Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Faysal Mahmutoğlu


Eymür’ün Açıklamaları ve Hukuk

Yazarımız Faysal mahmutoğlu'nun "yeni" yazısı...


Özgürlük, insanın her gün yeniden savaşmak zorunda olduğu bir imkandır. Öteki olmaktan kurtulup, kendisi için özne olma yolunda bir zorunluluktur.” (Simon de Beauvoir)

‘En ünlü MİT mensubu’ unvanını hakkeden Mehmet Eymür, önce T24’ten Gökçer Tahincioğlu’na uzun bir röportaj verdi, ardından Halk TV’de gazetecilerin karşısına çıktı.

1970’li yıllardan bu yana Türkiye’nin geçtiği kritik virajlarda bir şekilde yer alan, adından sıkça söz ettiren Mehmet Eymür, 40 yıldır söylediği yasa dışılıklar ve devlet faaliyetleri hakkında açıklamalarda bulunarak yeniden gündem oldu.

Eymür, Türkiye’de 70’li yıllardan bu yana gündemi meşgul eden bir isim. Eymür, 9 Nisan 1988 tarihinde kademe ilerlemesinin durdurulması cezası almıştı. Konu, kamuoyunda bilinen ‘Birinci MİT Raporu’ydu. Bu ceza üzerine Eymür MİT’ten ayrılmaya mecbur bırakılmıştı. 14 Şubat 1994’te tekrar MİT Müsteşarlığı kadrosuna alınan Eymür’ün bu seferki görev unvanı, “Özel İstihbarat Daire Başkanı” idi.

Alaattin Çakıcı’nın eşi Uğur Kılıç’ın öldürülmesi olayıyla ilgili olarak kınama cezası alan Mehmet Eymür, basına demeç vermekten, kitap yazmaya kadar birçok konuda uyarı ve kınama cezası almıştır. Washington’da görev yaptığı sırada kurduğu ilişkiler nedeniyle yurda dönmesi istenmiş ancak dönmeyi reddederek görevinden ayrılmıştır. Kurduğu sitede (atin org.) MİT’in sırlarını ifşa etmiştir.

Eymür’ün anlattıkları daha önce birçok kez kamuoyunda gündeme gelen konular. Ancak açıklamaları ilk ağızdan dile getirdiği için elbette çok önemli.

Eymür, en iyi bildiği ve en iyi yaptığı işi anlatıyor. “Devlet benim gözümde her şeyi yapabilir, meşrudur.” diyor. “Başka türlü konuşma imkânı yoksa işkence olabilir” sözleriyle işkenceye meşruiyet zırhı giydiriyor. Çok inatçı tipler var; başka türlü konuşturmak zor” diyerek hâlâ aynı düşüncede olduğunu da itiraf ediyor. İşkenceyi devlete hizmet olarak gören bir anlayışa sahip.

Yeşil’lerin, Çatlı’ların, Çakıcı’ların kirli işlerde kullanıldığını, nerede ipini koparan varsa onlarla iş tutulduğunu, cinayetten şantaja, tehditten haraç almaya, en kirli işlerde kullanıldıklarını bizzat kendisi söylüyor. Temiz adam bizim işimize yaramaz” diyor işkenceci eskisi.

Kirli olanlar sadece kullanılanlar mı? Kirlileri kullanıp nasıl temiz kalınır? Kirliliğin, kötülüğün nasıl sıradanlaştığının somut örneğini sergiliyor. Tipik bir Eichmann profili çiziyor Mehmet Eymür.

1960 yılında İsrail istihbaratı tarafından Arjantin’de yakalanarak İsrail’e kaçırılan ve Kudüs’te yargılanan Otto Adolf Eichmann, Hannah Arendt’e “kötülüğün sıradanlığı” kavramını icat ettiren kişidir.

Adolf Eichmann, 1932 yılında Avusturya Nazi Partisine ve SS birliğine katılmasından sonra parti içinde çeşitli görevler üstlendi. Gestapo’ya geçerek sürgün ve diğer Yahudi ilişkilerinden sorumlu oldu. Avrupa’daki 1,5 milyon Yahudi’nin ölüm merkezlerine yollanmasında görev aldı. Daha sonra Macaristan’daki sürgünü bizzat denetledi. Savunmasında ısrarla söylediği gibi, o sadece kurallara uymuş, kendisine emredileni yapmış, tam bir bürokrat gibi davranmıştı. Dünyanın en zalimane cinayetlerinden sorumlu bu adam, bunları çok sıradan güdülerle, görev duygusu ve temiz toplum inancıyla işlemişti.

Eichmann ve benzerleri için kötülük, işkence bir ihlal, bir yasa tanımazlık ya da kural dışılık değil; tersine yasaya boyun eğmektir.

Hannah Arendt, Eichmann’ın Kudüs’te yapılan duruşmasına New Yorker dergisini temsilen katılır. İşte Arendt buna kötülüğün sıradanlığı adını vermişti. Ona göre bu ve benzeri suçlar ancak düşünme yeteneğini yitirmiş insanlarca gerçekleştirilir. Bu insanlar, düşünme yetisini kaybetmiş veya bu yetiye hiç sahip olmayan kişilerdir. Arendt’a göre bir kişinin kötülük yapması için, kötü kalpli ya da şeytani isteklere sahip biri olması gerekmez. Dünyadaki en büyük kötülükler, sürüden olan, kendine ait bir kanaati ve inancı olmayanlar tarafından işlenir. Eichmann bir bürokrat olarak yaptığı eylemlerin sonuçlarını düşünmemiş veya aldığı emirleri bu sonuçlardan üstün tuttuğundan yaptıklarını gerçekleştirmiştir.

Eymür’ün yaptığı bu itiraflar, demokratik hukuk devletinde yargılanmayı gerektirir. Ancak Eymür, işkencenin günümüz Türkiye’sinde devam eden bir devlet pratiği olduğunu bildiği için rahat konuşuyor.

Eymür, kendisin de karıştığı işkenceleri anlatırken son derece soğukkanlı, rahat ve özgüvenli. Çünkü ‘cezasızlık’ kültürünü, hatta ‘kuralını’ en iyi bilenlerdendir.

“Devlet görevlileri 18 kişiyi para için öldürdü; Çiller cinayetleri biliyordur” diyor. “Bu kadar para ver yoksa seni öldüreceğim; bu insanlar maalesef böyle öldürüldü” şeklinde izah ediyor. Bu öldürülenlerin çoğu Kürt iş adamlarıdır. Çiller’in başbakanlığı döneminde bu iş adamlarının listesi medyada çokça yer almıştı.

Terörle mücadele adı atında, terörden nemalanan, devletin yetkilerini kötüye kullanan bir örgüt yaratılmıştır.

Memlekette ‘devlet’ denildiğinde ‘aklın, hukukun ve vicdanın’ kolaylıkla terk edilebildiğinin, devletin her şeyi yapabildiğinin ve kimsenin hesap soramadığının en kıdemli tanığıdır Eymür.

Eymür’ün devlet anlayışı “hukuk devletini” değil, “hukuksuz devleti” işaret ediyor, Gladio hukukuna bağlı devlet anlayışını ortaya koyuyor.

Eymür’ün anlattığı işkence ve infazlar, Osmanlı’dan bu yana kullanılan, İttihat ve Terakki’nin uygulamaları arasında yer almaktadır.  TKP yöneticileri Mustafa Suphi ve arkadaşlarının, 28 Ocak 1921’de Trabzon açıklarında katledilmeleri bunun örneklerden biridir.

Mehmet Eymür, devlette devamlılığının esas olduğuna dikkat çekiyor. ““Devlet ton farklılığına rağmen hep aynı renktir.”

Bir suçun devlete karşı olması veya kişilere karşı olması fark etmez. İşkence ister şahıs için ister devlet için yapılsın bir insanlık suçudur. Eymür bir dönemi aklamaya çalıştığı gibi, şimdi de işkence yapıldığını söylüyor ve hatta gelecek dönemde de devam edeceğini açıklıyor. Oysaki AK Parti, işkenceye ve faili meçhullere sıfır tolerans sloganıyla iktidara geldi. Eymür’ün açıklamalarından da AK Parti’nin devletleştiği sonucunu çıkarabiliriz.

Eichmann Yahudi halkına yaptıklarından dolayı suçlu bulunup idam edilmişti, ancak sistematik kötülük hâlâ devam ediyor.

Son olarak şunu belirtelim: Sistematik kötülüğün emir erlerini, Arendt’in yazdığı gibi, muhakeme yetileri ellerinden alınan kuklalaştırılmış piyonlar olarak görmek onları aklamak manasına gelmez mi?

 

Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR