebilecek tek bir ferdin dahi olmadığı bilincine erişmedikten sonra; ahlakın, erdemin önemi dikkate alınmadığı, kolaycılığın, adam kayırmanın, adaletsizliğin prim yaptığı sürece eğitimin sosyal adaleti ve imkân eşitliğini sağlama noktasındaki fonksiyonu işlevsiz kalmaya devam edecektir. Unutulmamalıdır ki ülkenin huzur ve refahı ile gelir dağılımındaki adalet arasında güçlü bir korelasyon vardır ve eğitim bu anlamda önemli bir işleve sahiptir.

 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR