Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


ALTAN TAN


ERDOĞAN’IN ÖLÜMÜ

Altan Tan'ın yeni yazısı:


Rahmetli babamın pantolonu evimizin açık kasası gibiydi. Herhangi bir harcama için para lazım olduğunda veya harçlık istediğimizde ‘Ne kadar lazım?’ diye sorar sonra da ‘Yatak odasında asılı olan pantolonumdan gidin alın’ derdi.

Başta ben olmak üzere diğer kardeşlerim henüz pijamalarını giymemişse,  asılı olan pantolondan almak yerine kendinden istemeyi tercih ederdik.

Çünkü bu durumda ne kadar istersek biraz daha fazlasını verirdi. Annem bazen ikaz etse de bu davranışını ölümüne kadar değiştirmedi.

‘Çok dövme arsız olur, az verme hırsız olur’ sözü boşuna söylenmemiş.

Çevremizde bir araba dayak yeseler de uslanmayanlar,  annesinin evdeki bakır kazan ve tencerelerini götürüp satanlar  bile vardı.

En deli dolu olanımız, gece hayatı ve vurdulu kırdılı yaşantıya meraklı genç yaşta kaybettiğimiz kardeşim Faruk bile Allah’a çok şükür bir tek gün babamın bu iyi niyetini istismar etmedi.

Evdeki yönetim sevgi ve güvene dayalıydı.  Doğru söylemek ve makul olmak şartıyla her istediğimizi yapabilir, her istediğimiz yere gidebilirdik. Babamın ölümüne kadar tek bir tokadını bile yemedim.

Aynı gelenek bizim evde bugün de devam ediyor ancak itiraf edeyim ki ben babam kadar bonkör  ve halim değilim.

Vefatının üzerinden 40 yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen babamızı andığımızda hala sesimiz titrer, boğazımız düğümlenir.

Durum bizde böyleyken bazı dayı, amca, hala ve konu komşu çocuklarında ise tam tersiydi.

Babalarının hali vakti yerinde olmasına rağmen gıdım gıdım harçlık alabilirlerdi.

Ayda bir sinemaya gidebilmek için de annelerini araya koyarak günlerce yalvarmak zorunda kalırlardı.

Babaları baba değil sanki birer sıkı yönetim kumandanıydı.

Bu çocukların tamamı sorunlu yetişti. Bugün bile psikolojileri allak bullak. Hiç biri kendiyle barışık, özgüvenli ve pozitif enerjili  kişiler olamadılar.

Babaları ile ilgili hafızaları karmakarışık, göstermelik bir sevgi ve saygılarının altında büyük bir nefret var.

Birçoğu uzun yıllar babalarının ölümünü beklediler.

Babalarının ölümünden sonra kalan servetleri, içlerinde ukde kalan her şeyi yaparak har vurup harman savurdular.

Bir kısmı da babalarının ölümünü göremeden babalarından önce öldüler.

Tüm büyük ailemizin (sülale), dost ve yakınlarımızın omdusmanı,  ‘barış gücü’ olan annem bu gibi gençlere yine bazı yakınlarımızın yaptıkları gibi kendilerini  babalarına karşı kışkırtmadan nasihat eder;  

‘Evladım, babana kafanı takma; Babandan gelecek ne olacak ki?

Hem hazıra dağ dayanmaz! Yersin biter.

Sen iyi bir eğitim al, meslek sahibi ol, kendi rızkını kendin kazan, kimseye bel bağlama.

Baban ölse de kalsa da sen işine  gücüne bak, ‘Ölümü bekleyen yorulur atasözünü de unutma’ derdi.

Bu nasihatte can alıcı söz ‘Ölümü bekleyen yorulur’ sözüydü.

Türkiye’nin neredeyse yarısı öyle bir Tayyip Erdoğan karşıtlığı yaşıyor ki hiç bir çıkış yolu kalmamış gibi son çare olarak Erdoğan’ın ölümüne bel bağlamış durumda.

Geçen hafta  ‘Erdoğan öldü, külliyenin önü ambulanslarla dolu’ asparagas haberi sosyal medyada  tt oldu.

Bu ahlaken de psikolojik olarak da sorunlu ruh hali aslında muhalefetin ne kadar çaresiz ve aynı zamanda da çapsız olduğunun göstergesi.

Çinliler; ‘Düşmanını öldürmek için çok acele etme, biraz sabret ölecek!’ diyorlar.

Erdoğan’ın ölümü için de bu kadar acele etmeye gerek yok!

Erdoğan  zaten  her fani gibi  bir gün ölecek.

Peki öldüğü gün muhalefet ne yapacak?

Ülkeyi nasıl yönetecek?

Herhangi bir hazırlığı var mı?

Yoksa Erdoğan öldüğü gün Türkiye kendiliğinden cennete mi dönüşecek.

Sayın Erdoğan ne zaman ölür Allah bilir. Allah hayırlı ömürler versin.

Muhalefete düşen eğer gerçekten iktidara gelmek istiyorlarsa böylesine  abuk subuk bir ruh halinden bir an önce kurtulmaya bakmaları.

Doğru düzgün bir kadro ve program ile halka güven vermeleri.

Bundan başka bir yol ve yöntem aramaya kalkmak akla da ziyan ülkeye de ziyan.

Bir zamanlar İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Türkeş, Erbakan… karşıtlarının bazıları da benzer duygular içindeydiler.

İnönü, Ecevit, Demirel, Erbakan, Türkeş… hepsi de uzun yaşadılar, memleketin yarısı öldükten sonra öldüler!

Muhalefete rahmetli annemim nasihatini bir kez daha hatırlatmak gerekiyor;

‘Ölümü bekleyen yorulurmuş, Erdoğan ölse de kalsa da sen işine bak!’

Ha! Bir işim gücüm de; programım, kadrom  da yok’ diyorsan ;

Vay haline!

Vay haline ki vay vaylar haline!

 

Kaynak: farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR